Tasavvuf kitaplarından yaptığım alıntılarda sıra ünlü mutasavvıf Muhyiddin’i Arabî’nin baş eserlerinden olan “Fütuhatı Mekkiye” de. Oradan alıntı yapan Muhyittin Uysal’ın yazdığı “Tasavvuf kültüründe Hadis” kitabından da biz alıntı yapıyoruz. Alıntı yapacağım Fütuhatı Mekkiye” kitabında M. Arabi’nin verdiği bazı bilgiler alalım:
M. Arabi diyor ki: Fütuhatı Mekkiye kitabının bölümlerinin tertibi, kendi tercihim ve görüşümle kaleme alınmamıştır. Yazdıklarımın hepsini, ilham meleğinin lisaniyle Allah Teâlâ yazdırmıştır. (T. Kült. Hadis s. 190)
İbn Arabi şöyle der: Güvenilir Raviler aracılığa ile ulaşan nice hadis vardır ki, gerçekte sahih değildir. Biz bu hadisi kesin bilgi ile değil, galip zan yoluyla kabul etmekteyiz. Hadisleri senetleriyle değerlendirenler, onları galip zan yoluyla kabul veya reddederler. Biz veliler ise, bu yöntemle sahih denilen bir hadisin, hakikatte sahih olmadığına basiret yoluyla, öngörü ile vakıf oluruz. Bunun aksi de olabilir. Veliler hadislerin sahih olup olmadığını keşif yolu ile anladıklarını söylerler. İbn Arabi’nin keşif yolu ile sahih olduğunu söylediği hadislerin başında şu söz gelir:
131-“Ben bir gizli hazine idim, bilinmeyi istedim insanı yarattım.”
Hadisi kutsi diye sunulan bu sözü uydurma olduğu bilindiği halde bütün tasavvuf ehli kitaplarına almışlardır. (T. Kült. Hadis s. 197)
Tasavvuf ehli ne dense ürettikleri, makamlar konusun da tek hadis bulamamışlardır. Çünkü bu konularda hadis yoktur.
İbn Arabi’nin keşfine göre Nübüvvet şeriat anlamında kalkmış fakat genel anlamda kalkmamıştır. Ona göre bu fikrin delili: Kim Kur’an’ı ezberlerse, Nübüvvet onun iki yanı arasına derç edilmiştir” hadisidir.
İbn Arabi’ye Hz. Peygamberden sonra Nebi yoktur demek, Kanun koruyucu bir Peygamber yoktur” anlamındadır. Yoksa genel anlamda genel anlamda Nübüvvet sürmektedir.
İbn Arabi “Hakkın en mükemmel biçimde insanda tecelli ettiğine inanır.” Ona göre erkek, Hakkın tecellilerini, kadının kendisinden yaratılması cihetiyle etken (Fail) olarak, ama O’nu, kendisinden etmesi itibarıyla kadında temaşa ederse edilgen (Münfail) olarak temaşa etmiş olur. Hakkı kadında temaşa hem fail hem (Münfail) olarak gerçekleştiği için, daha tam ve mükemmeldir. Bu eksiksiz temaşa ise kadın erkek arasında ki beraberlikte görülür. Aynı şekilde İbn Arabi’nin takipçileri olan Molla Cami, Nablusi, Füsus yorumcuları, Hakkı fail ve münfail olarak temaşanın, kâmil anlamda cinsi ilişki esnasında olacağını söylemiştir. (S. Uludağ sofi gözüyle kadın 75)
Bana dünyanızda üç şey sevdirildi birincisi kadın” hadisinden yola çıkarak bu düşünceleri dile getiren İbn Arabi sonuçta en önemli cümlesiyle “İlahi aşk” formülüne ulaşmıştır.
İbn Arabi’ye göre kâmil insan, bir insan veya suret değil, külli ilke ve Allah’ın kendisidir. Arabi, kâmil insan hakkında şöyle diyor: “Kamil insan Allah’ın gözü ile bakar, Allah’ın gülümseyişi ile gülümser. Allah’ın sevinişi ile sevinir. O’nun öfkelenişi ile öfkelenir ve Allah’ın unutuşu gibi unutur. (Mektubat 1. 90, 136)
132- “Âdem su ile toprak arasında iken ben Peygamberdim."
Bu sözü uyduranlar, Hz. Âdemden daha önce var olduğunu hatta peygamber olduğunu iddia ediyorlar. Böyle şey olmaz diyene de Peygamberi inkâr mı ediyorsun” diye suçlama yapıyorlar. Hâlbuki Yüce Allah bize Hz. Muhammed’i şöyle tanıtır:
“DE Kİ: (Ya Muhammed!) “Ben Resullerin ilki değilim Ve daha önceki Elçiler gibi bende bana ve size ne olacağını bilemem. Sadece bana vahyolunana uyarım. Çünkü ben sadece bir uyarıcıyım.”
