151- “Ey kullarım sizi özledim. Benim size özlemim daha büyüktür.”
Bu sözün de hadis olmadığını hadis âlimleri tespit etmişlerdir. Mana yönünden de, Allah’ın bir yarattığı kuluna özlem duyması düşünülemez. Özlem, sevdiğine ulaşma imkânı olmayanın haletidir. Allah, kullarına ulaşamıyor mu ki onlara özlem duysun. Her haliyle hadis olmadığı ortadadır.
152- “Allah cahil bir veli edinmemiştir.”
Bu sözü hadis diye uyduranlar, kendilerini Veli-Allah dostu kabul edipte tam cahil olanlarının sözü olduğu anlaşılıyor. Çünkü onlar, cahilliklerini yine kendi uydurdukları, “Bize Allah tarafından Ledünni ilim verildi” diyerek kapatmak isterler. Burada da, Allah bizi cahil olarak dost edinmedi, bizi Ledünni ilimle donatarak dostluğuna kabul etti diyorlar ama sözün sahte olduğunu yine hadis âlimleri bildirmişlerdir.
153- “Allah kaza ve kaderini takdir etmek istediğinde, akıl sahiplerinin akıllarını başlarından alır. Sonuçta onlar hakkında kaza ve kaderini gerçekleştirmek istediğinde ise, ibret almaları için akıllarını başlarına geri verir.”
İbn Abbas, Enes ve Ali (r.a.) den rivayet edilen hadisin isnatlarında ki olumsuzluklar nedeniyle, ileri derece de zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Hatip (463) İbn Abbas rivayetin de ki, Lahik b. Hüseyn’nin hadis uydurucusu ve kezzap (Aşırı yalancı), Said bin. Süleyman metruk” olduğunu söylemiştir. Beyhaki (458) ise, hadisi İbn Abbas’ın sözü olarak nakletmiştir.
Diğer taraftan bu hadisi uyduranlar aklı öne alan Mutezile nin fikrini silmek için uydurmuşlar. Hâlbuki Allah, kulunu aklını kullanarak ve kendi iradesi ile yaptığından mesul tutar. Bir suçu işlerken aklı başında olmayanı Allah niye cezalandırsın ki? Hülasa bu sözün de uydurma olduğu bir gerçektir.
( Alıntı: AKIL İLE İLGİLİ HADİSLERİN TESPİT VE TENKİDİ SAMİ KİLİNÇLİ S. 53-54)
154- “Dikkat edin, bana Ebrarın kavuşma arzusu arttı. Oysa ben onlara kavuşmaya daha arzuluyum.”
Bu sözün hadislerle hiçbir alakası yoktur. Tasavvuf ehli kendilerini “Ebrar” yani iyilikleri ile cenneti hak edenlerde olduklarını kabul ediyorlar ve o kadar yüceltiyorlar ki, kendilerini Allah’ın arzuladığını iddia ediyorlar.
155- “Nefsini bilen Rabbini bilir.”
Araştırmacıların tespiti: Yaptığımız araştırma sonunda bu rivayetin, sahih hadisin zorunlu öğelerinden olan senedden yoksun olduğunu gördük. Hadis olduğu söylenen bu sözün hiçbir kaynakta -sağlam bir yana zayıf bile- herhangi bir rivayet senedine rastlamadık.
Hadisin sahih olup olmadığı öncelikle senedinden anlaşılır. Eğer senedi oluşturan râvîler güvenilir ve sağlam kimselerse hadis, -bir kusuru yoksa- sahih kabul edilir. Bu bakımdan hadisin senedi önemlidir. Hadisin sahih olup olmadığını anlamak için önce senedine bakılır. Senedsiz bir hadis, çıkış kaynağı/söyleyeni bilinmeyen bir söz gibidir. Böyle bir sözü -emin olunmadıkça- birine ait göstermek, iftira olmaktan kurtulamaz.
İbn Teymiyye'nin bu açıklamasından onun bu söylentiyi Hz. Peygamberin söylemediği aksine onun ağzından uydurulmuş yalan, asılsız bir söz olarak kabul ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Sehâvî, Aclûnî, Ali el-Kârî, Muhammed Kavukçu ve Muhammed Nâsıruddin Elbânî gibi âlimler onun bu açıklamasından yola çıkarak İbn Teymiyye'nin bu söz hakkında "mevzû=uydurma" dediğini kaydetmişlerdir.
