İlişkilerimizde karşımızdaki kişiyi ne kadar tanıyoruz, ne kadar kendi olarak görüp ona göre beklentiye giriyoruz? Hiç düşündünüz mü; karşımızdakini olduğu gibi, sergilediği davranışlara göre mi değerlendiriyoruz yoksa kendimizin ona yüklediği, o’na yakıştırdığı ( kendi kafamızda oluşturduğumuza göre), o’nda görmek istediği davranışlarla mı değerlendiriyoruz?
Evet, genelde karşımızdakini kendi görmek istediğimiz davranışlara sahipmiş gibi değerlendiriyoruz. Bir profil oluşturuyoruz ona göre ona uygun davranışlar bekliyoruz. Aslında gerçek O’nu değil kafamızda oluşturduğumuz O’nu görmeyi istiyoruz.
Sonrasında bu yüklediğimiz, görmek istediğimiz davranışları göremediğimizde kocaman bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. Oysa bir an durup karşımızdakini olduğu gibi, bize gösterdiği şekliyle alsak, tanımaya çalışsak, acele edip hemen olumlu/ olumsuz özellikler yüklemesek, buna göre davransak hiçbir sorun olmayacak. Ama biz kendi kafamızda oluşturduğumuz kişiyi görmekte ısrarcıyız. Kafamızdaki kişiye uygun davranışları görmek istiyoruz. O kişi kendisi gibi davrandığında da ona kızıp suçluyoruz hatta kırılıyoruz. YA DA beklemediğimiz şekilde davrandığında bu davranış yanlış bile olsa kızmış bile olsak bir şekilde bu davranışa geçerli sebepler/ bahaneler bularak doğrulaştırıyoruz. Her iki durumda da sağlıklı davranışı gösterememiş oluyoruz.
Kış Uykusu filminde geçen replikteki gibi karşımızdakini olduğu gibi görmeyip onu tanrılaştırıp, sonra da sanki böyle bir tanrı olabilirmiş de olmuyormuş diye kızıyoruz YA DA karşımızdaki gerçek renklerini gösterdiğinde onu veya kendi gözlerimizi boyuyoruz, bir şekilde haklı çıkarıyoruz kendimize rağmen.
Her iki durum da hem karşımızdakine hem bize büyük haksızlık . Bu yüzden önce kendimizi tanıyacağız sonra da karşımızdaki kişiyi, bize gösterdikleriyle tanımaya çalışacağız.