Bir engellinin duyguları ve yaşadığı sorunlar içinde bulunduğu sosyal koşullara, engellilikle karşılaştığı yaşa, bir işte çalışıp çalışmadığına, eğitim alıp almadığına, kişilik özelliklerine, ailesinin ve çevresinin tutum ve davranışlarına göre değişir. Doğuştan engelli olanlar bu durumu daha kolay ve daha problemsiz kabullenirler. Ancak sonradan engelli olanlar ise, engellilik durumunu kabullenme konusunda ciddi sorunlar yaşayabilirler.
    Herhangi bir kayıp insan üzerinde nasıl olumsuz bir etki yaparsa, organ kaybının da farklı düzeylerde etkileri görülür. Ancak organ kaybı kesinlikle bir kişilik kaybı değildir. Bu nedenle bir insan çevresindeki diğer insanlar tarafından  engelli değilken nasıl değerlendiriliyorsa engelli olduktan sonra da aynı şekilde değerlendirilmelidir.
    Sonradan engelli hale gelmiş olan insanda önceleri bir inkar ve kaçış duygusu başlar. Engelli oluşunu kolay kolay kabullenemez. Örneğin bir görme engelli Hareketlerinde bir süre görüyormuş gibi davranmaya çalışır.  Görme Kaybının yarattığı koşullara uyum göstermeye çalışmak yerine ondan kurtulma çarelerini arar. ve tekrar görebilme ümidiyle doktordan doktora koşuşturur. Bu tür duyguların kısa sürede  değişmesi beklenmemelidir. Sonradan engelli olması nedeniyle yaşanan bunalımların atlatılması için makul bir sürenin geçmesi gerekir. Yeni duruma alışma ve uyum sağlama süresi ailenin, arkadaşların, doktor, psikolog ve diğer başvurulan uzmanların doğru ve olumlu tutumlarıyla kısalabilir. 
    Sonradan engelli olan bazı kişilerde ve ailelerinde, ilk başlarda bu duruma neden olan bir suçlu arama düşüncesi egemen olur. Örneğin, zamanında doktora baş vurmamak, kendini yeterince korumamak gibi nedenler üzerinde uzun uzun tartışmalar ve değerlendirmeler yapılır. Sonradan engellilikle karşılaşan insanlarda, öfke, depresyon, hayata küsme, içine kapanma, büyük üzüntülere kapılma, yaşadığı Duruma isyan etme, geleceğe karamsar bir gözle bakma, korku, ümitsizlik, çaresizlik, soyutlanma gibi duygular oluşur. Kendine olan özgüvenini kaybeder.  Bu süreçte ailenin ve arkadaşlarının onu yalnız bırakmaması, ona eskisinden farklı bir kişiliğe sahipmiş gibi davranmaması gerekir. “Üzüntüler paylaşıldıkça hafifler” ilkesinden hareketle  Duyguların sürekli içe atılmaması da önemlidir. Çünkü, duygular başkalarıyla paylaşıldıkça, insan deşarj olacağı için sorunlar ve üzüntülerin yarattığı sitres de hafifleyecektir. 
   Engelli bir insanın topluma uyumlu ve başarılı diğer engelli insanlarla tanışıp konuşması çok çok yararlı olacaktır. Engelli olması nedeniyle, bunalım geçiren insan, kendisinden başka engellilerin de bulunduğunu ve bir çok şeyi kendi başlarına yapabildiklerini, yaşadıkları birçok sorunu çözebildiklerini, içindeki umutsuzluk ve karamsarlık hafiflemeye, giderek yok olmaya başlayacak,  kendine güveni artacak, engelliliğini daha kolay kabullenecektir.
Engelli bir insan başkalarına bağımlı olmaktan kurtuldukça,, sosyal ve ekonomik yeterliliğini kazandıkça engelliliğin olumsuz sonuçlarından daha az etkilenir .
     Örneğin, sonradan görme engelli olan bir kişinin koşullara daha kolay uyum sağlayabilmesi için, çevresindeki insanlar, en basit şeylerden en karmaşık şeylerin yapılmasına kadar her konuda ona cesaret vermeli, ona karşı hoşgörülü ve güler yüzlü davranmalıdır.
     Sonradan görme kaybı olan bir kişi belli bir süre en iyi bildiği yerlerde bile hareket etmekten korkar, Kapılar, merdivenler, küçük tümsekler, çukurlar onun gözünde büyür ve tek başına yürümeğe cesaret edemez. Ancak, zamanla, diğer duyularını nasıl kullanacağını gerek deneme yanılma yoluyla gerekse uzmanların yardımıyla öğrenmeğe başladığında özgüven duygusu gelişmeye başlar.. 
     Sorunların otomatik olarak kendiliğinden çözülmesi beklenmemelidir. Bu nedenle, görme engelli bir kişiye dokunma yoluyla nesneleri nasıl tanıyabileceği, işitme yoluyla çevredeki seslerden nasıl yararlanabileceği, gideceği yönü nasıl belirleyebileceği, yolda yürürken hangi işaretlerden nasıl yararlanabileceği konusunda deneyimli kişiler tarafından uygulamalı eğitimler verilmelidir.
    Yeni görme kaybına uğramış bir kişinin ev içerisinde dolaşırken sağa, sola çarparak canını acıtmasını ve öfkelenmesini önlemek üzere, eşyaların uygun biçimde düzenlenmesi, kapıların yarım açık bırakılmaması, habersizce orta yere sandalye, sehba gibi eşyaların konmaması gibi hususlara dikkat etmek gerekir. Eğer eşyaların yerlerinde zorunlu bir değişiklik yapmak gerekiyorsa, mutlaka yapılan bu değişiklik hakkında önceden bilgi verilmelidir. bir yere çarptığında, birşey döktüğünde kendine güvenini kaybetmemesi için olayı büyütmemek, şakayla, espiriyle geçiştirmek yararlı olacaktır.
 Yeni görme engelli olmuş bir kişinin kendi başına yürümeye alışıncaya kadar gören kişilerin koluna girerek yürümesi yararlıdır. Ancak bu sürenin çok da uzun olmaması gerekir. En kısa sürede, baston kullanarak kendi başına yürümeyi öğrenmesi teşfik edilmelidir.
Bunalımlı dönemi atlatmasında sosyal ve kültürel etkinliklere katılmasının da önemli rolü vardır. Bu gibi etkinliklerde görev alması, kendi yeteneklerine uygun çalışmalar sergilemesi onun yeni durumunu kabullenmesini kolaylaştıracaktır.
     Eğer engellilik onun eski mesleğini sürdürmesini olanaksız kılıyorsa, yaş durumu da müsait olduğu takdirde yeteneklerine uygun yeni bir mesleki eğitim alması için engellilere yönelik bir rehabilitasyon merkezine baş vurulmalı veya özel kurslarla takviye edilmelidir.
Ailenin sorunlar karşısında büyük bir panik içerisine girmesi, sürekli olarak her yerde, her konuştuğu insana üzüntü ve sıkıntılarını dile getirmesi doğru değildir. Önemli olan bundan sonra yapılması gerekenlerin araştırılarak sorunların çözüme kavuşturulmasıdır. Örneğin, görme, işitme veya hareket kaybına uğrayan kişinin, okuldaysa eğitimini, çalışıyorsa mesleğini nasıl sürdürebileceği, eskiden yaptığı işleri şimdi nasıl yapabileceği gibi hususların araştırılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır.. Bunun için konuyu bilen uzmanlara danışılmalı ve onlarla işbirliği yapılmalıdır.