108-O (mescid-i dırarda) sakın namaz kılma! Tâ ilk gününden takva üzerine temeli atılan mescid, elbette içerisinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içerisinde (günahlarından) temizlenmeyi seven kimseler vardır. Allah gerçekten temizlenenleri sever.


Mehmet Türk Meali
Tevbe Suresi 108. Ayet Açıklaması

1 Takva: Zarar verecek şeylerden sakınıp, kendisini iyice korumak demektir. Böylece takva, himâyeye girerek korunmak ve kendisini korumaktır. En kuvvetli koruma ise, Allah’ın korumasıdır. Şeriatta takva: “insanın kendisini Allah’ın koruması altına koyarak, âhirette zarar verecek şeylerden sakınması” demektir. Bu sebeple de “takva” kelimesi bu mealin tamamında, “Allah’a karşı hata etmekten sakınmak” diye tercüme edilmiştir. Takvayı sadece olumsuz ve soyut bir perhizkârdık zannetmek yanlıştır. Takva üç aşamadır. 

a-    Cehennem azabından korunmak için şirkten uzaklaşıp, iman etmek. 

b-    Büyük günahları işlemekten ve küçük günahlarda ısrardan ve Allah’a karşı hata etmekten kaçınıp, farzları yerine getirmek. 

c-    c- Kalbini Allah’tan meşgul edecek şeylerden temizleyip bütün varlığıyla Allah’a yönelmek.

2 Kuba Mescidi-Takva Mescidi: “Temeli takva üzere atılan mescid” Medine’ye Efendimizin gelmeden önce “Kuba” mevkiinde yaptığı “Kuba Mescidi”dir. Kuba Mescidi; Hz. Peygamber (s.a.v)’in Hicret esnasında bina ettiği ve içinde ashabıyla birlikte namaz kıldığı, İslâm’da inşa edilen ilk mescittir. Hz. Peygamber, Kubâ’ya Rebiyülevvel ayının ortalarında bir pazartesi günü ulaştı. Orada, Amr b. Avf oğullarının yurdunda Külsüm b. Hidm’in evinde on küsur gece misafir oldu. (Buhârî) Hz. Peygamber (s.a.v), ilk muhacirlerin namaz kıldığı Külsüm b. Hidm’in hurma harmanındaki sahayı genişleterek Kubâ Mescidini kare şeklinde bina etti. Mescid ’in yapımında en büyük gayreti Ammar b. Yâsir göstermiştir. Abdullah b. Revâha da hem çalışıp hem şiir söylüyor, Müminlerin yorgunluklarını hafifletiyordu. (Tecridi-i Sarih) Ayette geçen “Takva Mescidi”nin hangisi olduğu hususunda farklı rivayetler ve yorumlar vardır. Mehmed Vehbi Efendi: “Esası takva üzerine bina kılınan mescitten murat, Mescid-i Nebevî olma ihtimali var ise de âyetin evveli ve âhiri Mescid-i Kubâ olmasına delalet eder” der. (Hülasat’ül-Beyan). 

Kubâ Mescidi Hz. Peygamber (s.a.v)’in, düzenli olarak cumartesi günleri, zaman zaman da pazartesi günleri ziyaret etmeyi âdet haline getirdiği bir mescid idi. Oraya bazen binekli olarak bazen yaya gider ve namaz kılardı. Bir hadîs-i şeriflerinde bunu Müslümanlara da tavsiye ederek: “Kim güzel bir şekilde abdest alır, sonra Kubâ Mescidine gelir ve orada namaz kılarsa onun için umre sevabı vardır” buyururlar. (İbnu Mâce, Tirmizi). Hz. Ömer (r.a) halifeliğinde pazartesi ve perşembe günleri burayı ziyaret ederdi. Kubâ Mescidi Hz. Osman ve Ömer b. Abdülaziz tarafından genişletildi. Daha sonra birçok defa tamirat görüp yenilendi. 1829 yılında Sultan II. Mahmud tarafından imar edilen tek minareli ve düz tavanlı Mescid, Suudî Arabistan hükümeti tarafından yıkılıp kubbeli ve çifte minareli olarak büyütülerek yenilenmiştir.

