Muhsin YAZICOĞLU’ NU yaklaşık yetmişli yılların sonuna yakın tanıdım, o zamanda Muhsin Başkan olarak tanınıyordu. Ülkücü gençliğin değişmez başkanıydı, bilgisi, görgüsü, cesareti ve idareciliği ile Başkanlık sıfatını genç yaşlarında hak etmişti. Muhsin Başkanı yakından tanımak on iki eylül öncesi Erzincan sıkıyönetim ceza evinde tutuklu iken nasip oldu. Ankara da bir başka davadan tutuklu iken oradan tahliye olmuş fakat 1978 Eylülünde yaşanan Sivas olayları dosyasından tutuklanarak Erzincan askeri cezaevine getirilmişti.

Ankara da neden tutuklandığını sorduğumuzda şöyle anlatmıştı: “Bir gün Emniyetten geldiler, gözaltına aldılar, sorguda geleceğimin bittiğini ölene kadar beni içerde tutacak delillerinin olduğunu söylediler, bir itirafçının sesini dinlettiler. Peltek konuşan sesi bana yabancı gelmeyen bir genç kasette şöyle diyordu. (Ben filan gün filan saatte malum yerde iki kişiyi vurdum öldüler bu kişileri öldürmemi bana Muhsin Başkan emretti) diyordu. Beni ve genci ayrı ayrı koğuşlarda ceza evine koydular. Bir buçuk ay bir birimizi görmeden ceza evin de kaldık, ilk duruşmada görüştük hakkımda suçlamada bulunan genci Ocak’tan tanıyordum. Hâkim ilk olarak onun ifadesini aldı genç yine aynı ifadeyi tekrarlıyordu. (söylediğim tarihte malum yerde Muhsin Başkanın emri ile iki kişiyi öldürdüm) diyordu.

Ama bu sefer ifadesine devam etti. (Sayın hâkim ben o tarihte başka bir olaydan tutuklu idim Cezaevi Müdürü bana izin verdi bende gittim bu suçu işledim) dedi. Hâkim kızarak işin aslını sordu. Bu sefer aynı genç “Sayın Hâkim beni birileri tutuklayıp bir ırmak kenarına götürdüler. Belimden ip bağlayıp ırmağın ortasında tuttular mevsim kış ve su çok soğuktu tam donmak üzereyken beni sudan çıkarıyorlar önüme on tane faili meçhul cinayet koyuyorlardı bunlardan birini üstlen diyorlardı. Bunu defalarca tekrarladılar artık dayanacak gücüm kalmamıştı önüme konan suçlardan birini kabul edecektim baktım ki cinayetlerden birinin işleniş tarihi benim tutuklu olduğum tarihe tesadüf ediyor, bende hemen onu kabul ettim dedi. Bu ifade ile ömür boyu ceza evinde kalmaktan kurtulmuştuk ama başka olaydan tutuklu olduğum için Erzincan’a getirildim” dedi Muhsin Başkan.

Erzincan Askeri ceza evine tutuklu olarak getirilmesinin sebebi ise şöyle olmuştu. 1978 senesinin üç Eylül’ü ramazan arifesi idi Sivas ta toplu olaylar oldu. Bu olaylarda on bir kişi öldü dokuzu Sünni ikisi alevi idi, yine yüz kişi yaralandı, hepsi Sünni idi. Bir gün sonra Bayram günü Muhsin Başkan Sivas’a gelmiş olay mahallinde bir konuşma yapmıştı. Alevilerin Sünnilerin kardeşliğinden bahsetmiş, tahriklere gelinmemesini tembihlemişti. Fakat daha sonra olayları o çıkarttı diye şikâyet etmişler idam istemiyle dava açılmıştı. Gerçi kısa sürede suçsuzluğu anlaşılmış o davadan berat etmişti ama bizimle beraber iki ay ceza evinde kalmıştı. Bizde bu sayede Muhsin Başkanı yakından tanıma fırsatını yakalamıştık, Muhsin Başkan Erzincan ceza evine geldiğinde ben birkaç aylık tutuklu idim. Ceza evindekilerin namazını kıldırıyor isteyene kuranı kerim okutuyordum. Cuma akşamları tutukluları toplar Yasin veya Hatim okuyup şehitlerimizin, geçmişlerimizin ruhuna bağışlardık ve dini sohbetler yapardık. İçeriyi gerçekten Yusufiye’ye benzetmiştik. İşte o günlerde Muhsin Başkan tutuklu olarak yanımıza geldi. Yaptığımız işler çok hoşuna gitmişti. Bu uygulamaları içerde kaldığımız sürece devam ettirmemizi istedi ve “Ben Kuranı Kerim okumasını biliyorum ama Tecvitli olarak okuyamıyorum bana da ders ver” dedi. Böylece her gün ikindi namazından sonra ders yapmayı kararlaştırdık. Namazı kılardık biz Tespihat ve dua yaparken Muhsin Başkan kalkar benim oturacağım yeri kendi yerini Kur’an’ı Kerimi koyacak yeri hazırlar ranzanın önünde hazır ol da beklerdi. Kendisine “Başkanım siz bizim Başkanımızsın dolayısıyla sen bizim büyüğümüzsün böyle yapma” diye itiraz ederdim 0 “ Hayır bizim dine, Kuran’a ve Hocalara saygımız böyle olacak” derdi. Tevazusu ile bizleri utandırırdı.

