İnsan bazı zamanlarda, söylediklerinin arkasındakilerin fark edilebilmesini ister. Birisi gelsin ruhuma dokunsun, gönlümü okusun der. Ya da, bana öyle içten olsun ki, gözlerime öyle bir baksın ki, samimiyetini hissedeyim ve onunla o anda ‘kendim’ olayım ister. Eğer o anlar oluşturulabilirse tam bir ‘deşarj’ gerçekleşir. Sonrasında ruh arınır, gönül temizlenir. Gözler ışık saçmaya, gülümsemeler çiçek açmaya başlar…

Senin bu aralar,
-‘Nasılsın’? Sorusuna, 
-‘İyiyim’ dediğinde,
-Emin misin iyi olduğundan? İyi değilsin sanki
Diyen birisine ihtiyacın var…

Gel, desin sana,
Otur yanı başıma,
Söyle her şeyini,
İçinden geldiği gibi anlat gerçeklerini, 
Acıtanlarını, kanayanlarını, 
Tüm yaralarını ve yaralayanlarını…
Hiç sınırlama,
Allayıp pullama,
Döndürüp dolaştırma,
Engel de koyma
Neyse o…

Ben desin; Seni, 
Tam da hissettiğin gibi anlamak 
Ve seni can kulağımla dinlemek istiyorum,
Sadece sesini değil, ruhunu duymak, gönlünü görmek,
Seni ve yaşadıklarını, senin gibi hissetmek istiyorum.
Hadi anlat…

Ardından şöyle desin,
Ha şunu da bilmeni isterim,
Hep konuşman gerekmez, 
İstersen bazen de sus,
O sessizliğinin haykırışlarını da duyarım, bil…
Hatta gelirse içinde ağla,
Hıçkıra hıçkıra,
Bağıra çağıra, ağla!
Sakın engel olma yaşlarına, 
Aksınlar ve yaksınlar yanaklarını,
Durdurma kendini… 

Sonra, gel desin sana,
Birlikte susup, haykıralım,
Birlikte acıyalım,
Birlikte kanayalım 
Birlikte yanalım ve
Alev alev olalım…

Sonrası mı?
Sonrasına da birlikte bakarız…
Ne gerekirse,
Birlikte yaparız…