Altmışlı yılların ilk yarısında Tokat Gazovasın da ki Arapça ve tasavvuf eğitimimiz devam ediyor. Sabahtan öğleye kadar Arapça dersleri, Öğleden sonra aynı derslerin mütalaasını yapıyoruz. Uyku hariç diğer saatlerimiz Tasavvuf, Tarikat, Rabıta ve Üstadımızı anlamak ve tanımakla geçiyor.
Üstadımızı anlatan Hocalarımız, her gün onun yüksek vasıflarından birini anlatıyorlar. Süleyman Efendinin en büyük vasıflarından biri de şüphesiz Mürşidi Kamil oluşudur. Mürşid, Müridini hamur gibi yoğurur ve ona istenilen güzel huyları kazandırır.
Tabi ki bu vasıfları kazanmak isteyen Müritte bu kıvama gelebilmek için Gassalın önündeki meyyit gibi, yani, cenaze yıkayanın önündeki ölmüş insan gibi olacak. Bu şu demektir: Mürit, iradesini şeyhine teslim etmiş demektir. Ona telkin edilenleri tatbik etme de itiraz etmeyecek.
Bu konuyu en iyi anlatan muhakkak ki Yunus Emredir. O şöyle der:
Derviş bağrı taş gerek, Gözü dolu yaş gerek
Koyundan yavaş gerek, Sen derviş olamazsın.
Erzurumlu İbrahim Hakkı ise bu durumu şöyle anlatır:
Deme şu niçin öyle, O öyleyse bil öyle Var haline şükreyle,
Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler.
Bu beyitleri hemen defterimize kaydediyor ve onları mücevher gibi saklıyorduk. Hocalarımız Süleyman Efendinin Mürşidi Kamilliğini anlatırken önemli bir konuya da dikkat çekiyorlardı: Mürşidi Kamil her asır da bir tane gelir diyorlardı.
Bu bir tane olma işi de, Her tarikatta bir tane değil, her şehir de veya her memlekette bir tane değil bütün dünya da bir tane gelir diyorlardı. Bu durum Süleyman Efendinin Mürşidi Kamil olma durumunu biraz azaltırdı ama yine de Hocalarımız asrın Mürşidi Kâmili Süleyman Efendidir diyorlardı.
Bizim küçük aklımız durmuyor, itirazlar üretiyordu. Ama diyorduk, Süleyman Efendi vefat etmiş, onun yerine başka birisi gelmesi gerekmez mi diyecek oluyorduk, fakat hemen cevabımızı alıyorduk. Üstadımız Hatem-ül Evliya yani, sun Allah dostu olduğu için onun tasarrufu devam ediyor ve kıyamete kadar da onun tasarrufu devam edecek diyorlardı.
Benim küçük aklım yerinde durmuyor ve devamlı itiraz üretiyordu. Bırakalım dünyayı, sadece Türkiye’yi göz önüne alsak bile sadece İstanbul da çeşitli Tarikatların en az on tane Mürşidi Kamili vardı ve hiç biri Mürşidi Kamilliği başkasına bırakmak istemiyorlardı. Nasıl olacaktı bu iş? Devamında inşallah.