NİSA SURESİ-

Suat Yıldırım Meali
Fakat iman edip güzel ve makbul işler yapanları ise, ebedî kalmak üzere içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Onların orada tertemiz eşleri olacak. Hem onları nimetlerle sâyebân edecek bir gölgeliğe yerleştireceğiz.

Suat Yıldırım Meali
Nisâ Suresi 57. Ayet Açıklaması

Sâyebân: Âyetin sonundaki “zıllen zalîlâ” koyu gölgelik mânasına gelir. Diğer birçok meal böyle karşılık vermiştir. Bu doğru olmakla birlikte, biz Elmalılı M. Hamdi Yazırın mealini tercih ettik. O zıl kelimesinin mecazî anlamına dikkat çekmektedir. Gerçekten zıl, Farsçada sâye ve Türkçe’deki gölge karşılıkları gibi mecazen geniş nimetler hakkında kullanılmaktadır. “Zıllen zalîlâ” koyu gölge ki tam daimî nimete işarettir. Çünkü refah sahipleri genellikle ferah gölgelerde yaşarlar. Nitekim dilimizde “sâyedâr olmak, sâyebân olmak” “sâyesinde yaşamak” tabirleri, nimet ve saadet mefhumlarındandır.

58-Allah emanetleri sahiplerine teslim etmenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hüküm vermenizi emretmektedir. Allah ne güzel öğüt veriyor! Allah duyandır, görendir.

YORUM: Ahmet Varol Meali
Nisâ Suresi 58. Ayet Açıklaması
58.İbnu Merdeviye`nin Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiğine göre Resulullah (a.s.) Mekke`yi fethedince (daha önce Ka`be`nin anahtarını kendinde bulunduran) Osman bin Talha`yı çağırarak: "Bana anahtarı getir" dedi. O da anahtarı getirdi. Resulullah (a.s.) anahtarı almak için elini uzatınca Abbas (r.a.) ayağa kalkarak: "Ey Resulullah (a.s.)! Annem babam sana feda olsun, sikâye (hacılara su verme görevi)nin yanısıra bunu da (yani Ka`be`nin anahtarının muhafazası görevini de) bana ver" dedi. Bunun üzerine Osman elini çekti. Resulullah (a.s.): "Ey Osman! Anahtarı ver!" diye buyurdu. O da: "Al sana Allah`ın emaneti" dedi. Resulullah (a.s.) sonra kalkıp Ka`be`nin kapısını açtı. Daha sonra da çıkıp Ka`be`yi tavaf etti. Bunun ardından Cibril (a.s.) gelerek anahtarın (Osman bin Talha`ya) geri verilmesini bildirdi. Resulullah (a.s.) da Osman bin Talha`yı çağırıp anahtarı kendisine verdi. Sonra bu ayeti kerimeyi okudu. Aynı anlamda bir başka rivayeti de Şu`be, İbnu Cureyc`den rivayet etmiştir.

59-Ey iman edenler! Allah’a itaat edin; Elçi’ye ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin! Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete inanıyorsanız onu Allah’a ve Elçi’ye götürün! Bu (tutum) hem hayırlı olandır hem de sonuç itibarıyla daha güzeldir.”

YORUM: Mehmet Okuyan Meali
Nisâ Suresi 59. Ayet Açıklaması
Herhangi bir konuyu Yüce Allah’a götürmek demek onu Kur’an’a arz etmek demektir. Elçi’ye götürmek de aynı şeydir; çünkü Nisâ 4:105’te Kur’an’ın Hz. Muhammed’e indiriliş amacı, Allah’ın kitabında kendisine gösterdiği şekilde insanlar arasında hüküm vermesi olarak belirlenmiştir. Bu arada konu Hz. Muhammed’in hakem tayin edilmesinden söz edilen Nisâ 4:65. ayetle de ilişkilendirilmelidir. Hem Nisâ 4:65’te hem de bu ayette Hz. Muhammed’in hakemliğine dikkat çekilmekte, Nisâ 4:105’te ise bunun ne anlama geldiği açıklanmaktadır. Bu arada En‘âm 6:114’te ise bütün bu bilgiler toparlanmakta ve asıl hakemin Yüce Allah olduğu, O’nun dışında hakem aranmaması gerektiği ifade edilmektedir.

60-
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
(Ey Resulüm!) Sana indirilen (Kur’an’a) ve Senden önce gönderilen (Kitaplara), sözde inandıklarını öne süren (sahtekâr münafıkları) görmez misin? Ki bunlar, (hak ve adalet ölçüleriyle değil) tağutun önünde (zalim ve bâtıl düzenlerin kurum ve kurallarıyla) muhakeme olunmak (şeytan fikirli Yahudi ve Hristiyanların hükmü altında yaşamak) istemektedirler! Oysa (mü’min ve Müslüman sayılmak için) onu (tağutu ve süper güç putunu) red ve inkâr etmekle emrolunmuşlardır. Şeytan onları derin ve dönüşü olmayan bir sapkınlığa sürüklemek istemektedir.

Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Nisâ Suresi 60. Ayet Açıklaması

[Not: Bir Müslümanın şu soruları kendisine yöneltmesi ve samimi yanıtlarına göre iman durumunu değerlendirmesi gerekir. Benim istisnasız her konudaki tercihim ve hedefim: 1- İman ve itaat mı, İtiraz ve inkâr mı? 2- İslam’a (Hakka) teslim olmak mı, Fırsatçılık ve isyan mı? 3- Kur’an’ın Rahmani esasları mı, Batı’nın şeytani yasaları mı? 4- Faizsiz bir nizam mı, Faizli sömürü çarkı mı? 5- İslam ülkeleri ittifakı mı, Haçlı ortaklığı mı? 6- Farz-helâl kuralları mı, Haramların mübahlığı mı? 7- Hidayet aydınlığı mı, Dalâlet karanlığı mı? 8- Hakk ve hayır mı, Şer ve bâtıl mı? 9- Nübüvvet ve Sünnet bağlayıcılığı mı, Nefsaniyet ve şehvet bataklığı mı? 10- Ahiret ve adalet amaçlı mı, Dünya ve menfaat ağırlıklı mı? Evet, bu 10 şıktan sadece 1 tanesinde bile ikinci maddeyi tercih ve tensip edenlerin, iman ve İslam şuuru yara almaya ve hidayeti kararmaya başlamış demektir. Baskıcı ve zorlayıcı durumlarda aciz ve çaresiz fertlere ve müstaz’af kesimlere İkrâh-ı Mülci=Ölüm ve sakatlama cinsinden ağır tehditler gibi bazı mecburiyetler bir mazeret sayılsa bile, imkân ve iktidar sahipleri için bu tür mazeretlere sığınmak geçersizdir.]

64-
Cemal Külünkoğlu Meali
Biz, bütün peygamberleri Allah'ın izni (emri) ile kendilerine sadece itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar (günah işleyip) kendilerine zulmettikleri vakit sana gelerek Allah'tan bağışlanma dileselerdi ve resûl de onların bağışlanması için dua etseydi, Allah'ın ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu elbette göreceklerdi.

Cemal Külünkoğlu Meali
Nisâ Suresi 64. Ayet Açıklaması

Bkz. 3/152, 58/12Âyette geçen “Allah’ın izniyle” ifadesi, “Allah’ın yardımıyla” ya da “Allah’ın emriyle” şeklinde anlaşılmalıdır.

69-
Mehmet Türk Meali
Allah’a ve Peygamber’e itaat edenler, (cennette) Allah’ın kendilerine nîmet verdiği; Peygamberlerle, dosdoğru kullarla,¹ şehitlerle ve (Allah’ın) iyi kullarıyla birlikte olacaklar. İşte bunlar, ne güzel arkadaşlardır!²

Mehmet Türk Meali
Nisâ Suresi 69. Ayet Açıklaması

1 Bu âyette Peygamberlerden sonra sıddîklerin zikredilmesi, Peygamberimizden sonra halîfenin Hz. Ebû Bekir olacağına bir işaret olabilir. (Kurtubî)
2 Hz. Aişe (r.a)’dan: Bir gün adamın birisi Peygamber Efendimize gelerek: “Ey Allah’ın Elçisi! Ben, seni nefsimden, ailemden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evimdeyken aklıma sen gelince dayanamayıp, yanına geliyorum ve sana bakıyorum. Senin ve benim öldüğümü düşününce biliyorum ki sen, cennette Peygamberlerle birlikte olacaksın. Cennete girince ben seni orada görememekten korkuyorum.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz o adama bir şey söyleyemedi ve hemen arkasından bu âyet indirildi. (Vâhidî)

74-O halde dünya hayatı yerine âhireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsın. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülürse yahut (düşmana) üstün gelirse, ona pek büyük bir mükâfat vereceğiz."

