“Kendimi çöp gibi hissediyorum. Bu dünyada fazlalıkmışım gibi geliyor.” Diyorsun ve devam ediyorsun;

“Çoğu zaman aklımdan, hiçbir şeye yetemediğim, hiçbir konuda yeterince başarılı olmadığım, her olumsuz durumun sorumlusu ve suçlusunun ben olduğum düşünceleri geçiyor. Ben yaşamasam daha iyi olurmuş ve etrafımdaki herkes daha rahat edermiş ve daha mutlu olurmuş gibi geliyor. Bir faydam olmadığı gibi sadece zararmışım gibi hissediyorum.

Şu anda 55’inde, yaşlılığa sırtımı dayadığım bir yaştayım. Bu yaşıma kadar bir kere bile iyi ki varım diyemedim. Etrafımdakiler onlar için önemli olduğumu söylüyorlar ama ben hiçbir zaman öyle hissedemiyorum. Sadece şimdi mi, hayır, tüm çocukluğum, gençliğim hep bu duygu ile geçti. Ne yaptıysam içimdeki “sen işe yaramaz bir yaratıksın” inancından kurtulamadım. Ben gereksizim ve boşu boşuna doğmuşum.…

Ben bu dünyaya gelerek en büyük suçu işlemişim ve ancak ölürsem bu suçtan kurtulabilirmişim hatta belki de ölsem de kurtulamazmışım gibi hissediyorum. Annem beni niye doğurduysa artık. Zaten ben çocukken keşke “seni doğuracağıma taş doğursaydım” derdi. Haklı keşke beni doğuracağına taş doğursaydı, en azından bir duvara konurdu da bir işe yarardı.

Rahmetli babam (toprağı bol olsun), hiç adımı söylemez hep “gereksiz” diyerek seslenirdi. Gereksiz aşağı gereksiz yukarı. E gereksizdim çünkü, gereksize başka ne denilirdi ki…

Annemin babamın gözüne girmek için bir sürü şey yapardım. Yaptığım hiçbir şey gözlerine görünmezdi. Den iyi şeyde bile bana kızacak bir şeyler bulurlardı. Ben de artık en azından gözlerine batmayayım diye evin içinde bir tüy kadar sessiz olurdum.

Okulda da aynı, öğretmenlerim tarafından hiç sevilmedim.  Arkadaşlarım beni hep dışladılar. O koca binalara herkes sığıyordu da sanki tek ben sığmıyordum. Orta okuldan sonra da zaten okula gitmedim. Gitsem ne olacaktı ben iyi olan hiçbir şeye layık değildim.

Gel zaman git zaman evlendim. Eşimin benimle evlendiğine hayret ediyorum, benim gibi bir işe yaramazda ne bulduysa artık. Zaten kısa bir süre sonra o da benimle evlendiğine pişman olmuştu, öyle hissediyordum. Benim ne kadar önemsiz biri olduğumu anlamıştır. Evliliğimiz boyunca eşim beni sevsin, bana değer versin diye yapmadığım fedakârlık kalmadı. Tabiri caizse saçımı süpürge ettim, bastığı yerlere paspas oldum. Tüm hayatım boyunca bütün önceliğimi eşime ve onun ihtiyaçlarına verdim. Ama yine de yaranamadım. O, el iyisiydi. Onun gözünde benim dışımda herkes hatta sokaktaki lamba bile daha değerliydi, en azından karanlığa ışık oluyordu. Bir ben önemsizdim, hatta gereksizdim.

İki tane çocuğum oldu. Onlara gözüm gibi baktım. Gak dediler koştum, guk dediler uçtum. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim. Onlara kol kanat, kul köle oldum. Evde ellerini aktan karaya değdirmedim. Anne anne diye arkamdan koşturan çocuklara büyüdüklerinde bir hal oldu. Şimdilerde nerdeyse yüzüme bile bakmıyorlar. Her şey büyüyene kadarmış. Beni kullandılar sonra da kirli bir peçete gibi attılar. Yapmayın etmeyin dedimse de faydası olmadı. Sizin için yaptıklarımı ne tez unuttunuz dediğimde ise biz sana yap mı dedik başımıza kakacaktıysan yapmasaydın diyorlar. E haklılar böyle işe yaramaz birini kim ne yapsın. Ben kendimi çöp gibi hissediyorum ve herkesten de hak ettiğim muameleyi görüyorum.

Kim karşıma çıktıysa beni kullanıp kullanıp attı. Velhasıl kimseye yaranamadım, kendime bile…

Not:

Annesi babası tarafından ihtiyacı olan sevgiyi ve değeri göremeyen çocuklar büyüdüklerinde yabancısı oldukları bu duyguları almayı da vermeyi de beceremiyorlar, kendilerine bile…

Bilin istedim…