"Şüphe yok ki Allah katında hak din yalnızca İslam’dır!” (Ali İmran Sur, 3/19)
İnsanlığın değişimez değerlerinin öbür adı olan İslam geldiği topluma izzet, şeref ve itibar kazandıran, barış, huzur, refah, adalet ve yücelik getiren bir dindir!"
İslam’ın ihya, islah, imar ve inşa edici, kardeşliği artırıcı, kaosu giderici bir yönü vardır. İslam varsa adalet, barış, hoşgörü, iyilik, kardeşlik, erdem ve ahlak söylemleri de yerde kalmaz. Hayat bulur geldiği toplumlarda.
Müslümanlar islam ile aralarına ne kadar çok duvarlar ördülerse o kadar çok sorunları çoğaldı. Hemde öylesine duvarlar örüldü ki şeytana fatura çıkarmaya gerek bile kalmadı.
Mezhepcilik ve ırkçılık, ötekileştiricilik, taklitcilik, hakikate şartlanmışlık, akla ve bilime mesafeli duruş, terör ve şiddet, kadercilik, kurtarıcı beklentisi, sünnetullahı bırakarak ahir zaman edebiyatı yapmak, Kur’anı çağın dışına itmek, akledememek, aşırı yüceltmeci ve aşırı indirgemeci tavırlar ve daha nice bariyerler..
İnsanlığın düştüğü bu badirelerden kurtulabilmesi için bu bariyerlerin aşılması şarttır. Aklen, madden, manen, ruhen, ilmen, fikren, zikren, psikolojik ve ekonomik olarak.. Birincisi;
“Ey iman edenler! Allah’a, Elçisine, Elçisine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kitaba (vahiylere) iman edip güvenin!” (Nisa Sur, 4/136) ayeti doğrultusunda imanımızı yeniden gözden geçirmemiz, ciddi ve köklü bir muhasebe ve öz eleştiri yapmamız gerekiyor. İkincisi;
Geçmişe takılmamak gerekiyor. Tarih, ne övgü ne de sövgü ile okunur; sadece bilgi ile idrak edilir. Kim ki bilgiye sahip olur güç onun elindedir.
Gücü elde etmenin yolu ise çalışmaktan geçer. “Çalışmak! Başka yol yok, hem nasıl? Canlarla, başlarla!..” (M. Akif ERSOY) Bu çerçevede doğru ve sahih bilgi zemini oluşturmalı, bilgiyi üretmeyi, geliştirmeyi ve paylaşmayı ihmal etmemeliyiz. Yepyeni düşman safları oluşturmanın gereği yoktur. Düşman kendi içimizde, özümüzdedir. Bizim tembelliğimizdir. Unutmayalım ki; Kader gayrete aşıktır.
Şeytan en çok bizi buradan vurmaktadır. “Akletmek Müslümanlar tarafından terk edildi ve bu yüzden zelil bir hale düştüler!” (İbn-i Haldun ) Unutmayalım ki; Kişiyi “canlıların en şerlisi” yapan geçmişte bilinçsizce saptığı inkâr yolu değil, bu sapmanın ardından kendisine sunulan hakikate karşı inatla sergilediği akletmez tavrıdır.
Üçüncüsü;
Taklitcilik, teslimiyetcilik, gassalın elinde meyyit misali körü körüne bağlılık, paket programcılık gibi ezberci, mankurtlaşırıcı tutumlardan kaçınmalı okumayı, araştırmayı, sorgulamayı, eğitici ve öğretici olmayı, tahkik etmeyi, faydalı olanı almayı ilke edinmeliyiz. Birey ve toplumlar bilginin ve teknojinin zirvede olduğu bu çağda boğuluyor adeta.
Şeytani güçler tüm insanlığı içinden çıkılmaz bir hale doğru sürükleyerek dünyayı yaşanmaz kılma çabasındalar. İslam gibi en son hak din olan din bu sorunlara çözüm olamıyorsa sorun bizim dinimizde mi yoksa onu iyi temsil edemeyen dindarlarda mı? Bunu sorgulamak gerekiyor.
2 Milyar müslüman alemi elini taşın altına koyamadığı, risk almadığı, gerekeni yapamadığı, inandığı dini değerler uğruna yeryüzüne olumlu adımlar atamadığı müddetçe tüm insanlığı bekleyen tehlike daha da büyüyecektir. İslam insanlığın en son kurtuluş adasıdır.
Bu adanın tüm insanlık bir sığınağa dönüşebilmesi ancak adaleti, merhameti, iyiliği, kardeşliği, erdemi, ahlakı, hoşgörüyü, vefayı, kadirşinası, hak ve hakikatı hayatında ilke edinenlerin tavırları ile doğru orantılı olacaktır.
Bize düşen İslam ile müslümanlar arsındaki bağı kuvvetlendirmektir, aradaki surları yükseltmek değil.
Selam ve dua ile!..