Ekmek her dönemde ve her millette sofraların vazgeçilmez unsuru olarak karşımıza çıkan temel bir besin maddesidir. Ekmeğin tarihçesi araştırıldığında takip edilebilen tüm dönemlerden bugüne ekmeğin hikâyesiyle insanoğlunun hikâyesinin paralellik gösterdiğine şahitlik ediyoruz.
Biz Türkler için ekmek daha bir öneme sahiptir. Hele hele İç Anadolu Bölgesi’nde yaşıyorsanız. Bir de benim gibi pilav ve makarnayla ekmek yerseniz ekmek hayatınızın başköşesinde yer tutuyor.
Fakat ekmeği bayatladı diye çöpe atanlar, o güzel nimete hürmetsizlik edenlere ne demeli?
Türkiye israfı önleme vakfının 2020 raporuna göre, Türkiye’nin yıllık gıda israfı ortalama 4 milyar avroya denk geliyor. Üç ekmek alınan evlerde bir ekmek çöpe gidiyor maalesef. Ekmek israfı önlenebilse, çocuğunuzun bir aylık eğitim masrafı ya da orta hâlli bir ailenin kira geliri karşılanıyor.
Bu bilgilerle karşılaşınca çok üzülüyorum.
Aklıma kısa süre önce vefat eden Sanatçımız Cüneyt ARKIN ve ekmekle ilgili hikâyesi geliyor.
Kendi dilinden nakledelim.
İstanbul’da Tıp Fakültesi’nde okurken ilk iki yılımı Sirkeci’de bir otel odasını iki inşaat işçisiyle paylaşarak geçirdim. Ders zamanı okula gider, kalan zamanda da onlarla inşaatlarda çalışırdım. Bir yanda anatomi dersi, öte yanda inşaat işçiliği. Stajımı yaptıktan sonra az çok hasta tedavi edebilir duruma geldiğimde hocam Cihan Abaoğlu beni evlere hasta bakıcı olarak göndermeye başladı. Hastanın başında 24 saat bekleyip, acil durumda müdahale etmekti görevim. Fakat tabii yeri geldiğinde adamı tıraş da ediyordum, altını da temizliyordum. Ayda burs parası olarak 60 lira alırdım. Hasta bakıcı olarak bir eve gittiğim zaman ise günde 15 lira kazanıyordum. Ama ev sahiplerinin artık yemeklerini önüme koymaları çok ağrıma giderdi. İlk paramı aldığımda fırına koşup paranın hepsiyle ekmek aldım. Çiğnemeden yuttum, patlayana kadar yedim. Sonunda da kustum. Ekmekleri görünce açlık korkumu yeniyor, huzur buluyordum. Yıllar sonra bile kaldığım otel odalarında başucumdaki komodinin üzerine bir somun ekmek koyar, ancak ona bakarak uyuyabiliyordum.”
Cüneyt Arkın rahmetli olmadan bu hikâyeyi dinlemiş, bu hatırada çocukluğumu bulmuştum.
Ben de bir anımı siz okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
İlkokul üçüncü sınıfta yatılı okulda öğrenim görüyorum. Her öğün yemekte bir çeyrek ekmek verilir, okul yemekhanesinin ortasında duran kare masada sepetin içinde ekmek kaldıysa bir çeyrek daha alınabilirdi. Öyle vakti gelmiş, çok oyunlar oynamış, epeyce acıkmıştım. O gün aşçı Mehmet abi biz öğrenciler için mercimek çorbası, yumurtalı ıspanak pişirmişti. Dört gözlü servis tabaklarımızda yemekler masamızdaydı. Şu an hiç yemek seçmesem de çocukluk hâli, yumurtalı ıspanak yemiyorum. Mercimek çorbamla bir çeyrek ekmeği yedim, ekmek tepsisinden bir çeyrek daha aldım. Fakat yine doymamıştım, tekrar şansımı deneyeyim diyordum. Elimi tepsiye uzattım ama tepsi boştu. Öğretmenlerin yemek yediği masada o gün nöbetçi olan öğretmen ismimle seslendi. “Selman, yanıma gel, üzerinde bir leke var.” Ben de şaşırdım öğretmenimin beni kandıracağını nereden bilebilirdim? Hemen yanına gitmemle yüzüme gelen bir tokat, beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Ben neden dayak yemiştim? Bir öğretmen yalan söyler miydi? Hiç bir şey demeden yerime oturdum. Tabağımdaki çorbaya baktım, gözyaşım mercimek çorbasına damladı. Kalkıp yemekhaneden ayrıldım. O yüzden ekmeklerin israf edilmesine herkesten daha fazla üzülüyorum. Evimde taze ve bayat ekmek aynı masada olsa ben bayat olan ekmeği tüketmeye gayret ediyorum. Hem çabucacık karnım doyuyor, hem de çöpe gitmiyor. Evimde o akşam ekmek olmasa uyuyamıyorum.
Ankara’da öğrencilik yıllarım, mübarek Ramazan ayındayız. Geç vakitte bir toplantıdan eve geldim, bir de baktım ki dolapta ekmek kalmamış. Psikolojik olarak kendimi çok huzursuz hissettim. Ekmek olmadan oruç tutabilirim ama ekmeğin evde kalmaması beynimi tırmalıyor. “ALLAH büyüktür” diyerek uyumak zorunda kaldım. Gecenin ikisi telefonum çaldı, arayan, çok sevdiğim abim Afşın Yazıcıoğlu’ydu. “Kapıyı aç sana geliyorum, ekmek getirdim, hemen bırakıp gideceğim” dedi. Öyle duygulanmıştım ki anlatamam. Afşın abim bizi hiç yalnız bırakmadı Kendisinden Rabbim razı olsun.
Afrika’daki aç kalan kardeşlerimizi düşünelim, dünyada ekmek bulamayan insanları hatırlayalım ne olur. Ekmeği ve gıdayı israf etmeyelim. Allah’ım korusun elimizden bir çıkarsa ne yaparız? Türk milleti ekmeğe hürmet eden bir toplum olarak tarihte yer etmiştir. Özümüze dönelim.