Ahilik, Ortaçağ Anadolu’sunun toplumsal ve kültürel dokusuna yön vermiş kurumlardan biridir. Kökeni daha çok fütüvvet anlayışına dayalı tasavvufi ve ahlaki geleneklerdir. Ahilik teşkilatı, yüksek ahlaka mensup kişilerin toplandığı bir yer olarak kabul edilmiştir. Ahi ahlakı, temelde Kur'an ve Hazreti Peygamber’in hadislerine dayanmaktadır. Selçuklu ve Osmanlı kültür tarihinde son derece önemli bir yere sahip olan Ahilik, kuruluşundan itibaren bütün gücünü başta gençler olmak üzere özellikle sanat erbabını bir örgüt etrafında toplayarak onları manevi ve ahlaki yönden eğitmeye ve yükseltmeye yöneltmiştir. Meslek teşkilatı ve yaygın eğitim kurumu olarak ciddi anlamdaki ilk mesleki eğitim kurumu olma özelliğini gösteren Ahilik kurumunun faaliyet alanı, sadece mesleki saha ile ilgili olmayıp dinî, ahlakî, toplumsal, kültürel ve siyasi fonksiyonlarını da bünyesinde barındırmıştır.
Kanaatimizce Ahiliği değerli kılan nokta; basit bir esnaf loncası olmaktan çok öte, insan hayatının bütününe yönelik temel ilkelerin varlığıdır. Böylece Ahilik, insanı ve toplumu beslendiği öz kaynaklarla eğitmiş; örf, âdet ve normların uygulanması üzerinde titizlikle durmuş; toplumsal uyumun devamı yolunda önemli fonksiyonlar icra etmiştir. Bu ise ilk elden, Ahiliğin gerek kendi içinde gerekse toplumda bir sosyal kontrol aracı olduğunu göstermiştir.
Anadolu’da Ahiliğin kurucusu Ahi Evran Veli, 1171 yılında İran'ın Batı Azerbaycan bölgesinde bulunan Hoy kasabasında dünyaya gelir.
Çocukluğu ve ilk eğitim dönemi Azerbaycan'da geçen Ahi Evran, Horasan ve Maveraünnehir'de büyük üstatlardan ders alır.
Ahi Evran, bir hac yolculuğu esnasında Şeyh Evhadüddin Kirmani ile tanışarak ilmî yönden ondan istifade eder. Bağdat'ın İslam dünyasının büyük sanat ve ilim merkezi olması, Ahi Evran'ın çok yönlü yetişmesinde etkili olur ve burada Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah'ın kurduğu fütüvvet teşkilatını tanır.
13. yüzyıl başlarında Muhyiddin Arabi ve hocası Evhadüddin Kirmani ile Anadolu'ya gelen Ahi Evran, Kirmani'nin kızı Fatma Bacı ile evlenir.
Nasır Lidinillah'ın kurduğu fütüvvet teşkilatına katılan Ahi Evran, bu teşkilatın da etkileriyle Anadolu esnaf ve sanatkârlarının örgütlenmesi için gayretlerini artırır.
Esnafa İslamiyet'i anlatır. Ahi Evran Kayseri'de deri işleme atölyesi (debbağ) kurar ve burada o dönem Moğol istilasına karşı Kayseri'yi savunan Ahileri teşkilatlandırır.
Bir dönem Konya ve Denizli'de yaşayan Ahi Evran, 1206 yılında o zamanki ismi "Gülşehri" olan Kırşehir'e gelir.
İş ve aş verdiği Türkmenlerin tekke ve zaviyelerde iyi bir Müslüman ve vasıflı bir meslek sahibi üretici insan olmaları için kafa yorar.
Ahi Evran'ın eşi Fatma Bacı da kadınları teşkilatlandırarak "Bacıyan-ı Rum" teşkilatını oluşturur.
Aynı dönemde Kırşehir yöresinde yaşayan ve bir Ahi önderi olan Şeyh Edabili'nin Eskişehir ve Bilecik yöresine gitmesine katkı sağlayan Ahi Evran Veli, Osmanlı Devleti'nin temellerinin atılmasına katkı yapar.
Ahi Evran, 32 çeşit esnafı eğitim, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, dinî ve ahlaki değerlerle teşkilatlandırarak zamanla Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında sanatını icra eden bütün esnaflara yayılacak Ahilik sisteminin temellerini atar.
Kesin olmamakla birlikte Moğollara karşı mücadele ederken 1261 yılında 93 yaşında şehit edilen Ahi Evran'ın türbesi Kırşehir'de, kendi adını taşıyan caminin içinde bulunuyor.
"Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir." sözleri dilden dile dolaşan Ahi Evran'ın 20 kadar telif ve tercüme eseri buluyor.
