Bugün sizlerle ara ara da olsa çok sevdiğim bir abimin hayat hikâyesinden bahsetmek istiyorum. İsmi Celâl Çelik; yürüme engelli, yayımladığı bir kitabı bulunuyor. Bloklarında yazılarını okur, sosyal medyada tanışır ama kendisini yüz yüze görmek isterdim. Aynı memlekette olmamıza rağmen, o Ankara’ya gider yazları gelir, ben de bayramdan bayrama memlekete gittiğimden onunla bir türlü görüşemezdim. Bir gün babama Celâl Abimi görme isteğimi belirttim. Beni kırmayıp Celâl Abi’yle haberleşip evine ziyaret gerçekleştirdik. Onunla tanışma fırsatı yakalamıştım. Birkaç ay önce rahmetli olan Celâl Abimizin babası İsa Amcamız zamanında babamla aynı mesleği yapmış, ortak tanıdıkları çıkmıştı. Ben de Celâl Abimle sohbete koyulmuş, engellilikten konu açmıştım. O gözünün gördüğüne şükrediyor, ben de yürüyebildiğime şükrediyordum. Herkesin engeli kendine göre güzeldi, kendi engeli hamt sebebi sayılıyordu. Celâl Abimle yüz yüze görüşemiyoruz ama onu o kadar çok seviyorum ki, dualarımda ve gönlümde taşıyor, bir gün bile çıkarmıyorum. Onun bir de komşusu var. Tanışmadım ama gıyabında çok faydalı fikir sahibi oldum. Efkan Vural. Kendisi öğretmen, Celâl Abi’yi ihmal etmez, her zaman ziyaret eder. Blok yazılarında onu anlatır, Celâl Abi’nin hayat hikâyesiyle birçok kişiyi tanıştırır. Ben bugün onun yazısını alıntılayıp Celâl Abi’yi kendi okuyucularıma da anlatmaktan mutluluk duyacağım. İnşallah Efkan Hocamla gün gelir ben de tanışır, onunla sohbet etmekten haz duyarım. Efkan Hocamızın yazısını sizlerle buluşturuyorum. Celâl Abi’nin hayatında çok güzel ayrıntılar bulacaksınız.

Sizinle paylaşmak istiyorum.

1973 yılında Konya-Ereğli’de doğdu. İlkokula Ereğli’de başladı. Babasının işi dolayısıyla Ankara’ya taşınırlar. Yedi yıl gecekonduda yaşar. İlkokuldan sonra sınava girer. Yüksek bir puanla özel bir kolejde okur. Kolejdeki arkadaşları zengin olduğu için onlardan utanır. Gecekonduda oturduğunu hiç belli etmezdi. Bir gün öğretmenleri evlerinin planını çizmelerini söyler. Celâl ÇELİK de utancından arkadaşının evinin planını çizer. Hastalığının belirtileri ortaokulda okurken ortaya çıkar. Bu hastalık dengesizlik problemi ile başlar. Ama Celâl, bunu geçici bir durum olarak düşünür ve hiçbir kimseyle paylaşmaz. Öğretmeni sınıfta kendisini tahtaya kaldıracağı zaman çok üzülürdü. Çünkü tahtada bir sarhoş gibi sallanırdı ve arkadaşları buna gülerdi. O an Celâl ölmek isterdi. Ama bunun hep geçeceğini düşünürdü. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle kolejden ayrılır. Meslek lisesi sınavlarını kazanır. Bir meslek lisesinin elektronik bölümünü başarıyla bitirir.
Celâl, dengesizlik problemi nedeniyle arkadaşlarıyla yürüyüş yapmaktan utanırdı. Kardeşinin düzgün yürümesini ve güzel futbol oynamasını kıskanırdı. Ama bunu hiçbir şekilde belli etmezdi. Bu hastalık nedeniyle kalemi tutamaz, yazı yazmakta zorlanırdı. 15 yaşında bir kıza âşık olur. Geceleri düz yürümeyi ve dökmeden çay taşımanın hayalini kurardı. Hayalinin güzel bir araba değil, sevdiği kızın kendi gücüne güvenip koluna girmesiydi. Konya’da 2 yıl üniversitede okur. Hayatının en mutlu yıllarının Konya’da geçtiğini söyler. Yurtta kalırken arkadaşlarıyla bir verici yaparak Can Kuş Fm adıyla radyo yayını yaparlar. Orada çok eğlenceli günler geçirmişler. Konya’da öğrenci yurdunda kalırken sevdiği kızla mektuplaşır. Bir gün sevdiği kızın kendisinden ayrılmak istediğini yazdığı mektubu okur. Ve içinde fırtınalar kopar. Günlerce sevdiği kıza telefon eder. Fakat kız telefona çıkmaz. Bir gün sevdiği kızın yaşadığı şehre gider ve onunla görüşür. O şehir dünyanın en güzel şehriydi çünkü içinde sevdiği kız yaşıyordu. Bundan sonra o kızla bir daha görüşmüyor. Celâl sevdiği kızı hiç unutamıyor. Sürekli onun sevgisiyle yaşıyor. Sonunda onun sevgisi ilahi aşka dönüşüyor. Celâl sevdiği kıza olan aşkını, ilahi aşka giden staj olarak kabul eder. Sevdiği kız için Celâl der ki: “İyi ki beni bırakmış, yoksa ilahi aşka nasıl ulaşırdım. Ona hakkımı helal ettim…”

Devamı gelecek inşallah.