Geçmişten günümüze engellilik sınıflandırmaları arasında zihinsel engellilik de tarihte yerini almıştır. bahsi geçen engel grubu halk arasında deli, meczup, harabati, 46’lık gibi çeşitli şekillerde adlandırılmıştır. Doğuştan olduğu gibi sonradanda görülen zihinsel engellilik, tedavi ve davranış anlamında Avrupa’da ve İslam ülkelerinde farklılıklar göstermiştir.

 

İslam dünyası bu tür engellileri tedavi etmek için Bimarhane denilen tedavi ve himaye merkezleri kurarken, Orta Çağ Avrupası, zihinsel problemleri olan insanların içine şeytan kaçtı diyerek yakmayı tercih etmiştir.

 

Özel eğitim merkezleri ve hastane anlamında 1900’lü yıllarda büyük gelişmeler kaydedilmiştir.

 

Zihinsel engelli vatandaşlarımız içinde meczup diye tabir edilen, IV. Murat gibi bazı padişahları etkileyen, kelam-ı kibar sahibi zihinsel engellilerimiz de tarihte görülmektedir.

 

Yapılan araştırmalara göre Peygamber Efendimiz döneminde zihinsel engelli sahabeye de rastlandığını, Prof. Dr. Ali SEYYAR Hocamızın yazdığı kitaptan öğreniyoruz.

 

Asr-ı saadet döneminde davranış ve şakalarıyla toplumda yer edinmiş, NuaymanİbniAmr. Hazret-i Nuayman, Hocamızın kitabında anlattığına göre;

 

“Bir bedevi mescidin önüne devesini bırakır. Özel durumu herkesçe malum olan Nuayman’a birkaç sahabe efendimiz şöyle bir teklif getirir: “Sen şu deveyi kesiversen de et yemeyi çok özledik, nasıl olsa Peygamberimiz onun bedelini öder. Nuayman bu sözlerden etkilenerek hemen deveyi keser. Bedevi dışarı çıkınca kıyameti koparır. Peygamberimiz durumu anlar ve Nuayman’ı bir hendeğin içinde gizlenmiş olarak bulur. Onu hendekten çıkarır ve “Bunu niye yaptın” yerine, “Bu yaptığını sana yaptıran nedir?” der. Nuayman da kendini savunurcasına “Benim yerimi sana gösterenler var ya Allah’ın Rasulü! İşte onlar bu işi bana yaptırdılar.” der. Peygamberimiz onun yüzündeki tozlarını hem siler hem de tebessüm ederek onun gönlünü alır ve bedevinin devesinin bedelini öder. Efendimiz hiç kimseyi incitmediği gibi engellileri de incitmemiş, onlara sosyal devlet anlayışıyla her zaman pozitif ayrımcılık tanımıştır.

 

Ehl-i hak arasında, “İnsan, aklı terk ederse meczup, akıl insanı terk ederse deli olur.” diye meşhur bir güzel söz vardır. Kaynaklarımızda meczupların piri pir-i meczuban diye tanınan Yemenli Veysel Karani’dir. Türkiye’ye gelindiğinde İstanbul’da, Bursa’da ve Elazığ’da meczuplarla ilgili kitaplar yazılmıştır. Galata’da Meczup Rıza, yine Galata’da herkese adam ol dediği için halk arasında “Adam Ol Mehmet Dede” diye tanına ünlü meczuplarımız vardır.

 

Rahmetli olmadan görüştüğüm Süleyman Dede yani halk arasında Hay Hak Dede Sivasımızda önemli bir yere sahiptir. Sivas’ta kılıcı elinde dolaşan Himen, beni gördüğü zaman yolda karşıdan karşıya geçmeme yardımcı olmaya çalışan Levent kardeşimiz de Sivasımızın renkli simalarındandır.

 

Gelecekte hocalarımızın, ilimizin tarihten günümüze ünlü meczuplarını kitap hâline getirmelerini çok isterim. Bir memleketin kalkınmışlık seviyelerini gösteren engelli vatandaşlarına ve ihtiyaçlılarına ne şekilde davrandığı, onları nasıl yaşattığı ölçüt kabul edilmelidir, diye düşünüyorum.

 

“Harabat ehlini hor görme zakir, defineye malik viraneler var”.