Bazı evlilikler hastalanır. Hastalık bazen evlilik öncesinde başlamış olabilir, bazen aniden gelişir bazen de zaman içinde yavaş yavaş olur ve ilerler. Böyle durumlarda hangi yollar karşımıza çıkar bakalım;
Bir yol;
Eşlerin, hastalık belirtilerini erkenden fark ederek, ilerlememesi için önlemleri hızla alıp, kendilerine düşen sorumlulukları kendiliklerinden alarak, el ve iş birliği yaparak evliliklerini bu hastalıktan kurtarmalarıdır. Bu yolda eşler sorunları fark eder, neler yapacaklarını bilir ve yapar. Sorunlar çok kısa sürede çözülür. Hastalık belirtileri görülmez.
Çözüm sağlandığında da eşler işi şans bırakmayıp, ilişkilerinin sağlığını kontrol altında tutmaya devam etmelidirler. Bunun için belli aralıklar evliliklerinin sağlık kontrollerini yapmalılar. Birbirlerine açık ve dürüst olmalılar. Mevcut ve olası riskleri gecikmeden ortaya koymalılar. Sorunlar konusunda sorumluluk alıp iş birliği yapmalılar. Sorunları hastalık belirtileri oluşmadan ya da erken dönemde fark etmeliler. Gerekli önlemler alarak ya da çözümler bularak evlilik ilişkilerine sağlıklı bir şekilde devam etmeliler.
Diğer bir yol;
Hastalığın olduğu ve ilerlediği durumlarda yardım almaktır. Böyle durumlarda sorunlar, eşlerin boyunu aşmıştır. Bu hastalıklı durumu kabul etmek ve sağlıklı bir şekilde devam etmeye istekli olmak gerekir. Yol meşakkatlidir ama sonu aydınlıktır.
Yardım almanın gereğine inanan, yardımla birlikte üzerine düşeni yapan çiftler evliliklerini iyileştirebilirler. Bu yol hedeflere ulaşılana kadar sürmelidir. Hedefler gerçekleşene kadar yardım alınmadığında, çok kısa sürede her şey eskisinden daha kötü duruma gelebilmektedir. Bunun fakında olmak ve yola baş koymak gerekmektedir.
Hedefler gerçekleştikten sonra da uygun aralıklarla evlilik ilişkisinin sağlık kontrollerini yaptırmak ve durumların nasıl olduğunu değerlendirmek gerekir. Değerlendirmeler sonucunda ne gerekiyorsa onu yapmaya devam edilmelidir. Bu yol bir süre kontrol altında sonrasında da eşlerin elbirliği ile ve sağlıklı bir şekilde devam eder.
Başka bir yol da;
Yolların sağlıklı bir şekilde ayrılmasıdır.
Bazı evlilik ilişkilerindeki hastalıklarda ne yapılsa işe yaramaz. Sağlık, geri dönülmez bir şekilde bozulmuştur. Yapılanların işe yaramamasının pek çok nedeni olabilir ama sonuçta o evlilik hastadır. Hastalık kronikleşmiştir. Her geçen gün daha da kötüye gitmektedir. Eşler ve varsa ailenin diğer üyeleri, herkes bu hastalıktan etkilenmektedir. Hastalığın etkileri herkesin tüm hücrelerine sirayet etmiştir. Adeta kök salmıştır. Ne yapılsa ne edilse olumlu bir gelişme sağlanamamaktadır. İşte böyle durumlarda boşanmak etkilenen herkesi iyileştirir.
Gerektiğinde bu seçenek de değerlendirilmelidir.
Evlilik ilişkilerindeki hastalık belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz;
Eşin gözünde kendini değerli ve önemli hissetmeme,
Hakaretlerin havada uçuşması,
Sürekli kavga etme, hiç konuşmama ya da çok az konuşma,
Ayrı yataklarda yatma,
İçinden birbiri ile konuşma isteğinin gelmemesi,
Birlikte olmanın anlamını yitirmesi,
Tüm konuşmalara kavgayla başlama ve kavga ile devam etme,
Birbirini görmeye bile tahammül edememe,
Suçlayıcı bir tavır,
Sorunların kaynağı olarak hep karşıdakini görme,
Her konuda eleştirme, irdeleme ve suçlama,
Eşi hor görme, kendine yakıştırmama,
Alay etme, iğneleme, küçümseme, kaş göz işaretleri ile aşağılayıcı bir tavır içinde olma,
Aşağılayıcı sıfatlar takarak hitap etme,
Olumsuz ifadeleri genelleme,
Bıkkınlık, usanç ifadeleri ile yaka silkme,
Sürekli ve hemen hemen her konuda kendini haklı görme ve savunucu bir tavır içinde olma,
Saldırı halinde olma, geri adım atmama, hiçbir zaman özür dilememe,
Sürekli ses tonunu yüksek kullanma,
Zaman içinde artık konuşmayı bile anlamsız bularak sessizleşme,
Eşin bulunduğu ortamlarda olmamak için çaba içinde olma,
Mümkün olduğunca eve gelmeme, aynı odada durmama, aynı ortamda olsa bile telefonda ya da bilgisayarda hapsolma,
Fiziksel olarak aynı ortamda olunsa bile ayrı dünyalarda dolaşma,
Evde herhangi bir eşya gibi durma, söylenenlere ve yapılanlara duvar gibi durma,
Patlayacakmış ya da boğulacakmış gibi bir his içinde olma,
İçi çığlıklar atarken bir tüy kadar sessiz olma,
Eşine karşı kendini yedi kat yabancı hissetme,
Hiç iyi bir şey düşünememe,
Ümidini yitirme,
Evlilik ilişkisinde gelecek görememe, önünü görememe,
Sorunlar üzerinde konuşmayı ve çözmek için çaba harcamayı anlamsız bulma,
Eşini gördüğünde ya da eşi aklına geldiğinde, nefesinin yetmediğini hissetme, kalp atışlarının hızlanması, terleme, gerginlik, boğazında bir yumru hissetme, göğsünde bir ağırlık hissetme gibi fiziksel belirtilerin olması,
Yukarıdaki belirtilerin görüldüğü ve yaşandığı evlilikler için “ölmüş de ağlayanı yok” denilebilir.
Sadece kâğıt üzerinde kalmış, içi boşalmış, eşlerin birbirilerinden gittiği bu evlilikleri sürdürmek eşlere ve tüm aile bireylerine, acıdan başka bir şey vermez.
Belki de ölü bir ilişkiyi canlandırmaya çalışmanın defalarca denendiği ama hiçbir işe yaramadığının net bir şekilde anlaşıldığı bu evlilikleri sürdürmeye çaba harcamak yerine sağlıklı bir şekilde yolları ayırmaya çaba harcamak etkilenen herkesi iyileştirebilecektir…
Bittiyse bitmiştir, kabul etmek gerekir…