Muhsin Çelebi” birçoğumuzun muttali olduğu üzere, Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftan” hikâyesinin başkahramanı. Evet, belki bir hikâye; ama “görgünün, tok gözlülüğün, aidiyet duygusunun, ülkenin saygınlığına zerre zarar gelmemesi için nelerin feda edilebileceğinin ve en mühimi nitelikli bir birey” olmanın hikâyesi… Ülkesinin onurunu korumak, kendisine verilen o özel görevi layıkıyla yerine getirebilmek için tüm malvarlığını rehin koyabilen, bununla birlikte “vakarından” milim geri adım atmayan bir kahraman… Ne hazindir ki, Muhsin Çelebi’den günümüze Monaco’da yedikleri ıstakozu paylaşanlar kaldı geriye!.. Harcayabileceği (fazladan) parası olan herkes, her yere gidebilir, her şeyi yiyebilir hiç itirazımız yok! Ancak, Nasrettin Hoca’nın “Tuvalette sakız çiğnenir mi” fıkrasında olduğu gibi bunun zamanı mı diye sormadan da edemiyoruz! “Müsrifliğin sembolü” olarak tarihe geçen kişilerin başında Kraliçe Marie Antoinette gelir. (Aslen Avusturyalı) 1789 Fransız ihtilaline giden süreçte söylediği (varsayılan) “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü ile günümüzde dahi unutulmayan bir karakter! Sn. Milletvekili hanımefendiye diyeceğimiz o ki: Yüzyıl önceki “Gazi Meclisin”  üyeleri gibi, aç ve açıkta kalın demiyoruz. Çatısından rüzgârlar, yağmurlar giren taş binada, tahta sıralar üstünde yatın da demiyoruz. Büyük çoğunluğunun ağır geçim koşullarında yaşamını sürdürmeye çalıştığı ülkemiz insanına biraz saygı, biraz empati gösterin yeter!.. (Bu aymazlık aslında bireysellikten çok, yeni türeyen bir anlayışın tezahürü, rahmetli Çetin Altan’ın mütemadiyen anlattığı “Toplumun lümpenleşmesi” meselesidir…)

Dipnot: Bahsi geçen milletvekili Sn. Şebnem Bursalı hanımefendi, halktan özür dilediğini ifade ederek, son derece yerinde bir tavır koymuştur…

Naçizane Hatırlatma

Mazbatanın alınması, kutlamalar, görevlendirmeler, bayram tatili, derken “mesai” başladı. Bilindiği üzere, “İlkler ve semboller” önemli hususlar. Kendisine gönderdiğimiz açık mektup ’ta da belirttiğimiz gibi, “sembol sayılabilecek ilk icraatı” beklediğimizi ifade etmiş olalım. İlkler unutulmazdır ve topluma olacaklar/olmayacaklar anlamında bir fikir verir. “Bu çocuktan olur, bu takım başarır, bu ekip bu işi biliyor” dedirtir… Bu arada, hakkını teslim edelim ki; Belediye girişindeki tabelaya “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresini ilave etmek, son derece yerinde ve şık olmuştur, başından beri olması gereken de zaten budur… Sn. Başkan Âdem Uzun’a bir selam, bir not düşelim istedik. Başarı dileklerimiz bakidir…

Bir övgü ve teşekkür Sivas Aksa Doğalgaza; geçtiğimiz salı günü yaptığım arıza bildiriminin üstünden henüz 10 dakika geçmeden gerekli müdahaleyi yaptınız. Elbette ki asli göreviniz ama “pespayeliğe” öylesine alıştırılmışız ki, bu “asli görevin” anında yerine getirilmesi bile “mutlu olmamıza” olmaya yetti…

NOT 1: Turgut Özal; 12 Eylül sonrası, parlamenter rejime geçtiğimiz 1983 seçimlerinin “sürpriz” galibi, Anavatan İktidarının Başbakanı, 8. Cumhurbaşkanımız. Hiç kuşkusuz, yakın siyasi tarihimizin çok önemli figürlerinden birisi. Övgüyle bahsettiğimiz birçok yeniliğe imza atmakla beraber, özellikle 87 referandumunda “yasakların” kalkmaması için takındığı tavır ve devlet imkânları ile yaptığı propagandalar nedeniyle büyük eleştirilere uğrayan, adından hala sıkça bahsettiğimiz bir siyaset erbabı. (17 Nisan) 31. vefat yıldönümüydü. Saygıyla, rahmetle, anıyoruz. Ruhu şâd olsun…

NOT 2: “Bestesi Şekip Ayhan Özışık’a” diye başlayan o aşina anonsu kaç bin defa duymuşuzdur kim bilir? Öylesine dilimize pelesenk olmuş eserleri var ki, onları çıkarsak acaba “Türk Sanat Müziği” kalır mı diye sormak gelir içimizden! 43. vefat Yıldönümünde (17 Nisan) saygı, rahmet, özlemle anıyoruz. Ruhu şad olsun…

NOT 3: Tekin Aral; her ne kadar abisinin (Oğuz Aral) biraz gölgesinde kalır gibi olsa da hiç kuşkusuz yeri hala doldurulamamış bir usta. Karikatür sanatımızın bu değerli insanını 20 Nisan 1999’da kaybettik. Vefat yıldönümünde, Gırgır’dan ayrıldıktan sonra kurduğu Fırt’a gönderme yaparak “Fırtçakalın” deyişini unutmayarak, hasret, özlem, rahmetle anıyoruz…

