İlişkimiz ne hale geldi inanamıyorum diyorsun ve ekliyorsun;
‘Oysa birbirimize deliler gibi âşıktık.
Gözlerimiz birbirimizden başkasını görmüyordu. Tanışalı 4 ay olmuştu ve biz bir an önce evlenmekten başka bir şey düşünmüyorduk. İlk karşılaşmamız, tanışma şeklimiz her şey ama her şey masallardaki gibiydi.
Ben 19 yaşındaydım, O 20 yaşındaydı. Aynı üniversitenin farklı bölümlerinde öğrenciydik. Ailelerimizden uzak bir ilde okuyorduk. İkimizde özel yurtta kalıyorduk.
Ben onun için peri kızı, o benim için rüyalarımın prensiydi.
Arkadaşlarımızın çok acele ediyorsunuz uyarmaları, ailelerimizin biraz daha düşünün diyerek evlilik kararımızı erteleme çabaları umurumuzda değildi. Biz birbirimiz için yaratıldığımızdan emindik. Dolayısı ile düşünecek bir şey yoktu.
Birbirimize bu kadar çok âşıkken ve bu kadar iyi anlaşıyorken neyi bekleyecektik ki? Ayrı geçen her dakikamız zaman kaybıydı. Para pul dediğin hiçbir şeydi. Biz her şeyimizle birbirimize yeterdik. İkimizde çalışmıyorduk ama zaten çok masrafımızda yoktu. Ne bulursak yer, ne bulursak giyerdik. İkimizin de ailesi harçlık gönderiyordu zaten. O paralarla gül gibi geçinirdik.
Pek çok engeli aştık ve nihayet tanışmamızın 5. Ayında sade bir nikâh yaparak evlendik. Boşu boşuna masraf olmasın diye gelinlik damatlık istemedik. Sade giysilerimizi giydik. Dünyanın en güzel gelini bendim. Dünyanın en yakışıklı damadı da benim yanımdaydı. Elimde de en sevdiğim papatyalarım vardı. Nikâhımıza ailelerimiz ve birkaç değer verdiğimiz arkadaşımız geldi. Anne babalarımız üzgünlerdi ama biz mutluluktan uçuyorduk.
Kutu gibi bir ev bulduk. Üç beş eşya toparladık ve taşındık.
Şimdi 6 aylık evliyiz.
Evliliğimizin ilk iki haftası rüyalarımızın da ötesindeydi. Bu kadarını hayal bile edemezdik. Mutluluğumuz başımızı döndürüyordu. Bulutların üstünde yaşıyor gibiydik. Hiç evimizden çıkmadık. İkimizde yemek yapmayı bilmiyorduk ama olsun kahvaltılıklar, makarna, tost bizim için en güzel yemeklerdi. Zaten doğru dürüst acıkmıyorduk bile.
Okullarımıza biraz devamsızlık yapmak zorunda kaldık ama sorun oluşturmadı. Durumu anlatınca biraz garip karşılasalar da hocalarımız anlayış gösterdi. Herkes ağız birliği yapmış gibi acele ettiğimizi söylüyordu ama biz aynı fikirde değildik.
Evliliğimizin 3. Haftasıydı evdeki pek çok yerin kirlenmeye başladığını fark ediyordum. Bir akşam eşim bana bazı yerleri göstererek kirlenmiş olduğunu söyledi. Ben de evet fark ettim ne zaman temizleyeceksin dedim. O da ben mi temizleyeceğim dedi. Hayretle benim temizleyeceğimi düşündüğünü gördüm. O da onun temizlemesini beklediğime hayret ettiğini söyledi ve ilk büyük kavgamızı yaptık.
Ben hayatımda anneme biraz yardımın dışında hiç ev işi yapmamıştım. Meğer eşim hiç daha yapmamış.
Peri kızı ve prens gitmiş yerlerine cadı ve şeytan gelmişti. Dünyanın en büyük aşkı yerle bir olmuştu.
Şimdi, her şey sorun, en ufak bir şey bile kavga konusu…
Adeta birbirimizi yiyoruz. Kavga etmediğimiz dakika yok!
5 aydır cehennemde yaşıyor gibiyim/gibiyiz…
Âşık olduğum adam bu mu diyorum. Onun da aynı düşüncede olduğunu görüyorum. Çünkü seni tanıyamıyorum meğer içinde bir canavar varmış diyor. Ben de eşim için aynı şeyi düşünüyorum. Meğer içinde bir canavar varmış.
O ilk kavga ettiğimiz gün ikimiz de bir şeyi çok iyi anlamıştık;
-Hiçbir şey kendi kendini temizlemiyordu’
Diyorsun ve gözyaşların hıçkırıklarında kayboluyor…
Peki, bu gençler ne yapacaklar?
Kavgalarını durdurarak işbirliği içinde ve yeni bir başlangıç için kolları sıvamaları gerekiyor.
İçinde pek çok kavram ve beceriyi gerektiren iki önerim var;
Evlilik ben i koruyarak biz olmak demektir. Bu ilişki de her iki gencin de henüz ben olmadıklarını görüyoruz. Önce ben olmayı, sonrasında biz olmayı öğrenmeleri gerekecek.
Olgun bir şekilde sevmeyi öğrenmeleri gerekecek. Sevmek sanattır.
Evlilik ikinci bir doğum demektir. Her doğum gibi sancılıdır. Yeni beceriler edinmeleri ve hayatlarını yeniden yapılandırmaları gerekecek.
Kısacası;
Önlerinde emek ve çaba gerektiren ve evli olarak yaşadıkları sürece hiç bitmeyecek olan, uzun - meşakkatli bir yolculuk var…