2024 Paris Yaz Olimpiyatları, Türkiye için hafızalardan silinmeyecek bir hayal kırıklığı olarak tarihe geçti.

        18 farklı branşta 101 sporcuyla temsil edilen ülkemiz, tek bir altın madalya dahi kazanamadan döndü. Bu acı tablo, 1984'ten bu yana, yani tam 40 yıldır yaşamadığımız bir durumdu. 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda 2 altın madalya ile dönerken, dört yıl sonra bu başarıyı bile tekrarlayamamak, Türkiye’nin olimpiyat karnesinde büyük bir düşüşü işaret ediyor.

        2020 yılında dünya sıralamasında 35. olan Türkiye, Paris'te 204 ülke arasında ancak 64. sıraya yerleşebildi. Bu gerileme, sadece sporcularımızın değil, spor politikalarımızın da ciddi bir sorgulama sürecine girmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

        Cumhurbaşkanımızın liderliğinde spor altyapısına yapılan büyük yatırımlar, ülkemizin spor potansiyelini ortaya çıkaracağını umut etmiştik. Ancak, elde edilen sonuçlar bu umutları yerle bir etti. Spor kompleksleri, modern tesisler ve yetkin antrenörlerimiz varken, neden başarıyı yakalayamıyoruz? Bu sorunun cevabı, sadece sporcuların değil, tüm spor camiasının ve yöneticilerin üzerine düşen bir sorumluluk.

        Özellikle sosyal medyada, olimpiyatlara katılan sporcularımızın kıyafetlerinden tutun da organizasyon sürecine kadar birçok konu eleştirildi. Kültürümüzle alakası olmayan ve sosyal medyada tepki toplayan olimpiyat kıyafetlerimizden sonra, spor alanında yaşadığımız bu başarısızlık, işin özüne inmemiz gerektiğini gösteriyor. Olimpiyatlardaki bu başarısızlık, sadece bir tesadüf mü, yoksa spor politikalarımızın köklü bir revizyon gerektirdiğinin bir işareti mi?

        Türkiye’nin, sporun sadece sahada değil, sahne arkasında da ciddi sorunlar yaşadığını kabul etmesi gerekiyor. Yatırımların yapıldığı, tesislerin kurulduğu, antrenörlerin istihdam edildiği bu dönemde, neden hâlâ başarıya ulaşamadığımızı analiz etmek zorundayız. Bu noktada sorumluluğu kim üstlenecek? Spor Bakanlığı mı, Olimpiyat Komitesi mi, yoksa federasyonlar mı?

        Başarıya giden yolda, yalnızca fiziksel altyapıyı değil, zihinsel ve kültürel altyapıyı da gözden geçirmemiz gerektiği aşikâr. Sporcularımızın motivasyonunu artıracak, onları olimpiyat ruhuna uygun şekilde hazırlayacak bir sistem kurmak zorundayız.

        Olimpiyatlarda alınan bu sonuçları iyi okumak, eksiklikleri tespit etmek ve gereken önlemleri hızla almak zorundayız. Aksi takdirde, gelecek nesillerin spor başarısını hayal etmekten öteye geçemeyiz. Bu başarısızlık bize, sadece sporcularımızın değil, tüm sistemin sınıfta kaldığını gösteriyor.

        Türkiye’nin olimpiyatlardaki bu kötü performansının ardından, kamuoyunun sorumluluğu kimin üstleneceğini, nasıl bir yol haritası çizileceğini ve bu süreçte hangi adımların atılacağını merakla beklediği bir gerçek.

        Sporun her kademesine her zaman tam destek veren Cumhurbaşkanı’mız Recep Tayyip Erdoğan’ın spora vermiş olduğu değerin karşılığının bu olmaması gerektiğini düşünmekteyim.