Kısa süre sonra tahliye olmuştu ama daha sonra on iki Eylül ihtilali olmuş M.H. P ve Ülkü Ocakları davasından yeniden içeri düşmüştü. Beş senesi iki kişilik hücrede olmak üzere (bunun ne demek olduğunu yatan bilir) tam yedi sene Yusuf iye de kalmış tam bir Hazreti Yusuf hayatı yaşamıştı. Yedi sene sonra ceza evinden ceza almadan kurtulmuştu. Bıraktığı yerden yine Milliyetçi gençliğin içine girdi, içerde yatanların derdiyle hem dert olmuş, onlara yardım etmek için vakıf kurmuş, dergiler çıkarmaya başlamıştı.

Ülkücü Camia kızıl komünistlerden Vatanını ve Dinini korumak için canla başla mücadele vermiş beş bin ülküdaşını şehit vererek yüzde sekseni ceza evine düşmüştü. Ceza evinde dışarıda yaptıklarını sorgulayan Ülkücüler dinle tanışmış Allah rızasının ne demek olduğunu anlamışlardı. Artık yeni kurulan partilerinin ve siyasetlerinin daha dine meyyal olmasını istiyorlardı. Fakat birçoğumuz tarafından Hacı olarak vasıflandırılan merhum Başbuğ geçmişine göre dinden ve dindardan daha uzak duruyor, Muhsin Başkan ise dine saygısından ve dindara hürmetinden dolayı her gittiği yerde daha fazla alkışlanıyordu bazıları onu kıskanmaya başlamıştı. Gelişen olaylar yollarını ayırdı Muhsin Başkan ayrı parti kurdu. Söğüt özünde yapılan ilk karar kurultayından itibaren yanında oldum, kurduğu partide birkaç dönem çeşitli kademelerinde görev yaptım, Sivas’ta vakıf kurmamı ve yurt açmamı istedi hemen SOGEV vakfının şubesini kurdum. Seyit Ahmet Arvas’i adına yurt açtım çok şükür hala hizmetleri devam ediyor.

 Muhsin Başkan siyasette bulunduğu süre içerisinde ister mecliste olsun ister meclis dışında olsun samimi olarak dinin, dindarın, zulme uğrayan Müslümanların, başörtüsü mağdurlarının, yanında yer aldı. Haksızlığa uğradıkları halde kendilerini savunamayan siyasilerin cesurca müdafaasını yaptı. İstese idi bağımsız olarak her seçim döneminde Sivaslı hemşerileri onu daima meclise gönderirlerdi. Ama Partisinin başında kaldı ona oy vermek isteyenler baraj endişesiyle Partisine oy vermedikleri için birkaç dönemdir meclise giremedi. Şu anki durumda Mecliste Muhsin Başkan gibi bir cesur yüreğe ihtiyaç var o da yerinde karar vererek 22. Temmuz seçimlerinde Sivas’tan bağımsız olarak adaylığını açıkladı. Sivaslı ya düşende bağrından çıkan, hiçbir ayıbı kusuru olmayan bu temiz ve yiğit evladına sahip çıkmak, onu gerekenden çok fazla oy ile Ankara ya göndermektir.