Türk-İslam kültürüne has bir teşkilat olan Ahilikteki hiyerarşik yapıda sırasıyla yiğitler, yamaklar, çıraklar, kalfalar, ustalar ve Ahiler bulunuyor. Ahiler ise halifeler, şeyhler ve şeyhülmeşayihler olarak temsil ediliyor. Şeyhlik makamındakilerin Ahi Fütüvvetnameleri’nde belirtilen ahlak, sanat ve meslekle ilgili 740 emredici maddeyi bilmeleri ve yaşamaları gerekiyor. Öğrenci konumunda olanlardan ise bunların 124 maddesini bilmeleri ve uygulamaları isteniyor.
Yardımlaşma bilinci de ahilikte hat safhaya ulaşır.
Ahilik müessesesinde yapılan maddi yardımları karşılamak amacıyla orta sandıkları bulunur, yapılacak hayırların gideri buradan karşılanırdı.
Bir meslek sahibiyken sonradan engelli olan üyeleri için, tedavi giderlerinin karşılanması, evinin ihtiyaçlarının giderilmesi, kişinin eğitimi ile farklı alanlara yönlendirilmesi çalışmaları sunulurdu.
Ahi ustasının yaşlandıktan sonra üzerine kayıtlı dükkânı yoksa emektar ustanın her türlü giderleri de orta sandığından karşılanırdı.
Bununla vefa bilinci aşılanır, ustalar unutulmazdı
Medrese tahsilinde bulunacak fakir öğrencilere eğitimi süresince maddi destek sağlanırdı.
Gelin olacak yetim kızlarımız için çeyiz yardımı yaparak insanları mutlu etmeyi kendisine düstur edinen ahilik kurumu,
Konaklarda çalışan hizmetçi kızların mahcup olmaması için evde kırdığı eşyaların parasını karşılamak için bile yardım vakıfları kurmuştur.
Doç. Dr. Necdet GÖK Hocamızın çalışmalarında Osmanlı padişahlarının bile bir meslek sahibi olduğunu; Osman Bey, Orhan Bey ve 1. Murad’ın şet kuşanarak bir ahi ustası hâline geldiğini görmekteyiz. Fatih döneminden sonra kurumsallaşmasını kaybetmeye başlayan ahi teşkilatı, Osmanlı devletinin sonlarına doğru eski önemini yitirmiştir.
Günümüzde sempozyumlarla, panellerle, canlandırmaya çalıştığımız ahi geleneği, birçok gönle dokunmuş, insana değer vermiş, kılı kırk yararcasına kul hakkı hassasiyetini yüreğinde hisseden esnaf teşkilatının temellerini atmıştır.
Necdet Gök Hocamızın ifadelerine göre; “Ahilik, amaç ve kapsamı daraltılan Mevlevilik, cami, medrese, mümin, cemaat vs. diğer kavram ve kurumlarda olduğu gibi sadece basit bir “esnaf örgütlenmesi” gibi tanıtılmış, kitlelerin o şekilde algılanması sağlanmıştır. En basitinden ahilik sadece bir esnaf örgütü olmuş olsaydı, zenaat ve ticarete hâkim, şehir kültürüne sahip gayr-i müslim yerli unsurların, -mimari de olduğu gibi- ahilik üzerinde de belirgin bir etkisini gözlemlememiz gerekirdi. Nitekim esnaf teşkilatının gedik veya lonca haline dönüştüğü 16.yüzyıldan itibaren bu etkiyi, devletin resmi kayıtları olan Osmanlı Arşiv belgelerinde net bir biçimde görebiliyoruz.14.Yüzyılda, Orhan Bey zamanında Anadolu’yu baştan başa, sadece ahi dergâhlarında misafir kalarak dolaşan ve ahiler hakkında çok önemli bilgiler veren İbn Battuta’nın notlarına göre; Bir ahi hem sanatkâr, hem zanaatkâr, gerektiğinde muhafız ve savaşçı, hem de çevresini aydınlatan bir filozof ve mükemmel bir idarecidir. Aynı zamanda bir mutasavvıftır. Klasik dönemde ahilik, bir tarikat adabı içinde, dünya ve ahiret dengesini kurma ve koruma mesleğidir. Güzel ahlak, insanla birlikte tüm yaratıklara saygı, doğruluk, kardeşlik, yardımseverlik kısaca bütün insani ve ahlak-ı hamide denilen meziyetlerin oluşturduğu bir temel üzerine oturtulmuş, “erdemliler okulu” dur.”
KAYNAKÇA:
- Bayram, Mikail. Ahi Evren ve Ahi Teşkilâtı’nın Kuruluşu. Konya: Damla Matbaacılık, 1991.
- Durak, İbrahim ve Yücel, Atilla. “Ahiliği Sosyo-Ekonomik Etkileri ve Günümüze Yansımaları.” Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, No:15, 2010.