Bir önceki yazımda anlattığım gibi, 1978 senesinin Ağustos ayına tesadüf eden Ramazanımız Sivas’ta çok hareketli geçiyordu. Bu hareketlilik tabi ki anarşi ve terör yönünden idi. Gün geçmiyordu ki vurulan, ölen, yaralanan olmasın. Her olay solcu teröristlerin saldırısı ile başlıyor, fakat neticede Alevilerle Sünniler kavgasına dönüşüyordu.

O günlerde yurt dışında çalışan eniştem izine gelmişti. Kendisi babadan miras kalma C.H.P li idi, dolayısıyla solcuları destekliyordu, terör suçunu sağcılara yüklüyordu. Enişte ile beraber çarşıya giderken bir kavgaya rastladık. Beş altı kişi bir genci aralarına almışlar, alabildiğine dövüyorlar, sade dövmekle kalmıyorlar gencin dinine, imanına, Allah’ına, Kitap’ına, Peygamber’ine küfrediyorlardı. Ben “müdahale etmeyelim, başımıza iş alırız” desem de, enişte bey gitti o genci solcu teröristlerin elinden kurtardı, bizim eniştenin de solculuğu o günden itibaren bitti.

Bu hadiseler böyle artarak devam edince, devlet erkânı olayların sebebini tespit etmek ve çaresini bulmak için Sivas Jandarma komutanlığı binasının yemek hanesinde bir toplantı tertip ettiler.

Toplantıya elli tane Sünni, elli tane de alevi vatandaş çağrılmıştı, bende davetliler içindeydim. İdarecilerimizden ise başta, o senelerde Sivas Valiliği yapan Fikret Koçak, Tugay komutanı Fikret küpeli, Emniyet müdürü Alparslan Yıldırım, Belediye başkanı, Sivas Müftüsü ve olayların yoğun olduğu mahalle muhtarları katılmıştı. Sivas Valisi bir konuşma yaparak “Asırlardır Alevi ve Sünnilerin bu topraklarda beraber yaşadığını, Kurtuluş savaşında omuz-omuza çarpıştığımızı, beraber gülüp, beraber ağladığımızı” ifade etti, “olayların sebebi sizce nedir” dedi. Birkaç kişi söz aldı, karşı tarafı suçladı. Son olarak ben söz aldım ve şunları söylemeye çalıştım.

 “Efendim biz yılardır Ali baba mahallesinde Alevi vatandaşlarımızla beraber oturuyoruz. Şimdiye kadar aramızda hiçbir sorun çıkmadı. Çokta güzel komşuluklarımız var. Bizi birbirimize düşürenler başka vilayetlerden gelip bu mahallelerde kalan solcu öğrencilerdir. Her türlü olayı onlar çıkarıyor, fakat Alevi vatandaşlarımızın oturduğu yerlerde olduğu için Aleviler ile Sünniler kavga etmiş gibi yansıyor, bu solcu teröristleri, bu mahallelerden çıkarıp bir yurda veya şehir merkezinde bir Otel’e yerleştirirseniz çok iyi olur, bizde kurtulmuş oluruz” dedim.

Benim bu konuşmam üzerine, Gökçe bostan mahallesinin Alevi muhtarı söz alarak beni tasdik eden bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: “Bu konuşma yapan genci tanımıyorum ama çok doğru şeyler söyledi. Bende, ailemde bu durumdan çok rahatsız oluyoruz. Beninim evimin karşısında on beş tane öğrenci kalıyor, gelinimde kızımda, hanımımda onların şerrinden dışarı çıkamıyorlar. Bu öğrencileri mahallelerden çıkarırsanız bende çok memnun olurum” dedi.

Mesele anlaşılmıştı, o toplantıya katılanların ortak kanaati bu olmuştu. Sivas Valisi Sn. Fikret Koçak “Ben gerekli yerler ile görüşme yapıp, gerekli tedbirleri alacağım, sizler müsterih olun” dedi ve dağıldık. Bu toplantı Ramazan’ın on beşinde yapılmıştı, Arife günü büyük olay çıktı, birçok insan öldü, yüz’ün üstünde yaralı vardı, olaylardan üç gün sonra Sivas valisi Sn. Fikret Koçak Milliyet Gazetesine şu açıklamayı yaptı. “Ben olaylardan on beş gün önce, olay çıkan mahallenin halkı ile toplantı yaptım. Halkın isteği doğrultusunda tedbirlerimi aldım, mahallelerde oturan öğrencilerin şehir merkezine alınması için otel buldum ve Başbakan Ecevit ile görüştüm, fakat Sn. Başbakan Ecevit öğrencilerin mahallelerden şehir merkezine alınmasına onay vermedi.” Dedi. Bu da gösteriyor ki olayların çıkmasını, alevi ve Sünnilerin birbirine düşmesini ve olayların neticesinde Alevilerin mağdur, mazlum durumuna sokularak yeni haklar elde etmelerini isteyen birileri vardı. Zaten alevi, Sünni çatışması gibi gösterilen Maraş olayları, Çorum olayları, Sivas ta çıkan Ali baba olayları ve Madımak olayları hepsi C.H.P ve sol hükümetlerin olduğu dönemlerde çıkmıştır.

Olaylardan on gün önce akşam mahalleye geldiğimde Sünni kesimin çokça bulunduğu çukur tarla mevkiinde olağan üstü bir durumla karşılaşıyorum. İhtiyarından, gencinden bir kısım halk toplanmış “Nedir bunlardan çektiğimiz, her gün çocuklarımız, gençlerimiz dövülüyor, yaralanıyor, hiçbir tedbir alan yok, iş başa düştü bizde onları dövelim, bizde onlara saldıralım” diye bağırıp çağırıyorlar. Dilim döndüğünce komşuları teskin ediyorum. “Ateşin üstüne ateşle gidilmeyeceğini, zaten karşı tarafında böyle bir beklenti içinde olduğunu, neticede büyük olaylar çıkabileceğini, Emniyetten, Polisten yardım istememiz gerektiğini” söylüyorum.

3–4 Eylül Sivas olayları 1978 senesinde arife ve bayram günlerine rastlamıştı. Halk deyimi ile “Bayramı başımıza kara” getirmişlerdi. Cenabı Allah, o kara günlerden bütün ümmeti Muhammed’i korusun. Bu vesileyle okuyucularımın bayramını kutluyorum ve yakınları ile beraber nice mutlu bayramlara erişmelerini Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.