Görmeye, baktığımızı idrak etmeye çok ihtiyacımız var. Etrafımızda görme engelliler var, gözü ışıktan mahrum, o yüzden dış dünyayı fiziken idrak edemiyorlar. Bir de baş üzerinde gözü olan, dünyanın bütün harikalarıyla karşılaşıp, gözünü bile çevirmeye tenezzül etmeyenler var.
İnsanlar çok çeşitli bakış ve görüşe sahiptir. Bazıları dikende gül görür, bazısı sevapta günah, bazıları ise günahta sevap görür. Güzeli çirkin gören de, çirkini güzel gören de insandır. Özü gören de insandır. Görmek istemeyerek gönül ve göz perdesini kapatan da insandır. Elimizi gözümüze kapasak, ardımızı göremeyiz hava karanlıksa ışık yoksa bir metre önümüzü seçemeyiz. Ama görüyormuşuz gibi kalplere yorum yapmaktan kaçınmayız. Sahabe hanımlardan Ufeyre bin El-velid’in şöyle söylediği rivayet edilir: “Kalbin Allahuteala’ya karşı kör olması, dünya gözünün kör olmasından daha şiddetlidir. Allaha yemin ederim ki, Allahuteala’nın beni muhabbetinin künhüne vasıl kılması karşılığında bütün azalarımı almasını arzu ederdim.” (es-Safedinektu’l- himyan)
“Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin. Sözü hoş söylemeyen, ten dilini neylesin.”
“Bakmak ayrı, görmek ayrı. Görmek istemeyene şişe dibindeki cam kalınlığında gözlükte taksan görmez.” Mucurlu Mustafa Efendi “Âmâ kimdir sorusuna şu cevabı verir; “Âmâ gözleri görmeyene denmez, didar-ı Hakk’ı görmekten mahrum olana denir.” Mevlâna Hazretleri ne güzel söylemiş; “İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa değeri odur…”
Bakmak ancak gözle olur, görmek akıl, kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir. Bakmak bir göz hareketi, görmek ise gönül ve şuur faaliyetidir. Bakarken üstün körü geçeriz, görüşte inceler seçer ve sezeriz. Görmek akıl etmek tüm kalbimizle hissetmektir. Yani sizin anlayacağınız, görmesini bilen bir kişi için, fiziki gözün kör olması onun görme engelli olduğu anlamına gelmez. Belki de bakma engelli diye biliriz.
İbn-i Sina ise; “Kuşku duymayan kişi bakmaz, bakmayan görmez, görmeyen kör ve şaşkın kalır.” demiştir.
“Deniz kıyısını yurt edinen kör bir karga yaşardı. Tuzlu suyu kana kana içer, bal tatmış gibi olurdu. Susuzluktan kıvrandığı bir gün, kıyıya inmiş, kıyıya inerek köpüklenen suyu içmeye hazırlanıyordu ki, birinin seslendiğini duydu. Baktı bir balıkçı, “Ey tuzlu sudan başkasını tatmayan bedbaht!” diyordu, “Yaklaş sana gerçek sudan ikram edeyim.” Bir süre düşündükten sonra “Hayır” dedi karga, “Tatlı sudan içtikten sonra korkarım deniz suyu bana dayanılmaz acılıkta görünecek, böylece denizden olacağım. Her zaman bana tatlı su verecek birisini bulamayınca da deniz sahilinde geceyle gündüz ortasında gibi susuz kalacağım. Susuz kalmaktansa tuzlusunu tercih ederim.” Salaman ve Absal Molla Cami
Bu hikâyeden şu dersi çıkarabiliriz; hangi engele sahip olursan ol, mutlaka kendi ayakların üzerinde durabilirsin. Gözün görmüyorsa, diğer duyu organlarınla başkasına en az ihtiyaç duyarak yaşayabilirsin. İçtiğin su tatlı olmayabilir ama kendi işini kendin yaptığın için huzurla bir ömür sürersin.
Muhabbet ehlinden bir basiret sahibinin gözlerinin âmâ oluşunun sebebi sorulunca şöyle cevap vermiştir: “Bu gözlerin kör oluşu Hak yolunda gayretin sonucudur; halka bakmaktan beni menetmiştir zira sevgili istemez ki, seveni yabancıya yar olup her an bir tereddütle sabırsız ve kararsız kalsın. İster ki, yabancı tozlardan kalbi büsbütün arınıp, hep sevgilinin aynası ve gözlerinin hedefi olsun.” Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri.
Taha’l-Harîrî Hazretleri der ki: “Keşif ehli olan salik ile keşfi olmayan salikin hâli, gözü gören ile gözü görmeyenin Hicaz yolculuğuna benzer. Her ikisi de yol boyunca daima gayelerine yaklaşmaktadır. Fakat gözü görmeyenin sevabı daha çoktur. Seyr ü sülûkte de keşfi olmayan salik, görünmüyorsa da terakki hâlinde olduğu için keşfi olandan iyidir.”
Hallacı Mansur ise; “Göz istediğini, gönül ise her şeyi görür” diye ifade etmiştir.
