Halife Me’mun’un başlattığı mihne sürecinde Halk-ül Kur’an” baskıları, onun ölümü ile bitmedi. Halife Mu’tasım (218-227 döneminde de devam etti.

Bu dönemde üzerine baskının yoğunlaştığı kişi İmam A. İbn Hanbel oldu. On dört ay hapishanede kalan Hanbel, Pırangaya vurulmuş halde üç gün sorgulanarak “Kur’an-ın mahlûk olduğu” görüşünü itirafa zorlanmıştır. Daha sonra Halifenin huzurunda yapılan sorgulamalarda bayılana kadar işkenceye devam edilmiştir. (İbn Cezvi Muntazam, 43-44)

Vasık dönemi (227-232) baskının yeniden yaygınlaştığı dönem olmuştur. Bu dönem de A. İbn Hanbel sürgüne tabi tutulmuş, diğer hadisçilere baskı yapılmaya başlanmıştır.

Hammad (229)- el Büveyti (231)- el Huzai (231) hadisçiler, Mısır da sorgulanmış ve hapsedilmişlerdir. Yine fakihler, müezzinler, muallimler hapsedilmişler ve birçoğu hapsane de ölmüştür.

En acıklı olanı ise, A. İbn Nasr el Huzai’nin ölüm şeklidir. Tarihçilere göre bu kişi iç ayaklanmaya kalkıştı iddiası ile bizzat Halife tarafından başı kesilmiş ve Bağdat’ın doğusunda, batısın da teşhir edilmiştir.

Direncin zaferi:

 Halife Mütevekkil (232-247) devletin din politikasını değiştirerek, yaklaşık on altı sene süren mihneye son vermiş ve A. İbn Hanbel’e ve diğerlerine iadeyi itibar yapmıştır. Halife zamanın hadisçilerini toplayarak taltif etmiş ve Mutezileye, Cehmiye’ye karşı cevap olacak Rüyet konusunu işleyen hadisleri rivayet etmelerini istemiştir.

Tarihçi İbn İshak’ın (273) bildirdiğine göre Halife Mütevekkil’in yumuşama polikasına karşılık A. İbn Hanbel, Otoriteye bağlılığı bildiren yirmi beş tane hadis, Halifeye güvence olarak vermiştir. Yine İmam A. İbn Hanbel, siyasi yönetime karşı tavır almayı teşvik eden hadisleri kendi kitabı olan müsned’den çıkarmıştır.

Yolların ayrılışı:

Mihne olayı böylece kapanmıştır ama hadisçiler kendi aralarında birbirine düşmüş ve ayrılmalar baş göstermiştir. A. İbn Hanbel ve onun yolunda gidenler, yani Kur’an mahlûk değildir diyenler, karşı taraftakilere yani Kur’an mahlûktur diyenlere baskı ve dışlama yaparak onları bidat ehli hatta küfür ehli saymaya başlamışlardır.

Ahmet İbn Hanbeli’n cenazesinde taraftarlarının karşı tarafa lanet yağdırmaları ve İmamı Ahmet öldü, dünya zindan oldu” diye mersiye okumaları bu kavganın ne kadar ileri noktaya taşındığını gösteriyordu. A. İbn Hanbel, sağlığında İmamı Buhari hakkında “Onun gibi biri çıkmamıştır” demesine rağmen İbn Hanbel taraftarları bizim gibi düşünmüyor diye tüm zamanların en büyük muhaddisi Buhari’yi Nisabur’dan kovmuşlardır.

Buhari’nin başına gelenler:

Nisabur’a gelişinde 30 bin kişilik bir kalabalıkla karşılanan İmam Buhari’ye “Kur’an’ın mahlûk olup-olmadığı sorulur: Cevaben, “İnsanların telaffuzu kulların filidir. Kulların fili de elbette ki yaratılmıştır” deyince sevgiyle karşılayıp, dinlemeye gelenler Buhari’yi protesto ederek oradan ayrılmışlardır.

Kur’an’ın mahluk olduğunu söyleyen bir kimsenin imandan çıkıp küfre düşeceğini, karısının boş olacağını, tövbeye davet edileceğini, tövbe etmemesi halinde boynunun vurulacağını, mal ve mülkünün Müslümanlar arasında ganimet olarak dağıtılacağını, cenazesinin Müslüman mezarlığına gömülmeyeceğini savuna ünlü hadis alimi Zühli. Buhari’nin dediği gibi “kulların lafızlarının yaratılmış olduğunu söylemenin veya bu konuda tevakkuf etmenin, bir nevi küfre benzeyeceğini, bu görüş sahibinin bid’atçi olup kendisiyle asla bir mecliste oturulamayacağını ve konuşulamayacağını” belirtmiş; bundan sonra her kim Buhari’nin yanına giderse, onun da töhmet altına alınması gerektiğini cemaatine bildirmiştir. Bununla da yetinmeyerek Buhari’nin derhal Nisabur’u terk etmesini istemiştir.

Muhammed İbn Yahya, birçok bölgeye mektup yazarak Buhari aleyhine kampanya başlatmıştır. Yine Buhara Emiri Halit İbn Ahmed’e ( 269) mektup yazmış ve böylece Buhara da kalmasına da müsaade etmemişlerdir. Oradan ayrılıp Semerkad’a gitmek istemiş fakat şehir halkı ikiye bölünmüş aralarında şiddetli çarpışmalar olmuştur.

Sünnet muhalifi olarak damgalanan Buhari’ye dünya dar edilmiş, gidecek, başını sokacak bir yer bulamamış ve Semerkant’ı terk ederken yolda hastalanmış ve vefat etmiştir.