İslam toplumunun çoğunda şöyle bir anlayış vardır: Cenabı Allah Hazreti Muhammed’e kâinatın başlangıcından, kıyamete kadar olacak her şeyi bildirmiştir. Peygamberin hakiki varisleri olan velilere de bu bilgi veraseten intikal etmiştir. Yani onlar da derece ve kademelerine göre, olandan ve olacak olandan haberdardırlar. Bu velilerin, ümmeti Muhammed’in başına gelen felaketlere önceden müdahale etmemelerinin sebebi, İlahi takdire karşı gelmemek içindir ve bazı belalara da Müslümanlar müstahak olduklarındandır. Yoksa istedikleri zaman her şeyi düzeltmeye tasarrufları (yetkileri) vardır.

Hâlbuki Peygamberlerin kendilerinden sonraki devirler hakkında şahsen bilgi sahibi olmadıklarını gösteren Kur’an-i beyanlar vardır. Mesela:

“Allah, Peygamberleri topladığında, onlara: “Size ne cevap verildi?” diyecek. Onlarda “Hiç bilgimiz yoktur, kuşkusuz gayp ta olanları en iyi bilen ancak sensin” diyecekler.” (Maide, 109) Bu ayetin tefsirini yapan Taberi (ö. 150) şöyle demektedir: Peygamberler de kendilerinden sonra olacak şeyler hakkında bilgi sahibi değillerdir. Allah’ın bildirdiği şeyler müstesna. (Taberi, Tefsir, 7. 126)

Son Peygamber’in gelecek gayp karşısında ki durumu da aynıdır. Kur’an-ı Kerim’de ve sünnette bunun açık delilleri vardır. Risaletin ilk yıllarında Hz. Peygambere gelecekle ilgili yöneltilen sorulara verilmiş cevaplar bu noktayı aydınlatmaktadır. Peygambere sorulan sualler arasında ilk sırayı kıyametin ne zaman kopacağı sorusu yer almaktadır.

(Ey Peygamber!) Müşrikler sana alaycı bir tavırla, “Şu kıyamet gemisi ne zaman demir atacak; ne vakit gelip çatacak” diye sorarlar. De ki: “Bu sorunun cevabını yalnız Rabbim bilir. Kıyametin vakti hakkında O’ndan başkası bilgi veremez. Fakat şu kadarını söyleyeyim ki, kıyametin dehşetine göklerde, yerde dayanamayacak ve o sizi ansızın yakalayacaktır. Ey Peygamber, sen sanki kıyametin ne zaman kopacağını biliyormuşsun yahut bilmek zorundaymışsın gibi, gelip iki de bir bunu sana soruyorlar. Onlara bir daha de ki: “Kıyametin ne zaman gelip çatacağını yalnız Rabbim bilir. Lakin insanların çoğu bunu anlamıyorlar. (Ey Peygamber!) Yine onlara de ki: “Allah dilemedikçe ne kendim için faydalı bir şey elde edebilirim, ne de başıma gelecek bir derdi, belayı önleyebilirim. Eğer ben gaybı bilseydim, elbette kendi lehime olacak her tedbiri alır, hiçbir sıkıntı ve keder yüzü de görmezdim. Ben (Böyle özelliklere sahip biri değilim), ancak imana gelmek isteyen kimseleri uyarmak ve müjdelemekle görevli bir Peygamberim. (Araf, 187-188)

Bu ayetleri tefsir eden Taberi, Fahreddin’i Razi ve Hanefi usul, kelam ve fıkıh âlimi Ebu’l Berekat en-Nesefi, Peygamberin gelecekle ilgili gaybı bilmeyeceğini açıklamışlardır.

Bu açık beyanlara rağmen bu ayetlere zıt istikamette ki pek çok hadisin İslam’i kitaplar da mevcut oluşu, tabi ki ilim muhitlerinde müşkilat doğurmaktadır. Mesela Bağdatlı mutasavvıf, Müfessir Hazin (ö. 741) bu durumu şöyle açıklıyor:

“Peygamber mugayyibattan (Gayıplardan) haber vermiştir, sahih kitaplarda bu yolda hadisler mevcuttur ki bunlar onun mucizelerinin en büyüklerindendir. “Eğer bilseydim” ayetiyle bunları nasıl tevil edersin” diyecek olursan? Cevabım şu şekilde olacaktır: (Hz. Peygamber, Kur’an’da ki) bu sözü muhtemelen tevazu ve terbiye icabı söylemiştir. Asıl demek istediği şudur: Allah’ın bana muttali kıldığı ve takdir ettiği müstesna gaybı bilmem. (Peygambere zorla gaybı bildiriyor) Muhtemeldir ki Peygamber bu sözü, kendisine gaybi haberler bildirilmeden önce söylemiştir. Nitekim Cenabı Hak “Allah gaybını kimseye açmaz, ancak istediği Peygamber hariç demiştir.” (Hazin Lübabüt Tevil 2 157)

Hazin isimli merhum tefsircinin ayette ki “De!” emri ilahisini hadis zannedip gerçek dışı teviller yürütmesi daha büyük “hazin’dir.

Bu tevillere katılmayan son devir Müfessirlerden Mısırlı Reşid Rıza (ö. 1935) Hz. Peymber’in bazı idari ve siyasi tasarruflarından dolayı İtaba maruz kalmış olmasını, Kur’an-ı kerimin belirttiği üzere, O’nun istikbali bilemiyor olması gerçeğine bağlamaktadır.

Aynı konuyla ilgili diğer ayette şöyle buyurulmaktadır:

“De ki: size va’dedilen yakın mıdır, yoksa Rabbim ona, uzun vakit mi ayırmıştır, bilmiyorum. O görülmeyeni bilendir. Gaybını kimseye göstermez. Ancak dilediği bir Peygamber bunun dışındadır. (Cin, 25-27)

Bu ayette gaybı bilmenin kimseye meyesser olmadığı, Cenabı Hakkın ancak istediği bir Peygambere bu neviden bilgiler verebileceği anlaşılmaktadır. Bu bilgilerin nasıl verileceği hususunda İbn Hacer (ö. 852) şunları demektedir:

“Kur’an nassıyla sabittir ki, Hz. İsa ne yiyor, ne biriktiriyor olduklarını onlara haber veriyor olduğunu” söylemiştir. (A’li İmran, 49) Yine Hz Yusuf, “gelecek yiyeceğin tevilini daha önceden haber vereceğini” söylemiştir. (Yusuf 37) Diğer mucize ve kerametler de bu kabildendir. Bütün bunlar ayette ki, “Ancak istediği Peygamberin” istisnadan kaynaklanabilir.

Bu yazımızı da aynı konuda ki iki ayet mealiyle bitirelim:

“De ki: Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyolunana uyuyorum.” (Enam 50)

“Ve gaybın anahtarları yalnız O’nun yanındadır.” (Enam, 59)