Dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi

Rahmetli Mehmet Şevket Eygi Abi bir yazısında;
“Fransızca bir dergide okudum: “Genç yaşında ölen bir kişi, bir deniz kazasında boğulan gibidir. Yaşlı bir insanın ölümü, geminin limana vasıl olup rıhtıma bağlanması gibidir.”diye aktarmıştı. Ölüm genç de olsa yaşlıda olsa yakınlarını üzer. Ama şükür ki ölüm gibi bir nimet var. Ya ölüm olmasaydı? Kalpler katılaşır, nefisler firavunlaşırdı. Sık sık mezarlık ziyareti yapamasak da her gün Belediyemizin vefat edenler sayfasına bakıyorum. O gün vefat eden bir gençle karşılaşırsam derinden yaralanıyorum. Ülkemde ilmiyle amil bir ilim adamının Rabbine kavuştuğu haberini alırsam, yaşadığım toplumun hâline ah edip üzülüyorum.”
Eyyüb es-sahtiyani Hazretleri; “Ehl-i sünnet âlimlerinden birinin vefat haberini aldığımda sanki bazı uzuvlarımı kaybetmiş gibi oluyorum” diye buyurmuşlardır.Dünyanın geçiciliğinin ve faniliğinin farkındayız. Ancak, tul-i emel içinde bulunmaktan sakınamıyoruz.“
Elli gün kadar önce öğrencim, çok sevdiğim kardeşim, Oğuzhan’ın vefatıyla üzüldüm. İki yıl önce yine dostum Durukanım’ı Hakk’a yolcu etmiştik. Bir hafta kadar önce Abdullah MÜCAHİT kardeşimiz trafik kazasında vefat etti. Sivasımız bir değerini yitirdi. Sevenleri büyük bir kalabalık eşliğinde Abdullah’ı yolcu etti. Düşündüm, tefekkür ettim. El yordamıyla gönül bohçamı bulup karıştırmaya başladım. Hafızama teselli cümleleri sıralandı, hatırıma bizlerin ibret alması gereken hikâyeler düştü, sizlerle de paylaşmak istedim.
Arabistan’da Mekke yakınındaki bir kasabada oranın yöneticisi olan bir emir vardı. Haftanın bir günü halkın dilek ve şikâyetlerini dinlerdi.
Bir gün Emirin sarayına yaşlı bir anne geldi. Emir ona ne için ağladığını sordu. Kadın ölen oğluna ağladığını söyledi. Emir kadına şunu sordu;
“- Oğlunun sana ne faydası vardı?”
Kadın oğlunun çalışarak onun geçinmesi için para verdiğini söyledi. Emir bunun üzerine şunu söyledi;
“- Sana bir katır hediye edeceğim. O katırı her gün iş sahiplerine kiralarsan geçimini sağlarsın.”
Biraz sonra başka bir ağlayan kadın emirin huzuruna getirdiler. Emir kadına ölen oğlunun anısına neden ağladığını sordu. Kadın şöyle dedi;
“- Oğlum çevrenin en aydın insanıydı. Her gittiği yerde insanlarla ilgilenir, duygu ve düşüncelerini paylaşırdı. O insanlara daima olumlu yaklaşır, iyi ve güzel şeylerin yapılması için öncülük ederdi. Onunla gönüller aydınlanır, insanlar hayatın güçlüklerini severek birlikte paylaşırdı. Her şeyde olumlu düşünür, olumlu davranırdı.”
Emir bunları duyduğu zaman çok duygulandı. Kadına şunu söyledi;
“- Siz bir oğul kaybettiniz. Biz hepimiz yeri doldurulamayan bir değeri yitirdik. Onun boşluğunu hiçbir şey dolduramaz. Sizi teselli edecek bir şey söylemem mümkün değil.
          Gece yarısı bir meczup, için için ağlıyor ve şöyle diyordu: "Bu âlem nedir? Söyleyeyim de dinle. Bir küçük kutu; üstüne kapağı kapanmış ve biz de bilgisizliğimizden ona sevdalanmışız. Fakat ecel, bu hokkanın kapağını açınca içinde ne varsa hepsi uçar gider. 

         Kanadı olmayan, hokka başında dertlenir, yüzlerce belaya düşer. Himmet kuşunu kanatlandır. Akla gönül ver, cana da mana. Bu hokkanın kapağı açılmadan yol kuşu ol, kanadını aç! Kolun kanadın yansa bile, hoş gör de herkesten öne geç."

         Aziz Mahmut HÜDAİ Hazretleri de divanında;
Malın varsa, harca Hakk’ın yoluna!
Faydan olsun sağın ile soluna!
Bir gün yolun düşer berzah iline,
Otağı kalkacak sultan eğlenmez.


Gâfil olma ecel gelir ansızın,
Gafletle geçmesin gece gündüzün!
Yükünü hafif et, yolun pek uzun,
Yolcuları gider, kervan eğlenmez.

diyerek ölümü hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamızı söyler.

        Veysel KARANİ Hazretlerinin buyurduğu; “Yatınca ölümü yastığının altında bil, kalkınca da her an yanında bil” sözünü belleğimize kazımalıyız diye düşünüyorum.