Bir evvelki yazıda da belirttiğim gibi 12 Eylül darbesinden sonra eski yargılamalarda yeniden başladı. Yeni tutuklanan ve yargılananlar o kadar çoğaldı ki nerede ise Türkiye nüfusunun üçte biri tutuklu veya tutuksuz yargılanır hale geldi. Türkiye sanki toptan açık cezaevine dönmüştü. Tabi bizde Sivas olaylarından daha evvel yargılanmış ve tahliye olmuştuk ama artık yeniden tutuklanıp yargılanmamız kaçınılmaz görünüyordu.

Sivas olayları dosyasına sanıkları çoğaltmak için ülkücü memurlar derneği üyesi 74 kişiyi de ilave ettiler, böylece Sivas olayları dosyası 300 kişiyi geçti. Her an mahkemeye çağrılacakmışız gibi beklemekteyiz. Bu halde iken bir Cuma günü sabah dokuzda evden çıktım, çarşıda rastladığım bir arkadaş radyo haberlerini dinledin mi” diye sordu. Yok dinlemedim ne oldu ki, dedim ama sen bir haberleri dinle dedi” ayrıldı.

Cuma’dan önce saat başı haberlerini dinlemek için bir esnaf arkadaşın iş yerine girdim, haberleri dinledim ama dikkat çeken bir şey söylemediler. Cuma’yı kıldıktan hemen sonra dışarı çıktım, yine bir dükkâna girip saat bir haberlerini dinledim ama yine bizi ilgilendiren bir haber duymadım. Çarşıda gezerken başka bir arkadaşa rastladım, “haberleri dinledin mi” diye sordu. Israr ettim ama haberler de ne dendiğini anlayamadım. Korku ve merak arasında ikindiye yakın eve gittim. Biraz oturduktan sonra ikindi namazına kalktım, tam namazda iken yan odada açık olan küçük Grundik radyo haber vermeye başladı. Haberler de Sivas olaylarından bahsediliyor, kaç kişi hakkında ne kadar ceza isteniyor o söylendikten sonra on dört kişiye idam istendiğini ve bunlardan dördünün ismini açıklıyordu. Birinci sırada Merhum Genel Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu, ikinci sırada o zaman ki ocak Başkanımız Doğan Ürgüp, üçüncü sırada Ali baba mahalle ocak Başkanı olarak Bekir Çöl, yani ben ve dördüncü olarak ta o zamanlar Altuntabak mahallesi ocak Başkanı olan Doğan Örül’ün isimleri söyleniyordu.

Bu haberleri ben duyduğum gibi aynı odada bulunan Hanım ve çocuklarım da duydu. Korkmayın, bizim idamlık suçumuz yok” felan diye teselli etsem de müthiş korkuya kapıldılar. Akşam sekizde daha teferruatlı olarak tek kanal olan TRT birden genişçe kimin hakkında ne ceza isteniyor haber verdiler. Annem, çocuklar, akrabalar benim için ağlamaya başladılar. Tabi bu durumdan biz de korktuk, ne yapmalıyız diye düşünmeye başladık.

Ertesi gün çarşıya çıktım, rastladığım kimi arkadaş sözde şaka yapıyor, kaç metre ip gerekir seni asmak için diyerek boynumu ölçüyor. Bazıları da teselli vermek için “korkma bu kadar insanı asacak değiller ya” diyorlar. O günlerde, Askeri hâkimlikten emekli olup Avukatlığa başlayan Ahmet Turan Soğancıoğlu memleketi Hafik’e geliyor. İki tane yeğeni Halil ve Ömer Soğancıoğlu ile beraber yargılandığım için hemen Hafik’e gittim ve Sayın Avukata idamla yargılandığımızı, ne yapmamız gerektiğini sordum. “Korkma delikanlı, idam edecekleri bir suçluyu dışarıda bırakmazlar” dedi. Biraz içim rahatladı ama endişem devam ediyor. Bir ara Hapur sınır kapısında gümrük muhafaza memuru olan arkadaşımın yardımı ile Irak’a veya Suriye ye kaçmayı düşündüm fakat sonum ne olacak, dört tane çocuğumu evimi ailemi, anne-babamı nasıl bırakacağım, bir daha buraya dönebilecek miyim? Bu sorulara cevap veremedim ve savunma yapmaya karar verdim.

Bir senelik tutukluluğumda birkaç defa mahkemeye çıkmış, suçsuzluğumu ispat edecek bazı delilleri ortaya koyabilmiştim. Bir de askerde geçen bir hatıram da birkaç tane çavuş arkadaşla beraber akşam dersinde radyo dinlerken yakalanmıştık. Her Bataryadan bir iki çavuş vardı. Diğerlerinin asteğmenleri yakaladıkları çavuşları götürdüler, Erzurum’un soğuğunda M. Kemal’in büstü önün de iki saat nöbet tutturdular. Ancak bizim asteğmen beni götürmedi. Diğerleri itiraz ederek “bu çavuşu niye cezalandır mı yorsun, o da diğerleriyle yakalandı” dediler. Bizim asteğmen bana ömür boyu kendime güvenmemi sağlayacak bir cevap vererek dedi ki: “Şimdi Bekir Çöl’ü götürürsek, bizi suçlu çıkarır, kendi suçsuz olur, iyisi mi onu karıştırmayalım” dedi.

Hakikaten başıma bir iş gelse, kendimi savunabilir miyim diye sorguluyordum. İşte bu durum da benim için bir fırsat oldu. Aynı suçtan yargılanan bir kaç arkadaş ile ve rahmetli kardeşim Mustafa Kartalcı ile Erzurum'dan Sivas'a gelen Avukat Bahattin Ceylan’ın yanına gittik ve kişi başına 5000 liraya anlaştık. Peşin olarak 1500 lirasını hemen vermemiz lazım ama paramız yok. Kartalcı, Ülkücü memurlar derneğinin felan Başkanda parası var, gidip ondan alalım dedi. Gittik istedik ama herkes kendi başından korkuyor, oradan para alamadık. Ben çaresiz mahalleye açtığım kitaplığın yeni aldığım masa ve sandalyelerini sattım, biraz da eşten dosttan yardım aldım, böylece Avukatın ilk taksitini verdik.