Bilmem hiç, bilgisayardan, televizyon, radyodan, telefondan uzak, insan ayağı henüz basmamış topraklarda, hiç insan ciğerine bulaşmamış oksijeni ciğerlerinize doldurarak yürümeyi denediniz mi? Böylesi yerler de var mı, diye düşünmeyin. Güzel yurdumuzun kirlenmemiş yöreleri, henüz bizim tahminimizden daha fazla… Böylesi yerlerde insan, ilkönce ürperten bir yalnızlık duygusuna kapılır. Kendi sesinden medet umar, korkularını bastırmak için. Bir süre sonra, korkulacak tek varlığın “insan” olduğu gerçeği ile yüzleşir. Tabiat, yavaş yavaş içine çeker insanı… Kendiliğinden, uçup gelen bir tohumdan büyümüş bir çam ağacının gölgesi kucak açar insana…

Üzerine oturduğun toprağın, insanın yaratılmış olduğu “toprak” olduğunu hissedersin…

Doğanın dip seslerini işitmenin zamanı gelmiştir…

Daha önce hiç duymadığımız ezgiler dolar insanın ruhuna. Çam ağaçlarının tatlı tatlı esen rüzgarla buluşunca yaptıkları beste, ana sesini, ninniyi çağrıştırır; insana derin bir huzur verir. Çekirgelerin ve cırcır böceklerinin alışkanlık yaptığı için pek işitilmeyen orkestralarının, dip sesleri perdelediği fark edilir. Birden, gözü açılır insanın, renk cümbüşünün içinde, “çoklukta birlik”i keşfeder. Aynı topraktan fışkıran binlerce, milyonlarca bitki, her birinin rengi, kokusu farklı; çiçekler, kelimenin tam anlamıyla muhteşem ve cazip. Bu tabloyu tamamlayan böcekler ve rengarenk kelebekler…

Bir an, “Göklerde ve yerde var olan her şeyin Allah’ı tespih ettiğini, yücelttiğini” (57/1) düşünmeden edemez insan. Dip sesler Kur’an’ın insanı derinden sarsan ilahi mesajı ile bütünleşir:“Şüphesiz göklerde ve yerde Allah’ın varlığına ve kudretine işaret eden deliller vardır; fakat bu delilleri inananlar anlar. Sizin yaratılışınızda ve yeryüzüne yaydığı canlılarda da, Allah’ın varlığına ve kudretine işaret eden deliller vardır; fakat bunu anlayacak olanlar, varlığın özünü kavrayan kimselerdir. Gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, Allah’ın gökten rızık sebebi olan yağmuru indirip, onunla ölü toprağı canlandırmasında ve rüzgarı estirmesinde, yine O’nun varlığına ve kudretine işaret eden deliller vardır; evet, bunları ancak aklını kullananlar anlar!” (45/3- 5)

Doğanın dip sesleri ve fark edilmeyi/görülmeyi bekleyen müstesna güzellikleri, kendini ancak aklını kullananlara, düşünenlere, bilgiye ve öğrenmeye açık olanlara açar. İnsanın farkındalık düzeyi arttıkça, “Kalpleri var, fakat anlamazlar; gözleri var, ama görmezler; kulakları var, fakat işitmezler!” (7/179) ayetinin anlamı daha bir belirgin hale gelir. İnsan, kendi tercihleri sebebiyle, kulağını işitmez, gözünü görmez hale getirebilir. Hele çelişkileri görememek, doğruya doğru diyememek, insanın başına gelebilecek en ciddi felaketlerden birisidir. İnsan ayağı basmamış topraklarda, ağaçların özel olarak ürettiği taze oksijeni ciğerlerine doldurarak, sessizliğin sesini kirletmemek için parmak uçlarına basarak yürüyen insan, kendi varlığının farkına varabilir, evrenin Allah(cc)’ın muhteşem san’atı olduğunu görebilir; insan olmanın başlı başına bir değer olduğunu yeniden keşfedebilir. Bunun için, güneşle birlikte uyanan, dirilen doğanın dip seslerine kulak vermek gerekir: Şu muhteşem ayetle konuyu nihayete erdirelim;

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah’ı anar ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde uzun uzun düşünürler ve ‘Ey Rabbimiz, Sen bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın! Sen Yücelikte sınırsızsın, bizi ateşin azabından koru’ derler!” (3/190-191)

Kısaca; İnsan Allah(cc)’ın yarattığı en muhteşem bir varlık. Bu muhteşem varlık Allah ile, insan ile, doğa ve tabiat ile, vahiy ile, olaylar ile ve hatta ölüm ile barışık bir hayata kapı aralarsa Allah’lı ve anlamlı bir hayata kavuşmuş olacaktır. Zıddı bir duurmda ise hayat zindandan farksız olacaktır!..

Selam ve dua ile!..