Dünyayı kötüleme hakkında:
Ya Eba Hüreyre! Sana dünyanın tamamını, içindekilerle göstereyim mi? Ben:
--Evet, Resulellah, dedim. Bunun üzerine Resulüllah elimden tuttu ve beni Medine’nin derelerinden birisine götürdü. Baktım ki, bir mezbelelik. O mezbelelikte insanların kafatasları, kazuratları, paçavra ve kemikleri vardı. Sonra bana dedi:
266 “Ey Eba Hüreyre! Şu kafatasları sizin harisliğiniz gibi, dünyaya karşı haris idiler. Sizin umduğunuz gibi umarlardı.Sonra onlar bugün derisiz kemik kesilmişler. Sonra onlar toz toprak olmaya yüz tutmuşlar. Şu kazuratlar, yemeklerinin çeşitleriydi. Kazandıkları kaynaklardan kazandılar. Sonra karınlarına attılar. İşte o yemekler, öyle bir hale geldi ki, insanlar bunlardan korunup kaçar. Şu çürümüş paçavralar onların tüyleri ve elbiseleriydi. Öyle bir hale gelmiş ki, esen rüzgârlar onu alt üst edecek derece de evirip çeviriyor. Şu kemikler bineklerinin kemikleridir ki, o bineklerin sırtında dünyanın dört bucağını gezerlerdi. Binaen aleyh dünya için ağlayan ağlasın.”
Peygamber Efendimizin dünyayı kötülemek içinde olsa bu kerih ve habis kelimeleri ağzına alacağını sanmıyorum. Eba Hüreyre bu sözü Peygamberimize yakıştırırken biraz fazla ileri gitmiş olmalı. Allah, İmam Iraki’den razı olsun ki, bu sözlerin hadis olmayıp uydurma olduğunu tespit etmişte bizlere kadar ulaştırmıştır.
Dünyanın kötülüğü:
İsa (a.s.) buyurdu: Ey dünyanın talibi! Sen sevap işlersin, Fakat senin günahı terk etmen daha sevaplıdır.” Peygamber Efendimiz hakkında uydurdukları yetmiyor, daha evvelki peygamberler hakkında da çekinmeden söz uydurabiliyorlar.
Peygamberimiz (s.a.s.) Buyurdu:
267- “Yemin ederim, benden sonra dünya muhakkak size gelecektir. Ateş odunları yediği gibi, imanınızı yiyecektir.”
Iraki’nin aslı yoktur dediği bu sözden hemen sonra şöyle devam ediyor: Cenabı Hak Musa’ya vahyetti:
--Ey Musa! Dünya sevgisine meyletme! Sen bundan daha büyük bir günahı benim huzuruma getiremezsin.
Musa (a.s.) ağlayan birisinin yanından geçti. Dönerken yine onu ağlar buldu ve Musa dedi: Ya Rabbi! Senin kulun, senin korkundan ağlıyor.
Cenabı Hak Musa kuluna şunları söyledi: Ey İmran’ın oğlu Musa! O ağlayanın beyni gözyaşlarıyla beraber gözünden aksa, Elleri kopup düşünceye kadar dua etse, dünyayı sevmişken onu affetmem.
268- “Dünya rüyalardır. Onun ehli, ondan dolayı ceza görüp azap çekerler.”
Bu uydurma sözden hemen sonra Gazali şöyle devam ediyor:
Ubeyd’in oğlu buyurdu: Ben nefsimi dünyada ancak uyuyan bir kişiye benzettim. Bu kişi rüyasında hoşuna giden ve gitmeyen durumları görüyor. Bu durumda iken birden uyanıyor. İşte insanlarda böylece uykudadırlar ve öldükleri zaman uyanırlar. O anda güvendiklerinden ve sevdiklerinden hiçbir şey ellerinde kalmaz.
269- “Denildi ki: Ya Resulellah! Senin ümmetinin hangisi daha kötüdür? Resul-üllah buyurdu ki: --Zenginlerdir.”
Yine Iraki’ ye göre bu sözünde aslı yoktur.
270- “Bir kişi sordu: Ben neden ölümü sevmiyorum? Resulüllah: --Senin beraberinde mal var mıdır? O kişi: Evet vardır, ye Resulellah vardır. Resulüllah:
--O halde evvela malını ver! Çünkü mümin bir kimsenin kalbi, malıyla beraberdir. Eğer malını kendinden önce ahirete gönderirse, gerisinden gidip malına yetişmeyi sever. Eğer malı geride bırakırsa, malıyla beraber geride kalmayı sever.”
Dünya ve ahiret ikilemi konusunda kısaca şunları söyleyebiliriz: Kur’an’a ve sahih hadislere dünya geçici, ahiret devamlıdır. Dünya imtihan yeri, ahiret ise mükafat ve ceza mahallidir. İmtihan da sevilen ve sevilmeyenler arasında yapılan tercihlerle olur. Yüce Allah, bazı şeyleri sevdirmiş ama onlara da bir sınır koymuştur. İnsana mal mülk sev dirilmiştir; kadın sev dirilmiştir. Çocuklar ve aile sevdirilmiştir. Güzel yemek, güzel giymek ve güzel binekler de sevdirilmiştir. İnsanlara, kendi memleketi, kendi milleti, kendi inancı da sevdirilmiştir. İnanan insana inandığı Allah’da sevdirilmiştir. Allah’ü Teâlâ’nın koyduğu sınırlara uyulduğu sürece bu sevgilerin devam etmesinde bir sakınca yoktur. Kimse bu sayılan ve sayılmayan nimetlere sevgi duyduğu için de ayıplanamaz. Bu tasavvuf ehlinin dünyaya nefretle bakışı, bir hırka, bir lokma tavsiyesi Müslümanların, kâfirlerin, inanmayanların hakimiyeti altında ezilmelerine sebep olmuştur. Dünyayı eline geçiren güçler, Müslümanlara kan kusturuyorlar. Gözümüzü açmamız lazım. İslamın ana kaynağı Kur’an’dır. Kur’an’daki emirlerin çoğu mal-mülk sahiplerine, yani zenginlerdir. Sadaka, infak, zekât, Hac, Kurban gibi ibadetleri yapabilmek için zengin olmak gerekir. Allah’ın seçkin kulları olan peygamberlerin içinde de fakirlerde vardır, zenginlerde vardır. Zenginlikte, fakirlikte birer imtihan araçlarıdır.