296—“Rivayet ediliyor ki, Allah’ü Teâla, Peygamberine vahiy göndererek buyurdu: “Senin ümmetinin hesabını sana havale ettim.” Peygamber: Hayır ya Rabbi! Bana havale etme! Çünkü sen benden onlara daha çok merhametlisin.”.” Bunun üzerine Cenab-ı Hak buyurdu: Mademki durum budur, seni onlar hakkında utandırmayacağız.”

İmamı Gazali İhyasında şefaati anlatırken şefaat konusunun hiç geçmediği bir surenin ayetini delil göstererek ve bu uydurma hadisler ile şefaatin Hak olduğunu anlatıyor:

Duha suresinin beşinci ayeti: “Yakında Rabbin sana (istediklerini) verecek.”

Gazali bu ayeti şöyle manalandırıyor: “İleri de Rabbin sana Şefaat makamını verecek.” Birçok tefsire baktım, bu ayete Gazalinin verdiği manayı veren birini bulamadım. Ayrıca Duha suresinin beşinci ayetini

Rivayet edilen hadislerde ki tutarsızlıklar hemen göze çarpıyor: Üstte ki hadis de Allah’ü Teâla, ümmetinin hesabını sana havale ettim, onların hesabını sen gör” diyor. Peygamber: Hayır Ya Rabbi! Bana havale etme! Çünkü sen benden onlara daha çok merhametlisin.” Bunun üzerine Cenab-ı Hak buyurdu: Mademki durum budur, seni onlar hakkında utandırmayacağız.”

Tövbe haşa: Böyle şey mi olur, Allah ne yapacağını bilmiyor, peygamberin dediğine göre hareket ediyor. Yine de Senin ümmetine ağır ceza vererek seni üzmeyeceğim diye teminat veriyor.

297—“Enes rivayet ediyor: Resulüllah, ümmetinin günahları hakkında Cenab-ı Haktan af dileğinde bulunarak dedi:

--“Ey Rabbim! Onların hesaplarını bana tevdi et ki, benden başkası onların kusurlarına muttali olmasın!”

Bunun üzerine Cenab-ı Hak ona vahiy göndererek buyurdu: “Onlar senin ümmetindir, fakat benim kullarımdır. Onlar için senden daha merhametliyim. Onların hesabına kendimden başkasına vermem. Ta ki ne sen, ne de başkası onların günahlarına bakıp muttali olmayasınız.

Yukarıdaki hadis de, Allah’ü Teâla, “ümmetinin hesabını sen gör” diye peygamberine teklif ediyordu ve peygamber kabul etmeyip geriye Allah’a bırakıyordu. Bu hadis te ise tam tersi oluyor: Bu seferde Peygamber diyor ki: Rabbim, ümmetimin hesabını bana bırak ki, benden başkası ümmetimin hesabını, günahlarını görmesin. Sonra Cenab-u Hak buyurdu ki, onlar senin ümmetin ise, benim de kullarımdır. Onlar için senden daha merhametliyim. Onların hesabını kendimden başkasına vermem. Ta ki ne sen, ne de başkası onların günahlarını görmesin. Allah iftiradan korusun. Allah’a ve peygamberine iftira ederek birbiriyle yarıştırıyorlar. Allah’a şükür ki bu sözlerin hadis olmadığı yine hadis âlimlerince tespit etmemiş.

298—“Resulüllah buyurdu: “Benim hayatım sizin için hayırlıdır. Ölümüm de sizin için hayırlıdır. Hayatıma gelince, ben sizlere sünnetleri gösteriyor,şeriatları teşri ediyorum. Ölümüme gelince muhakkak ki sizin amelleriniz bana arz olunacaktır. Onların içinden bir iyiliği görürsem Allah’a hamd ederim. Onların içinde bir kötülük görürsem, sizler için Allah’tan af talep ederim.

Yine aynı konuda uydurulmuş bir söz. Peygamber diyesiymiş ki: Benim hayatım sizin için hayırlıdır. Çünkü ben size sünneti gösteriyor, şeriatı teşri ediyorum. Peygamberin aldığı vahiy, görevi tebliğ ve getirdiği kitabın ismi Kur’an’dır. Ahirette ise, ümmetimin amelleri bana arz olunacaktır. Bu söz Peygamberi ilahlaştırmak, onu Allah’a ortak etmektir. Kur’an’ı Kerimin birçok ayetinde “Yevmeizin” yani O, gün” diye dikkat çekilen gün hesap günüdür. Fatiha suresinde geçen “Maliki Yevmiddin” ise, hesap gününün sahibinin Allah olduğunu gösteriyor. Peygamberi öveceğiz diye devrilen çamları görüyor musunuz?

Iraki bu hadisi Resulüllah’tan değil de İbrahim Halil Peygamber ile Cebrail arasında olduğunu görmüşümdür” der.

299—“Enes’in rivayet ettiği uzun bir hadisin de varit olmuştur ki: Bir göçebe peygamberimizden sordu: Ey Allah’ın Resulü! Halkın hesabını kim görecektir. Resulüllah: “Allah’ü Teâla görecektir.” Göçebe: “O, bizzat mı görecektir?” Resulüllah: “Evet.” Bunun üzerine göçebe tebessüm etti. Resulüllah göçebeden sordu: Ey göçebe, neden sordun? Göçebe: Kerim, kudreti yettiği zaman affeder. Hesaba başladığı zaman müsamaha edip kolaylaştırır.” Bu söze karşılık peygamberimiz buyurdu: Göçebe doğru söyledi. Dikkat edilsin! Allah’tan daha kerim olan birisi yoktur. Cenab-ı Kerimlerin en kerimidir. Bunu söyledikten sonra, “Göçebe anladı” dedi.”

Iraki hadisin aslına görmediğini söyler. Hadis olarak bildirilen sözün içeriğinde haber değeri olan bir şey olmadığı gibi, olması gerekeni bir göçebenin söylemesinde de olağan dışı bir durum yoktur. Bir uydurma hadis de ümmetin hesabını Allah peygamberine havale ediyor. İkinci uydurma hadis de bu sefer de peygamber ümmetin hesabını Allah’a havale ediyor. Üçüncü bir sözde hesabın Allah tarafından görüleceğini bir göçebe haber veriyor. Anlaşılıyor ki çeşitli itikat mezheplerinin doğduğu günlerde her mezhep taraftarı kendi görüşlerini doğru göstermek için delil arıyorlar ve bulamayınca da hadis uydurma yoluna gidiyorlar.