Ramazan ayı Kur'an ayı, yardımlaşma ayı, oruç ayı.

            Geldi geçti.

            Kadir gecesi yaklaştı.

            O gece ki bin aydan daha hayırlı bir gece.

            Zira o gece değerini Kur'an'dan alıyor.

            O gece inen Kur'an o geceyi, o günleri ve o ayları değerli ve mübarek kılmış.

            Kur'an kime dokunmuşsa onu değerli ve mübarek kılmış.

            Dün bedevi olan bir topluluk Kur'an'ın dokunuşu ile medeni olmuşlar. Dünün eşkiyalaları Kur'an'ın dokunuşu ile evliyalaşan, sevgili ve en değerli kullar olmuşlar.

            Kur'an indiği beldeyi, indiği geceyi mübarek, şerefli ve mukaddes kılıyorsa bir insanın yüreğine vahyin düştüğü bir anı düşünün bir hele!.

            Düşünün!..

            İnsana gerçekten iyi geliyor düşünmek.

            Zira bir anlık düşünmekle fabrika ayarlarına yeniden dönebilir ve aklınızı, ruhunuzu ve benliğinizi formatlayabilirsiniz.

            Peki.

            Vahiy bizim yüreğimize neden inmiyor, vahiyle aramızda ki bağları neden bir türlü kuvvetlendiremiyoruz dersiniz?

            Kur'an'da Tin Suresi ilk 4 ayetinde Hz. Süleyman mabedinin inşa edildiği mekanın ismi zeytin dağı olarak adlandırılırken Hz. İbrahim(as)'de orada vahiy aldığı belirtilmiştir. 

            Ve yine Taha Suresi 12. Ayetinde Hz. Musa(as)’nın vahiy aldığı yer olan Sina dağı kutsanmış mukaddes vadiler olarak zikredilmiştir.

            Ali İmran Suresi. 96. ayette zikredildiği gibi:

            Zira insanlık için inşa edilen ilk mabet, Bekke'deki bereketli ve bütün toplumlar için hidayet merkezi olan mabet idi.” 

            Rasulullah(sav)'ın vahiy aldığı belde. Emin belde...

            Vahiy indiği toprağı, coğrafyayı, dağı bile mübarek, mukaddes, değerli ve emin kılabiliyorsa!..

            Ey insan!

            Vahiy senin yüreğine inerse sen de mübarek, mukaddes, değerli ve  emin kılınabilirsin!..

            İmam Maturidi derki;

            "Düşünmemeyi telkin eden her his şeytan işidir!”

            Zira düşünmek farzdır.

             Halbuki düşünmek, sırf düşünmemek için kendimizi kaptırdığımız onca şeyden daha kolay, daha keyifli, daha faydalı, daha ucuz ve hatta bedavadır!

            “Sadece bildiğiniz kelime ve kavramlar üzerine arada bir düşünmek, zihninizi ve hayatınızı acayip bir şekilde değiştirebiliyor!... Böyle fırsatları kaçırmayın!"  diyor Prof. Dr. Sinan CANAN

            Sonucunda bunca bunca güzellik varken neden gerçeklerle yüzleşmekten kendimizi alıyoruz?

            Biliyor muydunuz şu gerçeği?

            Kur'an bir bilim ve teknoloji kitabı değildir. Kur'an, insanın insan olması için inmiş bir rehberdir ve bu rehberin her yerinde de 'akıl' ve 'araştırma' önerilir.  Ama biz her nasılsa Kur'an'a bakarak bunu göremeyecek kadar körleşmişiz!..

            Kur'an'a biz ne zaman kulak verdikte o bizleri çıkmaz sokaklara sürükledi, tüm kapıları yüzümüze kapadı?

            Varmı böyle bir olumsuz bir örnek.

            Bulamazsınız. Bulma ihtimaliniz sıfırdır.

            Zira Allah(cc) ne buyuruyor?

            “Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer Allah(ın davasın)a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve adımlarınızı sağlamlaştırır / ayaklarınızı sabit tutar.” Muhammed Sur, 47/7

            Ayetler bugün bize hitap etmiyecekte kime hitap edecek, bizi bugün diriltmeyecekte ne zaman diriltecek?

            Sanalda bir yoruma denk gelmiştim.

            “Bugün hiç haber dinlemedim ve siyasilere maruz kalmadım!”

           Nasıl bir bilgi kirliliğine maruz kalmışsak gerisini siz düşünün.

            Siyasette yalan, icarette yalan, dostluklar yalan.
            Yalan... yalan... yalan..
            Çürümüşlük, kokuşmuşluk, samimiyetsizlik...hayatı esir almışsa, kim yeniden doğrularla doğrulacak ve yalanın ne denli büyük bir tehlike olduğunu yeni yetme çocuklara, gençlere anlatacak!..

            Böylesi bir toplum bugün Kur'an'ın sağaltıcı ve diriltici soluğu karşısında nefes alamıyorsa ne zaman alacak ki?

            Bir ramazan daha geldi geçti dostlar!

            Kur'an'ın hayatımızda yer bulmadığı günler de oruç tutsak bile sadece bedenen aç kaldığımızı bilelim.

            Bu oruçlu günler bizleri kitaba, Allah'a, peygambere, fakir fukaraya, yetim öksüze, yolda  ve darda kalmışa  götürmeli , tevhidi bilincimizi geliştirmeli, vahdet söylemlerini çoğaltmalı ve kardeşlik bağlarını daha da kuvvetlendirmelidir.

            Düşünmek farzdır!.

            Akletmek Kur'an'da bir çok kez zikredilir.

            Unutma kardeşim!
            Bir yandan “Tut beni ey oruç!” diyerek gece gündüz dua ederken diğer yandan da Kur'an'sız ve Resul'süz bir hayat sürerek aklımızı, ruhumuzu ve benliğimizi kirletemeyiz!

            Bir yandan “Tut beni ey oruç!” diyerek gece gündüz dua edeceğiz diğer yandan da Kur'an ve Resul ahlakı ile ahlaklanarak aklımızı, ruhumuzu ve benliğimizi her türlü pisliklerden arındıracağız.

            Bunun yolu da aklımıza, ruhumuza ve benliğimize Kur'an'la/vahiyle abdest aldırmaktan geçer!.

            "Tut beni ey oruç!" diye gece gündüz yalvaran kardeşim!

            Müslümanlar arasında vahdeti öncelemeyip, kendi peşine gittiğin fanileri kutsayarak Kur'an'la bağını kuvvetli kılanları sapıklıkla suçluyorsan ve mezhepcilik fitnesi yayarak, kardeşlik hak ve hukukunu ihlal ediyorsan o oruç seni tutmaz bilesin!..

            "Tut beni ey oruç!" diye gece gündüz yalvarıp yakaran kardeşim!
            Kur'an'ın indiği bu ayda Kur'an'ı sadece ölülere okuyup, geçmiş ruhlara bağışlayıp kendi ruhunu diriltmek/zinde kılmak için okumuyorsan, hayatını onun anlamıyla anlamlı hale getirmiyorsan ve hatta "Kur'an'ı biz kimiz ki anlayalım onu ancak ilim erbabı / veli kullar anlar!" madraballarına aldanıp kirli raflara mahkum ediyorsan o oruç seni tutmaz kardeşim bilesin!..