Dikkat edin Allah, peygamberine diyor ki: “Ey Muhammed! Sen ilk peygamber değilsin. Yârin başına ne gelecek ve başkaları ne olacak onu da bilmezsin. Sen de ki, sadece vahye uyarım. Şu garabete bakar mısınız? Allah diyor ki: “İlk peygamber olmadığını ve geleceği bilmediğini söyle” diyor. Ama bizim hadis uydurmacaları diyor ki: Peygamberimiz ilk yaratılan ve Âdem den bile en önce peygamber olan benim. Şimdi burada Allah’a mı inanalım, yoksa peygamberin ağzından uydurulan yalana mı inanalım?
133- “Dünya bir köprü veya benzeri bir şeydir. Kendinizi onların imarı ile meşgul etmeyiniz."
Bu söz ilk defa geçiyor. Tasavvuf ehli hep dünyayı kötülemişlerdir. Dünyayı kötü göstermek için binlerce buna benzer söz uydurmuşlardır. Hâlbuki Yüce Allah zenginlerden mal biriktirenlerde bahseder. Onların biriktirdiği mallarından ihtiyaç fazlasını zekât olarak vermelerini, Allah yolunda harcamalarını, infak etmelerini ve sadaka vermelerini emreder. Bu yardım gereken yerlere yardım edebilmesi için birilerinin çok çalışması gerektiğini, israf yapmamaları gerektiğini bildirir. Ama Yüce Allah, niye mal biriktirip te başkalarına zekât ve infak yaptınız demedi.
Yüce Allah Cuma suresi 10. Ayetinde şöyle buyurur: “Ve namazı kıldıktan sonra yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah’ın (Lutfundan) rızkınızı aramaya devam edin. Kurtuluşa ermek için Allah’ı devamlı anın.” (Cüma 10) Görüldüğü gibi Allah yatmamızı değil, rızkımızı aramamızı emrediyor. Tasavvuf ehli istiyor ki her Müslüman kendileri gibi çalışmasın, üretmesin ve insanların sırtından geçinen asalak böcekler gibi yaşamaya devam etsin.
134- “İnsanlar uykudadır, öldüklerinde uyanırlar.”
Tasavvuf kitaplarında geçen bu sözlerin hadis olmadığını daha evvel de belirtmiştim. Fakat tasavvuf ehli kendi fikirlerine delil olacak bir ayet veya sahih bir hadis bulamadıkları için uydurdukları bu sözleri hemen her tasavvufçu kitabına almak mecburiyetinde kalmıştır. Bu sözlerin üçü de uydurmadır.
Fütuhata uydurma sözler, tasavvuf K. Hadis M. Uysal
135- “Nefsini bilen Rabbini bilir.”
Bu derste ki Hadis diye uydurulan sözlerin dördü de daha evvel alıntı yaptığım tasavvuf kitapların da geçmişti. Fakat bunların hepsinin kendine has uydurulma sebepleri vardır. Mesela: Yukarıda ki cümle “Nefsini bilen Rabbini bilir” cümlesinde ki bilmek fili arefe kökünden gelen irfana dayanır. İrfan, bir şeyi anlama, sezme, manevi yönünü keşfetme demek oluyor. Yani bir şeyin deruninden haber almak anlamı taşıyor. Tasavvuf ehli bu kelimeyi Hint’ten ve Yunan filozoflarından almışlardır. İslim dinin de bunun karşılığı ilimdir, bilimdir. Bu bile gösteriyor ki Bu söz Peygamberden gelen bir söz ve hadisi kutsi olamaz.
136- “Sen olmasaydın ey Muhammed; ne gökyüzünü ne yeryüzünü ve ne de cenneti yaratmazdım.”
Bu sözün aslı, “Sen olmasaydın eflaki yaratmazdım.” Şeklindedir. Bu haliyle mevzuat kitaplarının hemen hepsinde uydurma olarak geçtiği için burada biraz değiştirerek koymuşlar ki, “Sen olmasaydın eflaki yaratmazdım” cümlesi uydurma ama bu şekilde gelen yani, “Sen olmasaydın ey Muhammed! Ne gökyüzünü, ne yeryüzünü ve ne de cenneti yaratmazdım” şeklinde gelen söz uydurma değildir, denmek istenmiş gibi geliyor. İşin aslı bu söz, Hz. İsa’ya nispet edilerek uydurulmuştur. Hıristiyanlar: “Allah İsa’yı kendisi için, kâinatı da İsa için yarattı. İsa’yı Arşı Ala da sağ tarafına alarak oturdu” anlamında uydurulan sözlerini boşa çıkarmak isteyen ve Hz. Muhammedi Hz. İsa’dan daha üstün göstermek için bu tür sözler uydurmuşlardır. Hatta Ahmet İbn Hambeli ve taraftarları şöyle bir söz uydurmuşlar: Hz. Muhammed ölmedi sağdır ve Arş ta Allah’ü Teâlâ’nın sağ tarafında oturmaktadır.” Sade uydurmakla kalmamışlar, bu sözü hadis olarak kabul etmeyen birçok âlimi kâfir ve kanı malı helaldir demişlerdir.