İbn Kayyim (ö.751) de bu sözü tasavvufun ana ilkelerini açıkladığı Medâricu's-sâlikîn adlı kitabında nakletmiş ve ardından şöyle demiştir: "Hadis olmayıp, İsrâiliyyâttandır. Bu söz ayrıca 'ey insan, kendini bil, Rabbini bilirsin" biçiminde de nakledilmiştir."
Sehâvî (ö.902) halkın dilinde hadis diye dolaşan rivayetlerden sahih olanla olmayanı belirtmek üzere kaleme aldığı el-Mekâsidu’l-hasene adlı meşhur kitabına bu rivayeti almış ve Ebû Muzaffer b. Sem'ânî ile Nevevî’nin, bu rivayetin hadis olmadığına dair geçen açıklamalarına yer vermiştir.
Sehâvî’nin çağdaşı Mısırlı hadis âlimi İmam Suyûtî (ö.911) bu sözün de aralarında bulunduğu birkaç hadis hakkında "Bunların tamamı bâtıl olup, hiçbirinin aslı yoktur" demiştir. Burada "bâtıl", "mevzû" anlamında kullanılmış olup "çeşitli maksatlarla uydurulup Hz. Peygamber'e iftira ve nispet edilmiş, düzmece, aslı esası olmayan söz" demektir. Bir hadis nakledildikten sonra ardından “bâtıl” veya “bu bâtıl bir hadistir” denilmişse bu ifade o hadisin uydurma ve yalan bir söz olduğunu gösterir.
156- “Âdem su ile toprak arasında iken ben peygamberdim."
Hindistanlı tasavvufçunun Mektubat isimli kitabından alınan bu sözler de geçmişte ki tasavvufçuların kitaplarından iktibas edilmiş uydurma sözlerdir. Mektubat kitabının yazarı İmamı Ra…ni diye anılan kişi Nakşibendi tarikatının büyüklerinden kabul edilmiştir. “Rabbani” ismi Allah’a verilen bir sıfat olup, bir kula verilmesi hoş karşılanmasa da Mektubat yazarı İmamı Rabbani bu isimle tanınmıştır. Tasavvufun sonradan uydurduğu büyük bidatlerden olan “Rabıta” bunların eliyle Anadolu’ya geçmiştir. İki cilt olarak Türkçeye tercüme edilen Mektubat ’ın birinci cildinin birinci mektubunda Allah’ü Teâlâ’nın tecellisi anlatılırken, “Allah’ın en açık şekilde kadının fercinde tezahür eder” demesi hiçbir Müslümanın kabul etmeyeceği bir sapkınlık olarak kabul edilmiştir.
157- “Kötü zan altında kalınacak yerlerden sakının!”
Doğru bir sözdür. Tabi ki, Müslüman kötü zanna sebep olacak mekândan ve görüntüden kaçınmalıdır. Fakat bu sözünde hadis olmadığı yine hadisçiler tarafından bildirilmiştir.
(İmamı Ra…ni (1034) Mektubat’tan alınan uydurma hadisler.)
158- “Âdem su ile toprak arasında iken peygamberdim.”
"Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu: Göklerin ve yerim Beni almadı. Ancak mümin kulumun kalbine sığdım," hadisi hakkında soruldu.
Şeyh-ul İslam İbn Teymiye buna şu şekilde cevap verdi:
"Hamd Allah içindir. Bu söz İsrailiyat arasında zikredilmektedir. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'den herhangi bir isnad ile rivayet edilmemiştir. Anlamı şöyledir: Allah muhabbetini ve marifetini kulunun kalbine koyar.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet ettiler;
كنت نبيا وآدم بين الماء والط "Ben, Âdem su ile çamur arasında ik peygamberdim,"; كنت وآدم لا ماء ولا طين "Ben peygamberken Âdem ne su idi, ne de toprak." Bu söz(ler) batıldır.
Bu söz hakkında daha evvel fikirlerimi söylemiştim ve bu sözün bu haliyle kabul edilmesinin birçok ayete zıt düşeceğini söylemiştim. Şimdilik bu kadarla yetinelim.