YORUM: Cemal Külünkoğlu Meali
Nisâ Suresi 74. Ayet Açıklaması
Bu âyet hem savaşa katılanlar hem de sair zamanlarda dünya-ahiret dengesini sağlamaya çalışanlar için çok ciddi mesajlar içermektedir. “Dünya hayatı yerine ahireti satın alanlar” ifadesi, ölebileceğini bile bile savaşa katılarak dünyayı ahiret ile takas etmek isteyenler ve haksızlık, zulüm, kötülük karşısında mücadele edenler için kullanılmıştır. Ahirete inanan insanların Allah’a itaatsizlik ederek savaştan kaçması, dindaşlarına ihânet etmesi, ölümden korkması düşünülemez. Çünkü bu insanlar biliyor ve inanıyorlar ki, Allah’ın emrini yerine getirdikleri takdirde öldükten sonraki hayatları dünyadakinden çok daha güzel ve çok daha rahat olacaktır. Âyetin ikinci cümlesindeki, “Kim Allah yolunda savaşır da öldürülürse yahut üstün gelirse, ona pek büyük bir mükâfat vereceğiz.” söylemi bu tezi doğrulamaktadır. Kişi ister öldürülsün isterse galip gelerek dünya hayatına kaldığı yerden devam etsin, her iki durumda da mükâfatını fazlasıyla alacaktır. Fazlasıyla diyorum çünkü dünya ile cenneti takas etmiştir. Dünyanın iğreti ve süflî emellerine karşı Allah’ın rızasını talep ederek cenneti kazanmak en kârlı ameldir. Eğer kişi buna inanıyor da hâlâ Allah için cehde zorlanıyor ve çekimser kalıyorsa imanını gözden geçirmek durumundadır.

75-Size ne oluyor da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar; bize tarafından bir dost ver; bize katından bir yardımcı ver!” diyen zayıf düşürülmüş (zavallı) erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!

YORUMLAR: Mehmet Okuyan Meali
Nisâ Suresi 75. Ayet Açıklaması
Bu ayet Müslümanların sadece kendileriyle değil, zulüm gören herkesle ilgili fedakârlıkta bulunmaları gerektiği hükmünü içermektedir. Allah yolunda, O’nun davası için zalimlerle mücadele edilmesini de dahası zayıf düşürülmüş insanlar için de savaşılmasını hükme bağlamıştır.
Mustafa İslamoğlu Meali

Nisâ Suresi 75. Ayet Açıklaması
[806] Zımnen: Meşru bir savaş ancak yüce değerler ve ahlâkî ilkeler uğruna verilen savaştır. Zulme karşı verilen savaş, savaşı sadece caiz kılmaz, insani sorumluluğun ve İslâmî yükümlülüğün zirvesi kılar.

77-
Cemal Külünkoğlu Meali
(Savaş emri gelmeden önce) kendilerine: “Ellerinizi savaştan çekin, namazı ikame edin, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Savaş üzerlerine farz kılınınca içlerinden bir topluluk, Allah'ın azabından korkar gibi hatta daha çok korkarlar ve “Ey Rabbimiz! Neden üzerimize savaşı farz kıldın, bize biraz daha zaman tanıyamaz mıydın” derler. (Ey Resûl! Onlara) de ki: “Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı kısa ömürlüdür. Âhiret ise Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlar için en hayırlısıdır. Siz zerre (hurma çekirdeğinin lifi) kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.”

Cemal Külünkoğlu Meali
Nisâ Suresi 77. Ayet Açıklaması

Bkz. 47/20
Âyette, mağdur olan, haksızlığa uğrayıp hicrete zorlanan ve arkasından malları yağmalanan Müslümanların savaşa istekleri anlatılıyor. Ancak savaş farz kılınınca bu defa da korkuya kapılıyorlar ve “Neden bize savaş farz kılındı?” diyerek çekimser davranıyorlar. Burada insanların garâbeti hayret verici bir şekilde ortaya konuyor. Mekke döneminde müşriklerden işkence ve baskı gören Müslümanlar savaş izni için Allah’tan ruhsat bekliyordu. Yıllar geçtikten ve şartlar savaşı kaçınılmaz hâle geldikten sonra Allah savaşa izin verince, bu defa da Müslümanların bir grubu paniğe ve korkuya kapılarak, sanki savaşı isteyen kendileri değilmiş gibi, “Ey Rabbimiz! Neden üzerimize savaşı farz kıldın?” diyerek dertleniyorlar. Arkasından da “Bize biraz daha zaman tanıyamaz mıydın?” diye soruyorlar. Oysa gerçek mü’minlerin bu şekilde imanlarıyla çelişen davranışta bulunması doğru değildir. Çünkü zulme uğradıkları için savaş iznini dört gözle bekleyen, kendilerini savunmak, onurlarını korumak ve özgürce yaşamak için Hz. Muhammed’e “Neden savaşmıyoruz?” diye çıkışan kendileriydi. Bu insanlar Hz. Muhammed’in terbiyesinde ve gelen vahyin etkisinde olsa da imanları zayıf olduğu için böyle bir talepte bulunabiliyorlar. Bu davranışların insanî bir davranış olduğunu bilmek ve onları da Hz. Muhammed’in arkadaşlarıdır diye günahsız ve kusursuz düşünmemek lâzım. Zira onlar da insandır ve insan Hz. Muhammed’in arkadaşı da olsa mükemmel değildir.