1- İlkesiz siyaset
2- Emeksiz zenginlik 
3- Vicdansız haz 
4- Niteliksiz bilgi 
5- Ahlaksız ticaret 
6- İnsaniyetsiz bilim 
7- Özverisiz ibadet
Bu 7 madde Hindistan’ın ruhani lideri Mahatma Gandhi’nin yaşam felsefesi olarak gösterdiği Hıristiyanlığın 7 ölümcül günahına karşılık 7 ölümcül sosyal günahlardır.
Karanlık dünyaların karanlık adamları kendi karanlık işlerini meşrulaştırmış bir vaziyette topluma enjekte etmeye çalışıyorsa, iyinin yerini kötü, güzelin yerini çirkin, doğrunun yerini yanlış, faydalı olanın yerini zararlı, hakkın yerini batıl unsurlar almışsa ilkeli bir siyasetten bahsetmek ne kadar mümkündür?
Taşların bağlanıp köpeklerin salıverildiği bir dünyada, kuzulara şah olan kurtların taksimat yaptığı bir gezegende her türlü kumar oyunları meşru, gecelik artan azalan harakiri yöntemiyle işletilen bankacılık sektöründe elde edilen kazançla Karunlaşanlar sürdükleri sefih hayatla zenginliğin tadını çıkarsalarda yaşadıkları topluma ne kadar katabilir ki? Kazancı mahveden faizin alabora ettiği dünyalar lüks içinde saltanat sürmekten, tüketim çılgınlığına yönelmekten, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir!” düsturunu hayatına yansıtmadan emeğin kutsallığından ve ele geçirdiği zenginliğin meşruluğundan bahsetmek mümkün olmaz.
Tüm insanlığın şefkat ve merhamet damarlarının kurutulduğu, insanlık göstergelerinin dibe vurdurulduğu, Ortadoğu’da yaşanan insanlık trajedisine sessiz kalındığı bir dünyada hangi vicdandan bahsedilebilir ki? Vicdanlı olmak, falan sahillerde kıyıya vuran balinaların hayatını düşündüğü kadar Suriye'de ah eden anaların, gözü yaşlı bebelerin, akbabalara yem olmuş insan bedenlerinin kurtuluşu içinde gayret sarf etmeyi gerektirir.
Allah(cc) ile anlam kazanmayan bir hayatın sanatı da, siyaseti de, ticareti de ne kadar ahlaki bir duruş sergileyebilir ki? “Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır!” (Ali İmran Sur, 13/49) Düsturunu bertaraf ederek üstünlüğü ırkta, cinsiyette, servette, bölgede, ülkede, renkte yada dilde gören bir anlayış ulusal ve uluslararası bir alanda ne kadar ahlaki bir kazanım elde edebilir ki?
Duygulardan arındırılmış, hissiyattan uzaklaştırılmış, sanal dünyanın sanal bağları arasında kaybolmuş, teknolojinin baş döndüren ve çıldırtıcı gelişmelerine mahkûm olmuş bir insanın kafası, kalıbı ve kalbi ne kadar insanivasfa bürünebilir ki?
“Siz ey imana ermiş olanlar! Derin bir duyarlıkla Allah'a karşı sorumluluğunuzun hakkıyla bilincinde olun ve O'na kendinizi yürekten teslim etmeden önce ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin!” (Ali İmran Sur, 3/102)ilahi emrini bertaraf ederek Allah’tan soyutlanmış, şekillere bezenmiş bir ibadet şekli, kalb ile Allah arasına sıkıştırılmış bir anlayış şekli, din adamlarına ihale edilmiş ve mabetlere hapsedilmiş bir din anlayışı ne kadar huzur verebilir ki?
İşte bütün bu günahlardan, sosyal çalkantıdan, iç huzursuzluktan, dinamitlenmiş hayattan, tasavvurlarımızın yok edilmesinden, fıtratımızın bozulmasından, ekin ve dikimin mahvedilmesinden, yetimin itip kakılmasından, haksız kazançtan, sömürü çarklarının kırılmasından, bağnazlıktan, bezirgânlıktan, haydutlaşıp hudutları aşmaktan kurtuluşun yolu;
1- Damak zevkini özendiren tüketim çılgınlığı değil, dimağlara kazınmış kanaat yöntemidir.
2- Surete değil sirete önem veren bir ahlak anlayışıdır.
3- Satırlarda kalan değil sadırlara nüksetmiş bir sevgi bağıdır.
4- Kalıplara dökülmüş değil kalplere nakşedilmiş ibadet şeklidir.
5- Ulama değil ulemalaştıran bir bilgi şeklidir.
6- Karun’laşan değil Kur’anlaşan bir servete sahip olmaktır.
7- Gücün sözcülüğüne sahip olmak değil gücünü ahlak ile taçlandırmaktır.
Selam ve dua ile!..