3 Bu mescid bizzat Peygamberimizin kurduğu, hicret esnasında Kuba’da kaldığı günlerde namaz kıldığı, “Kuba Mescidi”dir. Ayrıca bu mescidin, “Mescid-i Nebevi” olduğu da rivâyet edilmiştir. (Kurtubî)

4 Tatahhur: Taharette mübalağa etmek, temizlik hususunda titiz davranmaktır. Şer’î anlamda taharet hem “necaset” denilen maddi pisliklerden, hem de “hades” denilen manevi kirlerden arınmak demektir. Burada ise “dırar, küfür, tefrika” gibi fena hasletlere karşılık olarak kullanılmış olma karinesiyle; “tatahhur”dan asıl maksat, cismanî olandan ziyade kalbî olan taharettir. Yani günah, isyan, cimrilik ve tembellik gibi çirkin huylardan ve onların manevi lekelerinden iyice arınmak demek olduğu açıktır. (Elmalılı)

5 Bu âyet nazil olunca Resulullah (s.a.v) maiyetinde bulunan bir grup Muhacir ile yürüyüp Kuba mescidine vardı. Kapısında biraz durakladı, bekledi, içinde Ensar oturuyorlardı. Bunun üzerine onlara: “Siz mü’min misiniz?” diye sordu, cemaat sustu, hiç ses çıkarmadı, sonra tekrar sordu, Hz. Ömer (r.a.): “Ey Allah’ın Rasulü! Şüphesiz ki, müminler, ben de onlarla beraberim.” dedi. Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki; “Kazaya razı olur musunuz?” Onlar: “evet” dediler. “Belaya sabreder misiniz?” buyurunca onlar yine: “evet” dediler. “Bollukta şükreder misiniz?” buyurdu. Onlar yine “evet” dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) “Kâbe’nin Rabb’ı hakkı için bunlar mümindirler.” buyurdu ve sonra oturdu. Daha sonra: “Ey Ensar topluluğu! Allah sizi meth ü sena etti. Abdestte ne yapıyorsunuz?” buyurdu. Onlar da: “Dışkıyı üçtaşla siliyoruz, sonra da su ile taharetleniyoruz.” dediler. Resulallah (s.a.v): “Onun içerisinde (günahlarından) temizlenmeyi seven kimseler vardır…” ayetini okudu. (Elmalılı)


128- (Ey insanlar!) Yemin olsun ki size kendi içinizden¹ sizin üstünüze titreyen öyle bir Peygamber geldi ki; zahmet çekmeniz, onu incitir ve üzer. O müminlere karşı son derece şefkatli ve merhametlidir.

Mehmet Türk Meali
Tevbe Suresi 128. Ayet Açıklaması

1 Yani hem sizin gibi bir insan hem sizin dilinizi konuşan hem de kendi içinizden, soyu-sopu bilinen, Kureyşli, bir Peygamber.

2 Burada Efendimize Esma-i Hüsna’dan hiçbir Peygamber için kullanılmayan (رَؤُۧفٌ رَح۪يمٌ) “raûf ve rahîm” isimleri verilmiştir. Bu da Peygamberimizin diğer Peygamberlere gِre olan farklarından birisidir. Ancak bazıları, bu sıfatların Peygamberimiz için kullanılamayacağını söylemişse de İslâm âlimlerinin çoğunluğu bu iki sıfatın da Allah’ın zatına mahsus sıfatlardan olmamasından dolayı Efendimiz hakkında kullanılmasının bir sakıncası olmadığı kanaatini belirtmişlerdir.

129-Buna rağmen sana inanmaktan yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur ancak O'na güvenip dayanırım. Çünkü O'dur en yüce hükümranlığın Rabbi.”

Cemal Külünkoğlu Meali
Tevbe Suresi 129. Ayet Açıklaması

“Allah bana yeter” diyebilmek ve buna içtenlikle inanabilmek kadar büyük bir zenginlik olamaz. Çünkü âciz bir varlık olan insan, bütün âlemlerin tek Yaratısı ve tek hâkimi olan Allah’ın güvenini kazanıyor, rahmetine mazhar oluyor ve desteğini alarak O’nun gücünden faydalanıyor. “Ancak O’na güvenirim” ifadesi, son noktayı koyuyor. İnsanın güveneceği ve sığınacağı tek varlığın Allah olduğunu anlatıyor.