GÜNÜN AYETLERİ: 36

ARAF SURESİ-


186- Allah’ın saptırdığına (sapkınlığını onayladığına) kimse yol gösteremez. (Allah) onları azgınlıkları içerisinde bocalar hâlde bırakır.

Mehmet Okuyan Meali
A’râf Suresi 186. Ayet Açıklaması
Yüce Allah’ın saptırdığını, yani sapma kararı verenin bu kararını onayladığı hiç kimsenin artık doğru yola ulaşamayacağıyla ilgili benzer mesajlar: Ra‘d 13:33; Rûm 30:29; Zümer 39:23, 36; Mü’min 40:33; Casiye 45:23.,Benzer mesaj: Bakara 2:15, En‘âm 6:110; Yûnus 10:11; Hicr 15:72; MÜ’mündün 23:75; Neml 27:4.


187- (Ey Muhammed!) Sana kıyametin¹ ne zaman kopacağını soruyorlar. (Sen onlara): “onun bilgisi sadece Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan Ondan başkası değildir. Ağırlığına göklerin de yerin de dayanamayacağı o (kıyamet) size ansızın gelecektir.” de. Bir de sanki sen, onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. (Sen onlara yine): “Onun bilgisi sadece Allah’ın katındadır. Fakat insanların çoğu bu (gerçeği) bilmezler.” de.

Mehmet Türk Meali
A’râf Suresi 187. Ayet Açıklaması

1 Saat: Zamanın az bir bölümünün ismidir ki gece ile gündüzün yirmi dörtte birine denilmiştir. Maarife (belirli) olarak kullanıldığında, hesap ve sorgu günü olan “kıyamet” gününün ismidir. O gün hesabın süratine binaen ifade edilen hesap süresi demektir. İkinci bir görüşe göre de; “kıyametin koptuğu vaktin” ismidir ki Allah’tan başka kimsenin bilmediği bir saatle ansızın bastıracağından dolayı bu isim verilmiştir.

2 Konu ile ilgili olarak ve aynı ifade için Bk. (En’am: 31, Nâzi’ât: 42)
3 Yani, bunu insanların bilebileceği şeylerden zannederler, tahminler yürütürler, bilimsel gerçek adı altında aslı astarı olmayan safsatalar söylerler. Bazıları da bunu, kendinden menkul kerametlerine âlet ederler, saf Müslümanları kandırmak için tarihler verirler. Hatta kıyameti görmüş gibi tasvir ederek ve Peygamberlerin dahi bilmediği bir konuyu, bildiklerini söyleyip, küfürlerine küfür eklerler.


188- (Ey Resul) de ki: “Allah dilemedikçe, kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil. Eğer insan kavrayışının ötesinde olanı bilseydim, muhakkak ki, kendime tüm güzelliklerden daha çok pay ayırmak isterdim ve bana kötülük de dokunmazdı. (Ama) ben sadece bir uyarıcıyım ve iman edecek bir topluma iyi haberler getiren müjdeleyiciyim.”

Cemal Külünkoğlu Meali
A’râf Suresi 188. Ayet Açıklaması

Burada, Hz. Peygamberin nebi ve resul olmakla beraber diğer insanlar gibi bir beşer olduğu, ona inanan ve onun yolundan gidenlerin onu Hz. İsa örneğinde olduğu gibi insanüstü bir varlık olarak görmemeleri gerektiğine işaret ediliyor. Peygamberi sevmek ve ona itaat etmek başka şeydir, onu insan üstü bir varlık olarak görmek ve sadece Allah’a has olan, gaybı bilmek gibi bazı olağanüstü özellikleri ona yüklemek başka şeydir. Hele içinden çıkılmayan konularda ve felaket zamanlarında “Medet Ya Resulallah!” diyerek çağrıda bulunmak çok daha başka bir şeydir. Ayette “her şeyin Allah’ın dilemesiyle olduğu anlatılıyor. “Kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil” diyen ve bunu ona Allah’ın söylettiği bir peygambere “insanların kurtulmasını, rahmetin tecellisini, alemlerin yaratılmasına vesile olmasını izafe etmek doğru olabilir mi? Peygamberin alemlere rahmetin vesilesi olması Kur’an ile olmuştur. Buradaki rahmet Hz. Muhammed’in kendisi değil, aldığı vazifedir ve bu vazifeyi icra ederken rehberi olan Kur’an’dır.