NOT 4: Gazanfer Bilge; Londra (1948) olimpiyatlarında ülkemize “Altın Madalya” kazandıran, öncesinde 1946 İsveç- Stockholm’de Avrupa şampiyonu olmuş büyük güreşçimiz. Adını taşıyan otobüs firması ile de ülkemize hizmet vermiş değerli bir ticaret adamı. (20 Nisan) vefatının 16. yılında özlemle, saygıyla anıyoruz. Ruhu şad olsun…

NOT 5: 17 Nisan “Köy Enstitüleri Günü”; Dünya çapında bir Cumhuriyet mucizesi projesi “Köy Enstitüleri”. Öylesine değerli bir projeydi ki, kaçırdığımız iki “Sanayi Devrimi, Rönesans” kadar. Yok ettiler, yazık ettiler…

NOT 6: 17 Nisan “Sağlıkta Şiddet Günüydü”. 17 Nisan 2016 yılında görevi başında öldürülen Dr. Ersin Arslan’ı saygıyla anarken, “Kırık Camlar Teorisi’nin” ne kadar önemli olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz”…

FİLM: AndropozTaylan Biraderler

Engin Günaydın tiryakileri için (Burhan Altıntop kıvamında) çok eğlenceli, enfes bir Netflix filmi…

 

ROMAN: Devlet Ana–Kemal Tahir. (21 Nisan 51. vefat yıldönümü anısına)

Edebiyatımızın büyük yazarından bir başyapıt. 1967’de yayımlanan eser, aynı zamanda 1968 Türk Dil Kurumu ödülüne layık görülmüş. Türk insanı ile batılıların arasındaki birlikte yaşanmışlıklarla birlikte, aralarındaki derin kültür ve yaşam farklılıklarını anlatan, okuyucuyu adeta “zaman tünelinde” Şeyh Edebali’nden Ertuğrul Gazi’ye, Osman beyden Yunus Emre’ye götüren bir Türk Edebiyat Klasiği…

 

ŞİİR: Pencere– Oktay Rifat (Horozcu) (18 Nisan vefatının 36. yıldönümü anısına)

Ölümünün ertesi gün İlhan Berk günlüğüne şunları yazdı: “Oktay Rifat öldü. Dünya güzeli bir adamdı. Yazdıkları üstüne başına benzeyen o halis şairlerdendi. Cumhuriyet ilk klasiklerinden birini, dünya da büyük bir şairini yitirdi.”

 

Sarı bir zambak açtı

Karanlığın bahçesinde pencerem

Geceyi odamdan geçirmek için

Bir ağaç cama vuruyor

 

Üşüdün mü dışarda narin ağaç

Yoksa hırsızlardan mı korkuyorsun

Nafile çoktan bağladılar ellerimi

Kırk haramiler

 

Ve gafil köpeğim kapımda habersiz

Bir tavşan kovalıyor rüyasında

Bulutlar şimdi insanların koynunda

Sabahleyin savuşurlar bacadan

 

YANLIŞ: Orjinal

DOĞRU: Orijinal

 

GÜNÜN SÖZÜ: “Asla çözülmeyecek kavgalardan uzaklaş. Senin kıymetini asla anlamayacak insanları mesut etme çabalarından uzaklaş. Ruhunu zehirleyen şeylerden ne kadar uzaklaşırsan,  o kadar sağlıklı olacaksın “ Hıncal abiyi özlemle…

ÜTOPYA: Diktatöre distopyası ütopya görünür.” Metis

RÜYA: “Rüyanın tanığı yoktur.” Afrika Atasözü

YALAN:Yalanlar olmasaydı insanlık umutsuzluk ve sıkıntıdan ölürdü. Anatole France

DELİ: Çanakkale’de her yıl kutlanan “Dünya Deliler Günü” kapsamında toplanan “Deliler Derneği”, oy pusulası olarak erik, kiraz ve kayısı kullanılan bir seçimle yeni başkanını seçti!

HAYAT-MEMAT: “Ölüm düşüncesinin genel insan bilincinin bütün hallerine artık eşlik edemediği, netliğini kaybetmeye başladığı, birkaç yüzyıldır açıkça görülebiliyor. Son dönemde bu süreç iyice hızlandı. On dokuzuncu yüzyılda burjuva toplumu hijyenik ve toplumsal, özel ve kamusal kurumları aracılığıyla, belki de bilinçaltındaki asıl amacı olan bir yan etkiyi ortaya çıkardı: İnsanlara, ölmekte olanların görüntüsünden uzak durma imkanı sağladı. Ölmek, bir zamanlar bireyin hayatında kamusal bir süreçti, üstelik son derece ibret verici bir olaydı. Modern zamanlarda ise ölüm, yaşayanların algıladıkları dünyanın her geçen gün biraz daha dışına atıldı.” Walter Benjamin/Son Bakışta Aşk

ŞADİ-İ ŞİRAZİ’DEN: Kâbe ihtiyaçlar kıblesi olduğu için halk uzak ülkelerden ve nice uzak yerlerden kalkarak onu görmeye ve ziyarete gelirler. Makam sahipleri garibanlara tahammül etmelidirler! Çünkü yemiş vermeyen bir ağaca kimse taş atmaz.

TEBESSÜM: Öğretmen küçük Can’a sorar: “Baban kaç yaşında?” Can cevap verir: “Altı.” Öğretmen tekrar: “Olur mu? Hem sen, hem baban nasıl aynı yaşta olursunuz?” Küçük Can: “Ben doğmadan önce baba değildi ki”!..