Bir doktor vardı, Koluna her zaman çocuk saati takıyor, öğrencilerinin, ve bazı kendini bilmeyen arkadaşlarının gülüşmesine sebep oluyordu. Gün geldi anlaşıldı ki, o doktor arkadaşın çocuğu vefat etmiş. Ve çocuğunun saatini kolundan eksik etmemiş.

İnsanların durumu bilinmeden, iç dünyalarında ne yaşadığından habersiz, biraz da umarsızca onun arkasından ve aleyhinde konuşmayı ne çok seviyoruz.

 Mezarından çıkmaya çalışan, az bir gün yüzü göreyim diyen insanları, "rahatına düşkün" diye yeniden gömmeye çalışıyoruz...

Derdini saklayıp yüzünümüze gülenlere, "vurdumduymaz, gamsız",

Fedakârlığını gizleyenlere, "sen ne yaptın ki",

Gözyaşlarını içine akıtana, "taş gibi, gözünden yaş gelmedi",

Bazen çaresiz kalır kapımıza gelirler, "hadi başka kapıya" deriz lisan-ı hâl veya lisan-ı kâl ile...

Biri bir şey yaşıyorsa, hemen eleştirmek yerine ona karşı empatiyle davransak ne olur?! Bizim bilmediğimiz o kadar çok şey var ki! 

Bazen insan kendini bile tanımıyorken, başkası hakkında nasıl kesin yargıya varır?!!!

Kimi zaman bir tebessüm bir kedere,
Bir gülüş bir gözyaşına, 
Bir kahkaha bir hıçkırığa perde olabilir...

Basiretli olmak; sağduyulu ve erdemli insanların harcı. 

Her gönül, aynı gözlükten bakmıyor maalesef.
Kimseyi elindeki nimetten dolayı kıskanma. Allah'ın ondan neler aldığını bilemezsin.

Senin başına gelen hiçbir musibete üzülme. Karşılığında Allah'ın sana neler vereceğini bilemezsin. 

Her zaman 'Elhamdulillah' de...

İmam Şaravi
24 yaşındaki genç, otobüsün camından dışarı bakıp heyecanla;
“Baba  bak,ağaçlar geriye gidiyor! Bak, bulutlar üzerimize geliyor!”diye coşuyordu.
Yandaki yolcu babasına;
“Sanırım onu iyi bir doktora götürmelisiniz”
Babası;
“Biz de doktordan geliyoruz. Oğlum kördü ve ilk defa görüyor”