Hz. Ali’ye ulaştırılan tarikat silsilesi de böylece oluşmuş oluyor.

503—“ Şeyhi olmayanın dini de olmaz”

“Sen bir şeyhin terbiyesi olmadan hiçbir şey yapamayacağını bil. Onun terbiyesi olmadan bütün taatler, ibadetler faydasız ve nursuzdur. Peygamber, “Şeyhi olmayanın dini de olmaz” buyurdu.

ŞİİR: Pirin elinden başkasına el verme; çünkü onun elini Tanrı tutmuştur.

Bir gün C. Rumi, arkadaşlarına şu vasiyette bulundu: “Her fırsatta şeyhin sohbetinde bulunup hizmetini yapmalı. Şeyhin sohbetinde bulunup hizmet etmekten başka her şey hiçten ibarettir. Eğer şeyhin sohbeti olmazsa müritlerin sohbetinde bulunmalıdır. O da olmazsa, onların sözlerini okumalı, o da olmazsa, Tanrı’ya ibadetle meşgul olmalıdır. O sohbeti, büyük bir yalvarış ve Musa’nın niyazı ile istemeli ve din yardımcısının (şeyhin) gölgesini aramalıdır.

ŞİİR: Bir sevgili gölgesi bulmak, Tanrı’ya ibadetten daha iyidir. Peygamberimiz Ahmed böyle buyurmuştur.

İzahı: Her sözünde Peygamber üzerinden insanları kandırmaya çalışıyor. Peygamber Efendimizin böyle bir söz söylemesi vaki değildir. Çünkü Asr-ı Saadette ne şeyh vardır, ne de Pir vardır. Bu tür sıfat ve isimler hicri üçüncü asırdan sonra kullanılmaya başlanmıştır. Bu sözlerin hepsinin dalalet ve sapıklık olduğunu okuyanlar zaten anlayacaktır. “Şeytan Ömer’in ve Şeyhin gölgesinden kaçar. Şeyhin heybeti dirinin nefsi üzerine itaat eden atik bir tay olur. Peygamberin hem velayeti, hem de Peygamberliği vardır. Peygamberliği ile halkı irşat eder, Velayeti il de Tanrı ile meşgul olur. O halde veli iyidir.

Ariflerin Menkıbeleri 1. Cilt s. 577

504—“ Salihlerin anıldığı yere rahmet yağar.”

Gelelim “Ariflerin Menkıbeleri” isimli kitapta geçen, C. Rumi’nin kerametlerine: Malatyalı Şemsettin şöyle rivayet etti ki: “Bir gün C. Rumi’yi ziyarete gitmiştim. Kendisini medresenin toplantı salonunda buldum, bende kenarda bir yere oturdum. C. Rumi, yakına gel buyurdu. Bende mübarek dizlerine temas edecek şekilde oturdum. Dehşet ve korkudan benim içimde bir ürperme hâsıl oldu. C. Rumi, “öyle otur ki dizin, dizime yapışsın” buyurdu. Bu sırada babasının ve Şeyhi, Şems’in kerametlerinden öyle bahsetti ki, ben kendimden geçtim. Ondan sonra C. Rumi, “Peygamber Efendimiz (Salihlerin anıldığı yere rahmet yağar) buyurmuştur. Fakat bizim anıldığımız yerde Tanrı yağar!” dedi.

Ariflerin Menkıbeleri, MEB Yayınları, s. 489

505—“Terakki etmiş bir Şeyh, kavmi arasında peygamber gibidir. Tanrı kulları merhametli ve tahammüllüdürler. Onlar işlerini düzenlemede Tanrı huyuna maliktirler”

C. Rumi, bir şiirinde diyor ki: Peygamber Efendimiz, “Terakki etmiş bir Şeyh, kavmi arasında peygamber gibidir. Tanrı kulları merhametli ve tahammüllüdürler. Onlar işlerini düzenlemede Tanrı huyuna maliktirler” dedi.

Peygamber Efendimiz zamanında şeyhlik diye bir makam olmadığı tarihen sabit olduğu için bu sözün hadis olma ihtimali yok ama böyle bir rivayete güvenilir bir eserde rastlayan olursa bildirmesini istirham ederim.

Ariflerin Menkıbeleri 1. Cilt s. 219

506—“Ben Tanrı’yı daima kırmızı elbise ile gördüm” Ve ya, “Ben Tanrı’yı daima kırmızı hulle içinde gördüm”

Yine fazıl arkadaşlardan Fahreddin Edip rivayet etti ki: Bir gün C. Rumi, büyük bir mahfilde “Ben Tanrı’yı daima kırmızı elbise ile gördüm” Hadisini şerh ediyordu. (Sanki böyle bir Hadisi Şerif varmış gibi) Kimsenin nefes almağa mecali kalmamıştı. “Ben Tanrı’yı daima kırmızı hulle içinde gördüm” şeklinde başka bir rivayet daha var” buyurdu ve heyecanlar gösterip şu gazelini okudu.

“Kırmızı hullenin kılları içinde, gözden ve ruhtan daha yüksek olan bir nur vardır. Kendini ona ulaştırmak istersen kalk, nefis perdesini yırt. O ruh kaşı, gözü ve esmer rengi ile latif bir suret oldu. Keyfiyetten münezzeh olan Tanrı Peygamber Mustafa’nın suretinde göründü. Onun o sureti, suretin yok olmasıdır. O gözler bir kıyamettir. Ne zaman halka baksan Tanrı’dan sana yüz kapı açılır. Mustafa’nın sureti yok olduğu vakit her şeyden büyük olan Tanrı dünyayı kapladı.”