Olaylar bitmiş, ölenler defnedilmiş, yaralananlar tedavi oldukça hastaneden çıkmaya başlamıştı. O ara bende çıkmıştım hastaneden, polislerin refakatin da eve gitmiştim. Birkaç gün sonra polisler evime geldi, beni de aldılar, emniyet müdürlüğüne götürdüler. Emniyet müdürünün yanına çıkarıldığımda Vali ve Paşa’nın da orada olduğunu gördüm. Olayları baştan sona anlatmamı istediler, bende burada yazdığım gibi olayların bir ay evvelinden başlayarak tafsilatlı olarak anlattım. Sivas’ın üç tane büyük idarecisi anlattıklarımı dinleyince bana teşekkür ettiler ve “ Keşke herkes senin gibi sağduyulu hareket etseydi” dediler. Sonra beni emniyetin arabası ile evime gönderdiler.

Daha sonra ki Sivas olaylarında da olduğu gibi Alevilerin yoğun olarak bulundukları yerlerde iftira tezgâhları kuruldu. Kimin ismini verseler hemen tutuklanıyordu. Sanki ölenler ve yaralananların hepsi aleviydi. Bir evvelki yazımda da belirttiğim gibi Çukur tarlada ölen bir tane alevi vatandaş için sekiz kişi tutuklanmıştı.

Yine Mevlana mahallesinin köşesinde bulunan Alevilere ait bir pide fırınını taşlamak suçundan yirmi kişi tutuklanmıştı. Altuntabak mahallesinde Bir alevi vatandaş evinden ateş ederek birçok kişiyi yaralamış, fakat yaralananlar ve orada bulunanlardan on üç kişi tutuklanmıştı.

Kepenek caddesinde Alevilere ait bir bakkal Dükkânı’nın camları taşlanarak kırıldığı için dört kişi tutuklanmış, fakat tutuklananlar bakkalın camlarını kıranlar değil, onlara niye mani olmadınız diye suçlanan bakkalın komşuları olmuştu. Sivas’ın Karslı göçmenlerle meskûn meşhur Çavuşbaşı mahallesinde tahribat yapan gençler alevi vatandaş bulamadıkları için kapısında altı ok bulunan bir halk partili Hacı’nın evini taşlamışlar. Onlar gittikten sonra evin sahibi Hacı, polis oğlunun tabancasını alarak kendi evine ateş etmiş ve “Benim evimi silahla taradılar” diye biri Polis memuru on kişiyi tutuklatmıştı.

Olayların başladığı yer olan Alibaba mahallesinde, “şunu da olaylarda gördük” diye kim gösterildi ise hemen tutuklanıyor. Bu mahalleden de otuz beş kişi içeri alınıyor. Dede balı mahallesinde bir Sünni genci öldürmekten sanık “Çingen Mustafa” diye bilinen bir kişi ile yine aynı mahalleden birçok Sünni vatandaş tutuklanıyor. Böylece Sivas’ın muhtelif mahallelerinden yüzde doksan beşi Sünnilerden, yüzde beşi Alevilerden tutuklamalar yapılıyor.

Bu tutuklananlar, Sivas kapalı ceza evinde yatarken, demir yollarında beraber çalıştığım bir arkadaş on beş gün ceza evine girdi-çıktı. Ona ceza evinin ahvalinden sordum. Oda içerdekilerin durumunu bana anlattı. Bende gayri ihtiyari “Utanç duymayacağım bir suçtan üç-dört ay içerde kalsam da oradakilerin durumuna yakından şahit olsam” dedim. Aslında Yüce Allahtan böyle bir istekte bulunmak, yani “Rahmanın rahmetine değil de gazabına talip olmak” çok yanlışmış ama sonradan anladım. Fakat bu hatalı isteğim benim dört sene içerde yatmama vesile oldu.

Bu birinci Sivas olaylarından, derin güçler istedikleri neticeyi elde edemediler ki, üç ay sonra Kahraman Maraş’ta daha büyük bir olay çıkardılar. Yaralı ne kadardı hatırlamıyorum ama yüz on bir kişinin öldüğü hala aklımda. Bu olaydan sonra Türkiye de sıkıyönetim ilan edildi, sıkıyönetim mahkemeleri kuruldu. Sivas’taki tutuklularda böylece Erzincan sıkıyönetim mahkemesine gönderildi.

Erzincan sıkıyönetim mahkemesinin çalışmaya başlaması ile Sivas’tan olaya şahit olanlar mahkemeye çağrılmaya başlandı. Olayların çıktığı anda Alibaba Pazar yerinde orlon satarak geçinen ve çukur tarla mevkiinde “Orloncu Emine” diye tanınan karı-koca komşularının linç edilmesinden idamla yargılanıyordu. Hakikaten de olay günü bu karı-kocayı Pazar yerinde orlon satarken görmüştüm. Bu konuda şahitlik yapmak için Erzincan’a gittim, ilk defa hâkim karşısına çıkıyordum. Yemin ettirilerek ifade vermeye başladım. Ben daha ifademi bitirmeden karşı tarafın müdahil avukatı B. Kuzu söz aldı.

 “Sayın Hâkimler şu anda şahitlik yapan bu şahsı size tanıtmak istiyorum. Bu şahıs, Sivas ve çevresinin yer altı örgüt lideridir. Emri direk Türkeş’ten almaktadır. Olaylardan on beş gün evvel Muhsin Yazıcıoğlu, Alparslan Türkeş’ten aldığı gizli görevi bu kişiye verdi, buda aldığı emir gereği halkı örgütledi, silahlandırdı ve Arefe günü savaşa soktu” dedi.

Avukatın bu ithamları karşısında ne diyeceğimi şaşırmıştım. Dizlerimin titrediğini hissettim. O güne kadar ne Türkeş’i nede Muhsin yazıcıoğlu’nu görmemiştim. Bu suçlamayı yapmayı mahkeme öncesinde avukat’ bizim mahallenin Alevileri tembihlemişlerdi. Avukatın ithamlarından sonra kendimi toplayarak “Hakkımda söylenenler tamamen yanlış ve uydurmadır. Olayları çıkarmak için değil bilakis durdurmak için gayret gösterdim, bunu Sivas’ta herkes biliyor” dedim. Bu kısa savunmamdan sonra Mahkemenin savcısı tutuklanmamı istedi, fakat duruşma hâkimi bu isteği ret ederek beni serbest bıraktı.

Bu mahkemeden sonra tutuklanmadan Sivas’a dönmüştüm ama etrafımda ki çember daralmıştı. Bunu hissediyordum, on beş gün geçmemişti ki akşam’a yakın eve varmıştım, on altı numaralı Polis ekibinin beni aradıklarını, “gelince bizi bulsun” diye haber bıraktıklarını söylediler. Devam edecek.