KUTB-ÜL AKTAP

Evet, kaldığımız yerden devam edelim: Dedemiz, babamız bizi yedi yaşından itibaren Kur’an öğrenmeye göndermişti, Çevre köylerden Hocalar bizim köye getirilmiş ve erken yaşta Kur’an öğrenmiştik. Dolayısıyla sık-sık camiye namaza gidiyoruz, Ezen okuyoruz kamet getiriyorduk ama Bu Rabıta şeklinde bir ibadeti ilk defa görüyorduk,

Namaz kılarken Kıbleye dönüldüğünü, Huzuru ilahiye ye durulduğunu ve Allah’ın rızası için niyet edildiğini öğrenmiştik. Ama bu Rabıtada ki Şeyhin hayalinin karşısında durmak, Onun resmine bakarak hayal etmek yine ondan gelen nurla kalbimizi yıkayıp günahlardan arınmak okuduklarımıza anladıklarımıza pek uygun gelmiyordu.

Kurslardaki Eğitim düzeni çok iyi idi. Kısa süre de Emsile, Bina, maksut derken sarfı bitirmiş, Nahvi anlamaya başlamıştık. Sadece bu derslerle kalmıyoruz; Fıkıh ilminden İzhar, Kuduri, İlmi akaitten Akaidi Ömerün-nesefi, Emali hatta ilmi Mantıktan İsagoci ve Arap dilinin belagatini öğrenmek için Telhis bile okumaya başlamıştık.

Sadece bu kitaplar ile kalmıyordum. Adeta okumaya anlamaya ve anladıklarımla yaşamaya can atıyordum. Para ile kitap alacak imkânlarımız yoktu, zaten bu kitapları bulmakta pek mümkün değildi. Birçok kitabın bir nüshasını bulursak hemen o kitabı kendimiz Arapça olarak yazıp çoğaltıyor ve oradan okuyorduk.

Bir arkadaşımda Osmanlıca basılmış kalınca bir kitap gördüm ve okuyabilir miyim diye istedim. Arkadaşım beni kırmadı ve kitabı aldım, gündüzlerimiz dolu olduğu için geceleri okumaya başladım. Bu kitap Erzurumlu İbrahim Hakkının yazmış olduğu ünlü eseri “Marifet Name” kitabıydı. İleride bu kitaptan yine bahsedeceğim inşallah.

Hocalarımız akşam sohbetlerinde daha çok Üstadımızın Kur’an öğretmeye verdiği emekleri ve onun manevi yönden ne kadar yüksek mevkide olduğunu anlatıyorlardı. Üstadımızın tasavvufta ki makamını anlatırlarken ona Kutb-ül Aktap diyorlardı. Arapçayı anlamada baya bir mesafe aldığımız için Kutb-ül Aktab’ın ne anlama geldiğini çok iyi anlıyorduk.

Kutb-ül Aktap, Kutuplar kutbu demekti. Yani bir asır da yüz tane kutup varsa onların en üstü olan bir tane kutup vardı ki hepsinin başıydı. O aynı zamanda Hatem-ül Evliya yani, Allahın veli kullarının da sonuncusu olup kıyamete kadar bu isimle başka birisi gelmeyecekti.

Asıl önemli olan Bu kutupların başı olan Üstadımız manevi âlemde neler yapardı? Kutup, her şeyin mihveriydi. Kâinatta ne varsa onun etrafında dönerdi. Allahtan insanlara gelen nimetler onun eli ile taksim edilir, Yağmurun nereye ne kadar yağacağına o karar verirdi. Kıyamet kopana kadar yetki (tasarruf) onun elindeydi.