Dosyalarımız Yargıtay-a gittikten sonra biraz daha rahatladık. Yargıtay da bir seneden evvel neticelenmeyeceğini bilsek de, yarın çıkacakmışız gibi ümitler beslemeye başlamıştık.

İçeride yapılacak en iyi şey şüphesiz kitap okumaktır. Bende öyle yapıyordum, ne bulursam okumaya çalışıyordum. Şimdi cezaevinde yattığım bu yerlerde on sene evvelde askerlik yapmıştım. Victor Hugo’nun Sefiller romanındaki beklenmedik rastlantıları, burada bende yaşıyordum. On sene evvel askerlik yaparken Başçavuşum olan Konyalı Ali Sahtiyancı ikinci doğu hizmetine gelmiş olarak karşılaştık.

O, günlerde bir arkadaşıma memleketten bir kitap gelmişti. Büyük İslam âlimi Abdülgani b-İsmail en- Nablusi’nin yazmış olduğu rüya tabirleri kitabı, cezaevinde, kısa sürede en çok okunanların başköşesine yerleşti. Kitap gelen arkadaşta her gün rüya görenlere cevap vermekten yorulduğu için kitabı bana hediye etti. Halen kitaplığımda duran bu kitabı o kadar karıştırmışız ki fihristleri param-parça olmuş.

Cezaevinde, Sabahtan kalkan her arkadaş “Hocam ben bir rüya gördüm, bakar mısın tabiri neymiş” diye sorarlardı. Geçmiş senelerde Kars Belediye Başkanlığı yapan Alibeyoğulları, on iki Eylül ihtilali sonrasında dört kardeş aynı suçtan içeri düşmüşlerdi. İşte o dört kardeşten en küçüğü bir gün Sabahtan kalktı, “Hocam ben bu gece rüyamda Peygamber Efendimizi Rüyamda gördüm; Benim rüyamın tabirine de bakar mısın” dedi.

 Meşhur kitabımızda, Peygamberimizi rüyasında gören için tam sekiz sahife tabir yapılmış. Üçüncü sahifede şöyle yazılıydı: “ Peygamberimizi rüyasında gören gerçek hayatta görmüş gibidir. Çünkü Şeytan Peygamber Efendimizin suretine giremez. Rüyada Hz. Muhammed (S.A.V)’ı gören kimsenin varsa üzüntü ve kederi gider, gönlü şen olur. Her türlü sıkıntıdan kurtulur. Eğer o kimse hapiste ise hapisten de çıkar” diyordu. Rüyasını tabir ettiğim arkadaş aynı gün mahkemeye gitti, aynı suçtan yargılanmalarına rağmen diğer kardeşleri kaldı, sadece rüya gören tahliye oldu.

Üç sene cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olmama bir hafta kala, rüyada Peygamber Efendimizi görmek bana da nasip oluyor ve bende bir hafta sonra cezaevinden kurtuluyorum.

Bu olaydan sonra rüyalara ilgimiz daha çok arttı. Geçmişte gördüğüm ve hiç unutmadığım bir rüya vardı, birde onun tabirine bakayım diye kitabı yine elime aldım.

Henüz sekiz veya dokuz yaşlarında idim. Kur’an-ı Kerim okumaya başlamıştım. Kaderin cilvesi beni okutmak için can atan Dedemde gençliğinde uzun süre hapiste kalmıştı. O nedenle Kur’an okumaya başlayınca bana ilk defa Yusuf suresinden bir aşır ezberletti ve Hz. Yusuf’un kıssasını okuttu. Belki bunlarında etkisi ile bir gece rüyamda Hz. Yusuf-u görüyorum. İçi açık olan bir saman çöpünü Dürbün gibi gözüme tutuyorlar ve baktığımda çok yakışıklı bir delikanlı olarak Hz. Yusuf-u görüyorum.

O, günden beri bu rüyamı tabir ettiremediğim için hemen kitabımın ilgili bölümünü açıyorum, bakıyorum. Orada şöyle yazıyordu: “Hz. Yusuf-u rüyada görmek, rüya tabiri yapmaya ve cezaevine düşmeye delalet eder” diyordu. Yani cezaevine düşeceğim ve orada birilerinin rüyalarını tabir edeceğim senelerce önce bana bildirilmiş ama ben anlamamıştım.

İnsanoğlu hep geleceğe ait bir şeyler bilmek ister. Hâlbuki Cenbi Allah-ın geleceğe ait bilgileri insandan saklaması, insanoğlunun kendi menfaatinedir. Mesela birkaç sene sonra başımıza gelecek kazadan, beladan, felaketten, afetten haberimiz olsa, O, bela ve musibetleri def edecek imkânımızda olmadığına göre, kurbanlık koyun gibi beklemekten başka çaremiz olmazdı.

Yinede Yüce Allah, kulunun başına gelecek iyi ve kötü olayları kapalı olarak ikaz eder ama bunu herkes anlamaz. Bu durumu açıklayan bilgi, meşhur Erzurumlu âlim İbrahim Hakkı Hazretlerinin “Marifetname” isimli eserinde mevcuttur.

İbrahim Hakkı Hazretleri kitabına yazdığı bir şiirde “İhtilacı fevkı ser- Makamdan verir haber.” Diye başlayarak başımızın üstünden ayak parmaklarımıza kadar bütün azamızı tek-tek saymış ve hangi azamız seğirirse neye işaret edeceğini bildirmiştir. Halk arasında bilinen göz seğirmesi de bu bilginin parçalarından biridir.

İşte damarlarımızda dolaşan kanların bazen kolumuzda, bazen gözümüzde, bazen bacağımızın bir yerinde sanki içeriden çekiçle vuruluyormuş gibi damardaki kanın hareketi ile tenimizin oynaması, bize gönderilen iyi veya kötü haberin yaratıcı tarafından bildirilmesidir.

Kendi nefsimde çok tecrübe ettiğim için İbrahim Hakkı Hazretlerinin tespitlerinin doğru olduğuna inanıyorum. Cezaevine girmemde, çıkmamda ve daha başka sevineceğim, üzüleceğim olaylarda bu şekilde bana bildirildi.

Yüce Allah-ın gelecekle ilgili bazı olayları, kuluna bildirmesinin hikmeti; İyi olaylar karşısında insanın şükretmesi; Kötü olaylarında başından def olması için kulun Mevla-sına dua edip, yalvarması için bir ikaz olsa gerek. “Allah-ü ealem bi muradihi” (Allah, ne istediğini, en iyi kendi bilir.)