Paşa-Dede, kitabının burasında sözlerine şöyle devam ediyor:

Kabir:

-Toprak nereden alınmışsa kabir orasıdır.

-Dünya muradı o toprakları ziyarettir. Asıl murad Kâbe’nin sahibini ziyarettir.

İzah: Toprak alınma olayı da İsrailiyetten geçme bir hurafedir. C. Rumi şöyle bir hikâye anlatır: Allah’ü Teâlâ, insanoğlunu yaratmak için toprak getir diye Cebrail’i dünyaya göndermiş. Toprak kendini Cebrail’e vermemiş. Ondan sonra sırasıyla İsrafil’i, Mikail’i göndermiş, onlarda elleri boş gelmiş. En sonun da Azrail’i göndermiş. Toprak ona da hayır demiş ama Azrail bu dinler mi? Zoraki olarak Toprağı almış getirmiş. Toprakta insanoğlunu yaratan Yüce Allah da insanların canını alma görevini Azrail’e vermiş. Azrail de kimin toprağını nereden aldı ise, canını da orada alırmış. Dede Efendi de ilk sözünde bu hurafeye dikkat çekiyor.

Dede-Babanın dediğine göre, insanların dünyada ki muradı topraklarının alındığı yeri ziyaretmiş. Asıl murat ise Kâbe’nin sahibini ziyarettir” diyor. Yüce Allah, mülk suresinin 2. Ayetinde şöyle buyurur: “O, (Allah) hanginiz daha güzel amel işleyecek diye sınamak için ölümü ve hayatı yarattı.” Yani insan dünyaya imtihan için gönderilmiştir. Bunu gösteren birçok ayet vardır. Toprağını ziyaret için geldi demek Müslüman’a yakışmaz. Hele bir de insanın asıl muradının Kâbe’nin sahibini ziyaret etmek olduğunu iddia etmek ne demektir? Eğer Kâbe’nin sahibi Alla ise ki öyledir. O zaman insan dünyaya Allah’ı ziyarete mi geldi? Bu nasıl bir inançtır. Yok, eğer, Kâbe’nin sahibinden maksat Peygamber kast ediliyor ise, bu daha vahim bir hata olur.

Dede-Paşa’nın kullandığı ve savunduğu ikinci kelime mahviyettir:

Mahviyet

-Şah-ı Nakşibendî Efendimiz (ks) buyurur ki: Bir mürid ameliyle terfi eder, hizmetiyle terfi eder, amma lakin mahviyetle yapmış olduğu terfiini hiçbir hizmetiyle yapamaz.

-Mahviyetin sonu, velayetin de sonudur. İlim, keramet, nazar, feyiz ve himmet, üstün ve mükemmel nispet zatında tekmil olduğu halde bunların alet olduğunu ima ve işaret ederek:” Gaye Allah’tır” buyurmuştur.

İzah: Dede-Paşaya göre Şah-ı Nakşibendî buyurmuş ki, “Mürid, en çok mahviyetiyle yani tevazuu ile terfi eder. Dahası mahviyetin sonu velayetin sonudur. Müridin ulaştığı bütün dereceler alet, asıl maksat ise Allah’mış. Dikkat edin cümlede Allah’a ulaşmak, Allah’a yakın olmak kast edilmiyor, direk Allah isteniyor. Yani, mürit mahviyet, fena mertebesine ulaşarak Allah’da fani olur ve Allah ile baki olur ki, birinciye “Fena fillah” ikinciye ise “Beka billâh” olmak derler. Hâşâ, Allah ile beraber yetkiler elde edip Allah olduklarını iddia ederler. Bunu biz söylemiyoruz. Tasavvuf ehlinin kitaplarını okuyanlar, Şeyh efendilerin çoğunluğunun bu fikir de olduklarını görürler.

Hizmet /Mürid

-Bir talibin hizmetine devamı şarttır. Ama özrü oldu da terk etti, beis (zararı) yoktur. Özrü olmadan, kasten terk etti ise zarar eder. Tarikattan çıkmaz ama zarar eder. Ne gibi zarar eder? Bu şark temsilidir, derler ki: “Kızan küser payını keser” O gün alacak olduğu feyzinden, rahmetten biraz hafif olur benim sultanım. Amma, özrü hududunda tesbihini çekmedi, mürşidi onun tesbihini çeker.

-Gene o tesbihin terfii ne ise, nimeti ne ise tamamıyla o müride ihsan eder hiç şüphe etme. Sonra şuğullu tesbih çekmişsin, senin ruhun meşayihin ise, meşayih senin her hizmetini huzur ile görür. Hikmetullah, meşayihde de celal var, cemal var. Cenabı Hak buyurur: “Ettayyibuni rittayyibat” Bu cemal terbiyesidir. Bir de buyurur: “El habisune lil habisat” Bu da celal terbiyesi. Mürşidi kâmilde hem celal terbiyesi var hem cemal terbiyesi var. Bazı vücutta celal terbiyesi olur, bazı vücutta da cemal terbiyesi olur. Bazı vücutta da kâh celal ,kâh cemal olur. Ala meratibin say da say. Bizim tarikimizin usulü başkadır. İnsanlar ameliyle, hizmetiyle terfi eder lakin mahviyetle yapılan terfi aliyyülâlâdır benim sultanım.

-Müritlik acizliktir. Herkesi yüksek, nefsini de alçak görmektir. Kimsenin ayıbını görmemektir.

İzah: Dede-Paşa diyor ki, Mürit mazereti nedeniyle tesphini çekemezse, şeyhi onun için çekermiş. Daha neler duyacağız. Şeyh tesbihi çekmekle de kalmıyor, o sayede alması gereken nimet veya ikram ne ise onu da şeyh, müride ikram ediyor. Birazcık imanı olan bilir ki ibadetlerin mükâfatını veren sadece Yüce Allah’tır.