“Kendime tüm güzelliklerden daha çok pay ayırmak isterdim” yani daha çok hayır yapabilmek ve insanlara faydalı olabilmek için elimdeki imkânları artırırdım. Böyle olunca da kötülüklerden uzak dururdum. Zira iyilikler çoğaldıkça doğal olarak kötülükler azalacaktır.

191- Onlar hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan varlıkları mı Allah’a ortak koşuyorlar?

Muhammed Esed Meali
A’râf Suresi 191. Ayet Açıklaması

Lafzen, “hiçbir şey yaratmayan şey”: tekil olarak dile getirilmiş olup gerçekte çoğul, “varlıklar” anlamını taşıyan ve hem azizler, veliler gibi kendilerine kutsallık yakıştırılan türden canlı varlıkları, hem de onların cansız sembollerini işaret eden bir ifade.

192- Düşünmüyorlar mı? Onların yaratıcı, tanrı diye ilan ettiklerinin kendilerine bile yararı yokken, başkalarına nasıl faydası olabilir? Başkalarına nasıl yardımda bulunabilir? Hâlbuki insan olarak hepsi acizdir. Sadece güçlerini yetirebildiklerine hükmünü geçirirler. İnsana ne oluyor ki, insanlar üzerinde ilahlık taslıyor? İnsana ne oluyor ki ilahlık taslayan kendileri gibi insanlara kulluk kölelik yapıyorlar?

194- Allah’tan başka çağırıp, sığındığınız şeylerin hepsi, hiç şüphe yok ki tıpkı sizler gibi yaratılmış varlıklardır: eğer doğru sözlü kimselerseniz, haydi onları çağırın da dualarınıza icabet etsinler!

Muhammed Esed Meali
A’râf Suresi 194. Ayet Açıklaması

Lafzen, “kullar” (‘İbad). Yani, Allah’ın iradesine boyun eğen yaratıklar. Bu tabir hem yaşayan ya da ölmüş bulunan azizlere, kutsallık yakıştırılan kişilere, hem de put, idol, fetiş gibi, kutsal bilinen varlık ve kişileri temsilen yapılmış her türlü sembolik ve tasvirî şeylere işaret için kullanılmaktadır.

197- “Allah’ın yanı sıra, kendilerinden medet umarak yardıma çağırdığınız putlara ve diğer bütün düzmece ilâhlara gelince, onlar ne size yardım edebilirler ne de kendilerini koruyabilirler!”


198- Onlara yol göstermeleri için yalvarsanız, işitmezler; sana baktıklarını sanırsın, oysa görmezler.”


A’râf Suresi 198. Ayet Açıklaması
Lafzen, “Onların sana baktığını görsen bile”. Fakat, burada terâhum (“onları görürsün”) fiilindeki “onlar” zamiri en az maddî görüntü ya da imajlar kadar zihinsel imajlara, soyut tasavvurlara da işaret ettiğinden buradaki “görmek” fiili, “zihnen görmek” yani, “sanmak” yahut “tasavvur etmek” olarak anlaşılmalıdır. Fiilleri düzmece tanrılara ve putlara dua edip sığınan kimselere hitap eden bir önceki bölümün aksine, bu son cümle, günahkâr ya da mümin, genel anlamda insana hitap etmektedir. Hitabın umumiyeti, muhatabın “siz den “Sen’e dönüşmesinden, yani gayrişahsî şekle yaklaşmasından da anlaşılabilir.