Bir gün bir zat Hasan Basri Hazretlerine gelerek yalvarır: “Aman efendim! Ne olur? Allah için bize bir yardımda bulununuz…” Hazret-i İmam da; “Nedir derdin? Ne hususta yardım edelim? Önce derdini ve ihtiyacını isteğini söyle ki sana yardım edebilelim” der. Adam; “Efendim! Benim çok akıllı bir kızım var, onu çok severim, şimdi bu akıllı kızıma bir şeyler oldu. Gece gündüz durmadan ağlıyor… Kur’an-ı Kerim okuyor ağlıyor, namaz kılıyor ağlıyor, hadis-i şerif okuyor ağlıyor ve bugünlerde gözleri görmez oldu. Korkuyorum ki hepten kör olacak… Sizden istirham ediyorum gelseniz de bir baksanız. Bir nasihat etseniz biraz öğüt verseniz şu kızıma.” diye rica eder. Hasan Basri Hazretleri kabul eder, adamın evine kadar giderler. Eve vardıklarında Hasan Basri Hazretleri; “Yavrum neden ağlıyorsun? Gözlerin ağlamaktan temelli kör olabilir! Sebebini bize söylersen sana yardımcı olabiliriz. Senden rica etsem sebebini söyler misin?” der. Kız şu cevabı verir: “Efendim benim hiçbir hastalığım yoktur, sıhhatim gayet yerindedir. Gözlerimin ağlayarak bu hâle gelmesinin iki sebebi vardır. Bu gözlerimiz ahiret âleminde Allahuteala’yı ya görecek ya da görmeyecektir. Eğer Cenab-ı Hakk’ı görme nimetine ererlerse böyle binlerce göz onu görmek için feda olsun; eğer görmezse o zaman Allahuteala kendi zatını görmeye layık kılmadığı bu gözleri kör etsin! Allahuteala’yı görmeyecek gözü ben ne yapayım?” der ve biraz sonra da “Allah” diyerek can verir. Hasan Basri Hazretleri bu hadiseden çok duygulanır, gözlerinden yaşlar akar ve şöyle der: “Nasihat etmeye geldik nasihatimizi aldık, hekim olmaya geldik hekimimizi bulduk…
Osmanlılar devrinde kadının gözleri kör olmuştu. Bir gün kocası bir iş için seyahate çıktı, dönüş yolunda kaza geçirdi ve görme gücünü kaybetti. On beş yıl boyunca aile hayatı her zamanki gibi devam etti. Bir gün kadın öldü. Eşi başka bir şehre gitmek istedi ve yola koyuldu. Arkadan bir adam yaklaştı ve dedi ki: “Nasıl yalnız yürüyeceksin? Bugünlerde karın sana yardım ederdi.”. Adam: “Ben kör değilim.” diye cevap verdi. Onu sadece dış görünüşü için sevmedim, Ben de kör taklidi yaptım. Onu mutlu etmek istedim.” dedi. Adam tekrar sordu, “Peki evde kör taklidi yapıyordun anladık, dışarıda neden gördüğünü söylemedin? Kadının kocası; dışarıda gördüğümü belli etseydim ona yalan söylediğimi karım duysaydı daha çok üzülecekti” diye ifade etti.
Ahlaki olarak birini gerçekten sevdiğinizde, sevdiğiniz kişiyi mutlu etmek için sonuna kadar yanında yürürsünüz ve bazen kör davranmak ve mutlu olmak için başkalarının küçük sorunlarını görmezden gelmek bize iyi gelir. Güzellik zamanla solacak ama kalp ve ruh hep aynı olacak. Bir insanı dış görünümü için değil, içindeki güzellikler için sev…
Gözün görmemesi, ayakların yürüyememesi, ellerin tutmaması, kulakların duymaması, dilin konuşamaması, herhangi bir organımızın eksik olması sağlam olmadığımız anlamına gelmez. Bir insanın kişiliği karakteri hayata karşı duruşu sağlamsa o insan zaten sağlıklı yani sağlam insandır. Kişilik karakter zayıfsa o insan her anlamda sağlıklı olsa kaç yazar?
Peygamber Efendimiz, görme engelli sahabe Abdullah b. Ümmü Mektûm Hazretlerini her gördüğünde ona, “Rabbimin beni kendisi sebebiyle azarladığı kişi” der, onunla ilgilenirdi. Artık Abdullah, Efendimizin hayatının bir parçasıydı. Ona kalbindeki müstesna bir yeri vermiş ve bunu göstermek üzere her ne zaman Medine dışına çıkacak olsa onu, yerine vali vekili olarak atamıştır. Onca insan varken Abdullah b. Ümmü Mektûm Hazretleri, Medine’de devletin başı olmuş ve hatta Peygamberimizin namaz kıldırdığı, ayağını bastığı, Rabbiyle konuştuğu yerde, Mescid-i Nebevî’nin mihrabında sahabe-i kirama namaz kıldırmış, imamlık yapmıştır. Onun yerinde olmak, Peygamberimizin engellilere verdiği önemi gösteriyordu.
Yine Mevlana Hazretleri de; “Ölürken Hak âşıklarının gönül gözleri açılır da öteleri, bilinmeyen âlemi görürler. Başkaları ise ölüm korkusu ile kör ve sağır olarak ölürler.” diye buyurmuşlardır. Rabbim bizleri ebedî hayatta cemalini görenlerden eylesin.
Bir de Şeyh Sadi Hazretlerinden yüzünüzü güldürecek bir anekdot paylaşmak istiyorum.
Adamın birinin gözü ağrıdı, ilaç için nalbanda gitti. Nalbant hayvanlara verdiği ilacı adamın gözüne sürdü. Adam bir müddet sonra kör oldu. Sonunda Kadıya gittiler. Kadı: “Nalbandın diyet ödemesine gerek yok, bu adam eşek olmazsa nalbanda gitmezdi.” dedi.
Doğruyu görmek, doğru yere gitmek bizi yanlışlardan korur. Talebe doğru hocayı, çırak iyi bir ustayı aramalıdır.
Görmek ve bakmak üzerine kıssa, hikâye ve sözleri bir araya getirdik. Bir kitap dolusu anlatacaklarımız var ama sizlere bir kısmını sunmaya çalıştık. Hayırlı Bayramlar. Rabbimiz her günümüzü bayram kılsın.