318—“Muaz bin Cebel’in hadisinde, Allah Resulünün: Muhakkak ki kıyamet gününde, her kes her şeyden hesaba çekilecektir. Hatta gözünde ki sürmeden bile. Parmaklarıyla ufalttığı çamur kırıntılarından, arkadaşının elbisesini ellemesinden bile kendisine hesap sorulacaktır.”

Hadis diye İmamı Gazalinin İhya’sına bu söz de Iraki tarafından yapılan araştırma ile hadis kitaplarında aslı bulunmamıştır.
319—“Rasulüllah buyurdu: Allah’a nisbeten ve O’nun azametine kıyasen, bütün insanlara develer gibi bakmadıkça, hiçbir kul imanın hakikatine varamaz. Sonra bu kul nefsine döner. Onu hakirin en hakiri olarak görür.”

Iraki’nin tespitine göre bu söz de hadi olmadığı söylenmiştir.
İmamı Gazali, İhya kitabının “Allah sevgisini takviye eden sebepler” bölümünde Güneşin büyüklüğü, güneşin içinde bulunduğu göğün güneşe nispetle büyüklüğü, içinde bulunduğu feleke göre güneşin küçüklüğü ve Denizlere nispetle Kürre-i arzın küçüklüğünü göstermek için şöyle bir misal gösteriyor:

Nitekim Resulüllah şöyle buyurdu:
320—“Kürre-i arzın denizde ki yeri, bir ağılın yeryüzündeki yeri kadardır.”

İmamı Gazali, bu sözü hadis diye yazdıktan sonra bahsine şöyle devam ediyor: “Bu yazılanların doğruluğu müşahede ve deneme ile bilinmiştir.” Şimdi bugünün ilmi ile karşılaştırdığımız da hadisten elde edilen manaya doğru demek mümkün değil. Bu sözü hadis kabul etmek, peygamber yanlış bilgi verdi demek olur. İyi ki İmam Iraki, bu sözün hadis kitaplarında bulunmadığını bildirmiş de gerçek ortaya çıkmış oluyor.

Resulüllah şöyle buyurdu:
321—“Allah’a nispeten ve O’nun azametine kıyasen bütün inananlara develer gibi bakmadıkça, hiçbir kul imanın hakikatine varamaz. Sonra bu kul nefsine döner, onu hakirin en hakiri olarak görür.”

İmam Iraki’nin Merfu bir hadiste aslını görmedim dediği ve manasından bir şey anlaşılmayan bir sözü İhyanın 12. Söz Sıdkın hakikati, manası ve dereceleri” bahsini anlatırken bu sözü hadis diye yazmıştır.

322—“Kul için her gün ve her gecede, birbirine sırt vermiş yirmi dört hazine yayılır. O yirmi dört hazineden birisi kul için açılır. Kul onu o saate işlemiş olduğu hayırlarından nur dolu olarak müşahede eder. Dolayısıyla Cebbar olan padişahın nezdinde vesilesi bulunan o nurların görünmesiyle müjdelenir, sevinir ve feraha kavuşur. Öyle bir şekilde sevinir ki, eğer sevgisi cehennem ehline tevzi edilse, onlar ateş yakışını hissettikleri halde o sevgi, onları adeta sarhoşa çevirir. O kul için ikinci bir hazinenin kapısı açılır. Onu simsiyah, kapkaranlık ve leş kokan bir şekilde görür. O hazinenin karanlığı onu kapsar. O da Allah’a içinde isyan ettiği saattir. Binaenaleyh dolayısıyla onu öyle bir korku sarar ki, eğer o korku, cennet ehline taksim edilirse, cennetin nimetlerini onlara zehir, zakkum yapacaktır. Ona boş olan içinde, içinde ne sevindirici ne de korkutucu her hangi bir şey bulunmayan diğer bir hazinenin kapısı açılır. O da içinde yatmış olduğu veya gaflete daldığı veya dünyanın mubah olan nesnelerinden her hangi birisiyle meşgul olduğu saattir. Binanaleyh onun boş olmasından üzüntü duyar. Bunun zararından ona öyle bir üzüntü isabet eder ki, tıpkı büyük kara ve büyük sermayeyi elde etmeye gücü yettiği halde ihmal eden ve elden kaçıran bir kimseye isabet eden üzüntü gibidir. Bunun ne büyük bir üzüntü ve ne büyük bir zarar sana yeterde artar. İşte böylece, hayatı boyunca vakitlerini hazineleri kendisine arz olunur.”

Iraki, hadisin aslına rastlanmadığını kaydediyor. İyi ki, İmam Iraki bu kadar uzun ve çelpeşik söz yığınını hadis değil diye tespit etmiş de Peygamber Efendimizi bu kadar büyük bir iftiradan kurtarmış. Mümkün olsa da bu kadar uzun bir sözü bir kişi bir duyma ile ezberleyebilir mi? Pek de mümkün değil ama haydi ezberledi, diyelim. Senelerce ezberinde saklayıp o da bir başkasına, o da bir başkasına ezberleterek arada tam iki yüz sene geçecek, birisi alıp bir defterin köşesine yazacak ve bunlardan 300 sene sonra gelen İmamı Gazali bu uzunca sözü hadis diye kitabına kaydedecek.