İslâm Medeniyeti Tarihinin en önemli kurumlarından biri, günümüzün orta ve yükseköğretimine tekabül eden medreselerdir. Büyük ölçüde Selçuklular döneminde ortaya çıkan ve şekillenen medrese kurumunun Osmanlı yükseliş döneminde ulaştığı başarı, gerçekten göz kamaştırıcıdır. Osmanlı coğrafyasının geneline yansıyan bu gelişme, özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısında yerli ve yabancı araştırıcıların ciddi şekilde ilgisini çekmiştir. İslam medeniyetinin izdüşümü durumundaki Osmanlı kültür ve medeniyeti, Selçuklu birikimi üzerine bina edilmiş yapısıyla birçok alanda son derece başarılı hamleler gerçekleştirmiştir. Türk eğitim-öğretim tarihinin en kayda değer gelişmeleri Osmanlı döneminde yaşanmış ve pek çok bilim adamı, söz konusu dönem medreselerinde yetişmiştir. Devletleşme ve müesseseleşme sürecinin en yoğun yaşandığı kuruluş dönemini müteakip yükseliş devrinde medreselerin Osmanlı coğrafyasının en ücra kent ve kasabalarına kadar şaşırtıcı bir hızla inşa edilmiş oldukları görülmektedir. Medreselerin en yoğun olarak bulundukları yerleşim merkezleri Anadolu olmakla birlikte, medrese inşa etme faaliyetinin Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya da sıçradığı yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur. Osmanlı Devleti’nin başlangıcından itibaren bilim ve eğitim-öğretimin başlıca merkezleri ve en önemli kurumları olan medreseler, devletin yıkılışının vuku bulduğu yirminci yüzyıl başlarına kadar faaliyetlerini canlı bir şekilde devam ettirmişlerdir. Osmanlı-Türk toplumunun düşünce hayatını şekillendiren, bir tür akademik müesseseleşmeyi temsil eden, yapı taşı durumuna gelmişlerdir.

Şüphesiz Medrese denilince akla müderrisler gelmektedir. Sözlükte “okumak, anlamak, bir metni öğrenmek için tekrar etmek” anlamındaki ders kökünün “tef‘îl” kalıbından türeyen müderris kelimesi, medreselerin ortaya çıktığı IV. (X.) yüzyıldan itibaren görülmekle birlikte Selçuklu Veziri Nizâmülmülk’ün Nizâmiye medreselerini kurmasından sonra burada ders veren en yüksek rütbeli ilim adamı için kullanılmaya başlanarak resmî bir mahiyet kazanmıştır.

Osmanlı beyliği devlet hâline gelince müesseselerini hızla oluşturmuş, eğitim, öğretim faaliyetleri sistemli bir hal almıştır.

İznik’te kurulan ilk Osmanlı medresesi disiplinli bir eğitim yapısının hüküm süreceğinin işareti olmuştur. Zira DÂVÛD-i KAYSERÎ Hazretlerine müderrislik teklif edildiğinde, devlet büyüklerine şartlar öne sürmüştür. Öğrencilerin medreseye kabullerine devlet yetkililerinin karışmaması gerektiği, yapılacak imtihanlara ve eğitim metotlarına kimsenin müdahalesinin olmamasını talep etmiştir.

DÂVÛD-i KAYSERÎ Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemi velilerindendir. Asıl adı, Davud b. Mahmud b. Muhammed'dir. Lakabı, Şerefüddin'dir. Davud-i Kayseri diye meşhur olmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekte ise de 656 (1258) yılında doğduğu sanılmaktadır. Kayseri'de doğmuştur. Karaman'da doğduğunu söyleyenler de vardır. İlim tahsiline Kayseri'de başladı. Daha sonra Mısır'a giderek zahir ilim­lerini tamamladı. Oradan İran'ın Sava şehrine geçerek Sadreddin Konevî Hazretleri'nin talebelerinden Kemalüddin Kâşânî'nin talebeleri arasına karışıp onun sohbetlerinde bulundu. Bu sırada İznik'i fetheden Orhan Gazi, Dâvud-ı Kayseri Hazretleri'ni ilk olarak yaptırdığı Orhaniye Medresesi'ne müderris olarak tayin etti. Vefatına kadar bu medresede ilim ve irfan neşriyle meşgul oldu. Dâvud-ı Kayseri Hazretleri'nin yetiştirdiği talebeler, Osmanlı Devleti'nin ilk ilmiye sınıfını teşkil etmiştir. Davud-ı Kayseri Hazretleri, Enerjitizm yani tabiatta var olan her şeyin ih­sasını ve bütün tabiat olaylarını enerji ve enerji değişimiyle açıklayan bir fizik doktrininin kurucusudur. İlim ve fazilette yüksek, güzel ahlak sahibi, çok ibadet eden, dünyaya önem vermeyen ve çok merhametli bir zat olan Dâvud-i Kayseri Hazretleri, başta tasavvuf olmak üzere, kelam sahasında eserler vermiş ve felsefeyi tenkit eden eserler yazmıştır. Bu eserlerden bazıları şunlardır:

Matlau Husûsi'l-Kelim fi Meâni Füsûsi'l-Hikem,

Nihâyetü'l-Beyân fi Dirayeti'z-Zaman,

Keşıü'l-Hicâb an Kelâmı Rabbi'l-Erbâb vs.

Dâvud-i Kayseri Hazretleri 751 (m.1350) yılında İznik'te vefat etmiştir.

Günümüzde derslerde okutulsa da, okul kitaplarında yer alsa da, hayatı, felsefesi anlaşılması gereken eşsiz bilginlerdendir.