261- “ Aişe validemiz buyurdu: Bedir muharebesine Resulüllah ile beraber gittim. Bana dedi ki: Gel seninle yarışalım. Bunun üzerine ben fistanımı karnımın üzerine sıkıca bağladım. Sonra bir çizgi çizdik. Onun üzerinde durduk ve yarıştık. O beni geçti ve buyurdu ki: “İşte be geçişim senin zilmecaz da ki geçişine karşılık olsun."
Zilmecaz’da ki şöyle oldu: Biz orada iken Allah’ın Resulü bize geldi. Be o zaman gencecik bir kızdım. Babam beni bir şey için göndermişti. Resulüllah, “Onu bana ver” dedi: Ben vermedim ve Resulüllah’tan koşarak uzaklaştım. Resulüllah, beni tutmak için arkamdan koştuysa da beni tutamadı.
Iraki: Aişe validemizin Bedir muharebesinde Resulüllah ile beraber olmadığını bildirir. Buna rağmen bu sözleri uyduranlar yalanlarına kılıf yaptıkları olayın tarihinden haberleri yok.
Esma, der ki: Bir kadından dinledim. O kadın Resulüllah’tan sorarak dedi ki: Benim bir kumam var, ben onu üzmek için kocamın yaptıklarını mübalağa yaparak anlatmaktayım ve böyle bir şey olmadığı halde “kocam bana şöyle-şöyle yaptı diyorum. Acaba bundan dolayı bana bir ceza var mıdır” diye sordum. Resulüllah, şöyle cevap buyurdu:
“Kendisine verilmeyen bir nesne ile doyan (Doymuş gibi gösteren) bir kimse yalan ve riyanın iki elbisesini giyen bir kimse gibidir.” (Müslim, Buhari)
Aynı kocayı paylaşan iki kadının birbirini kıskandırmak için böyle pespaye fikirleri peygambere sormaları ve onları hadis olarak rivayet etmeleri bu sözleri rivayet edenlerin ahlaki yapısını göstermektedir. Aynı mevzuya doyamamışlar ki bu sefer de uydurma olduğu açık olan bir sözü İhyaya yazmışlar: Resulüllah demiş ki:

262- “Kendisine yedirilmeyen bir yemeği yemiş gibi gösteren bir kimse veya kendisinin olmadığı halde “Benimdir” dediği, kendisine verilmediği halde “bana verildi” diyen bir kimse, kıyamet günün de (Riya ve) İftiranın iki elbisesini giyen kimse gibidir.”
Sahih olmayanı sahih yapmada iddiali olan hadisçiler, hadisin varlığını lafzan ispat edemedikleri zaman hemen bu yola girer ve “Lafzan sahih değilse de manen sahihdir diyerek bir çıkış yaparlar. Tani lafzın manası değil ama bizim orada istediğimiz mana doğrudur derler.

Gıybet hakkında:
Gıybet Kur’an’ı Keriminde açıkça yapılması yasaklanan günahlardan biridir. Onun ne kadar tiksindirici bir günah olduğunu göstermek için de Yüce Allah, “Ölmüş irinin etini yer misiniz? Hâlbuki ne kötü şeydir diye misallendirir. Hadis olduğu söylenen bu sözde “gıybetin, iyi amelleri tahrip ettiği vurgulanmış. Fakat bu sözün hadis olmadığı, hiçbir hadis kitabında bulunmadığı ünlü hadis âlimi İmam Iraki tarafından bildirilmiştir.

263- “Gıybetin kulun hasenatında yapmış olduğu tahribat, ateşin kuru odunda yapmış olduğu tahribattan daha süratli ve şiddetlidir.”
Övülme hususunda:
Yüzüne karşı bir kisiyi övmenin övülene zarar vereceği bildirilmiştir. Fakat hadis diye rivayet edilen bu iki sözde, bir kişiyi yüzüne övmenin onu kesmek kadar kötü olduğu bildirilmiştir. Bu abartılı cümleyi Peygamber Efendimizin söylemediği ve bu iki sözün de hadis olmadığını yine İmam Iraki nin bildirdiğini görüyoruz.

264- “Başka bir kişiyi öven hakkında Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Allah seni kessin. Sen adamı kestin.” Başka bir sözünde şöyle buyurdu:
“Bir kişi, başka bir kişiye bilenmiş bir bıçakla saldırırsa, onun yüzüne karşı onu medh’ü sena etmekten daha hayırlıdır.”
Hilm hakkında:
Hilim, ağırbaşlılık, yumuşak huyluluk demektir. Bu sıfatı daha çok tasavvuf ehli kullanmıştır. Bu dua cümlesinde de hilim istenmiştir. Fakat bu sözün de uydurma olduğu belirtilmiştir.
265- “Ey Allah’ım! Beni ilimle zengin kıl, hilimle süslendir. Takva ile şereflendir. Afiyet ile beni güzelleştir.”