Şüphesiz ki Allah katında din İslam’dır!” Ali İmran Sur, 3/19

‘İslam’ sözcüğü Arapça ‘eleme’ kökünden türemiş olup itaat etmek, bağlanmak, selamete kavuşmak, teslimiyet demektir. İslam, Hz. Âdem’den günümüze kadar beşerin düşüncede, tasavvurda, pratik hayatta ve iç âleminde her şeyi düzenleyen; Hz. Muhammed (sav)’in risaletiyle kemal noktasına ulaşan ve ilahi düsturların tamamını ihtiva eden tevhid dininin adıdır. Bu dinin mensuplarına Müslüman denir.

Peki İslam nedir?

Elbetteki İslam ilim, hikmet, adalet, merhamet, iyilik, erdem, ahlak, nezaket, vefa, sevgi, hoşgörü ve yardımlaşma eksenli bir dindir. Peki böylesi bir dini önderimiz olmakla iftihar ettiğimiz emin ve güvenilir olan Muhammed(as)'ın ümmeti acaba bu değerlerin hangisinde sınıf geçebilmekte yada çıtayı her geçen yükseltebilmektedir? Bugün yaşayan milyarlarca insanlık acaba kaç İslam beldesini yaşanılır bir cazibe merkezi görmektedir? Dinimiz sevgi, kardeşlik, adalet ve merhametten bahseder dindarımız ise kin, nefret ve öfkeden beslenir, zulmeder, kardeşi kardeşe kırdırır. Dinimiz bilim, fen, teknoloji, gelişim, üretim ve gayret der dindarımızda cehalet dizboyudur, yan gelir yatar ve kurtarıcı bekler. Dinimiz ötekileştirici, başkalaştırıcı ve mankurtlaştırıcı tavırlardan vazgeçmemizi ister ama dindarımız ise bütün bunlardan rant sağlar. Dinimiz bizden akletmeyi, sorgulamayı ve araştırmayı ister ama dindarımız taklitçilik ve körü körüne teslimiyet bataklığında boğulur. Dinimiz insana yatırım yapmayı önemser ama dindarımız için insan geri plandadır. Dinimiz sözün en güzelini söylememizi, sözün gücüne inanmamızı söyler ama dindarımız gücün yada güçlünün sözcülüğüne soyunur. Dinimiz hayat kitabımız Kur'an’la hayatımızı anlamlandırmamızı ister ama dindarımız ise onu süslü kılıflarda saklayarak tozlu raflarda tutarak çağın dışına iter. Dinimiz ihtilafları, çok çeşitliliği rahmete vesile bilirken dindarımız maalesef bunu çatışma sebebi ya da düşmanlık sebebi görebiliyor. Din bizden dengeli, ölçülü, adil ve orta yolu takip eden vasat bir bir ümmet olmamızı isterken dindarımız aşırı uçlarda dolaşmakta ifrat ve tefrite kaçmaktadır. Din bizden kişilik ve karakter konularında nitelikli ve kaliteli birer bireyler olmamızı isterken, üstünlüğü sadece takva/ sorumluluk bilincini kuşanmak da görürken dindarımızın hayatında gösteriş, riya, hilekarlık, yüzeysellik ve nobranlık ön plandadır. Din durduk yere hiçbir bireyi ve toplumu değiştirmez, dönüştürmez ve geliştirmez. Ne zaman ki dinin temel referanslarını hayatımıza aktarırız işte o zaman gerçek değişim, dönüşüm ve gelişim kaçınılmazdır.

Dindarların dini temsil noktasında bunca zaafları ve olumsuzlukları olmasına rağmen, insanlığın birçok sorunlarının üstesinden gelebilecek olan bir inanç ordusu mutlaka olacaktır. "Mü’minler o kimselerdir ki; Allah hatırlatıldığında kalpleri ürperir, kendilerine O’nun âyetleri okunduğunda imanları güçlenir ve daima Rablerine güvenirler!" Enfal Sur,8/2 İnsanlığın en son ve tek kurtuluş adası İslam'dır. Yeter ki Allah ve ahiret bilinci kuvvetli, sorumluluk bilinci kuşanmış, hakikat sevdalısı, adalet ve dürüstlükten şaşmayan, insanı önceleyen, vicdanı diri, fıtrata yatırım yapan, kendi nefsini değil gelecek nesli önemseyen, ifsad edici tarumar edici değil imar edici islah edici inşa ve ihya edici dindar bir nesil yollara koyulsun!..