Hayatımın yazıları serisine kaldığımız yerden devam edelim inşallah. Hayatımın ileri safhasında olsa da asrın depremini yaşadığımız şu günlerde geçmişte yaşadığımız deprem anılarını buraya kaydetmek istiyorum.
3-4 Eylül 1978 de Ali baba da başlayıp bütün Sivas’a yayılan olaylarda 11 kişi ölmüş ve yüz kişi yaralanmıştı. Bende olayları durdurmaya uğraşırken nereden geldiğini tam anlayamadığım kurşunun saplanması ile yaralanmıştım. 12 Eylül darbesinden evvel bir sene Erzincan’da hapis yattıktan sonra tahliye olmuştuk.
Daha sonra devam eden mahkemelerin neticesinde sekiz sene ceza almış ve Erzurum Kars kapı yolunun sağında bulunan Sütevleri köyünün önünde ki, Polis eğitim binasında askeri ceza evinde hapis yatıyorduk. Sütevleri diye anılan köylülerde Güneydoğu da olan bir Depremden kurtulan vatandaşların gecekondu evleriydi.
Bu günleri anlatan ve “Kara günler” isimli bir kitap yazdım ve yayınladım. Erzurum’da cezamızın üçüncü senesini yaşıyoruz. Yeni gelen Cezaevi müdürü koğuşlar arası görüşmeyi ve tuvalet, banyo, koridor ve hava saati alanlarını beraber kullanmayı yasakladı. Sadece Koğuş’da ki 25 arkadaş ile görüşebiliyoruz. Diğer koğuşlar ile görüşmemiz ve konuşmamız yasaklandı.
Herkes kendi koğuşunda namaz kılabiliyor. Biz köy tarafında olduğumuz için okunan ezanı duyabiliyoruz. Fakat diğer taraf sabah ezanını duymuyor. Bende kalkıp sabah ezanını okuyorum. Cezaevi Müdürü olarak gelen Binbaşı beraber namaz kıldığımız yeri kapattığı gibi ezanı da yasakladı. Hatta benim 99 luk oltu taşı tesbihe de yasak koydu ve depoya hapsetti.
Ben sabah ezanı okumaya başlayınca gece nöbetinde kalan başçavuş gelip elini ağzıma kapatarak beni susturmaya çalışıyor. Ben inatla diğer tarafa dönerek sesimin çıktığı kadar bağırarak ezan okumaya devam ediyorum. İşte böyle ibadet yapabildiğimiz bir koğuşta yine sabah namazına kalktık ve namazımızı kılarak yeniden ranzalarımıza yattık.
Namazdan sonra yattım ama bir türlü uyuyamadım. Sağa-sola döndüm, ruhumda bir sıkıntı var. Birdenbire Ranza şiddetle sallanmaya başladı. Ben gözüm kapalı olduğu için ilk etapta askerler geldi de kaldırmak için ranzayı sallıyorlar sandım. Bir de yanımda ki ranza da yatan M. Koç arkadaşım deprem oluyor dedi ve aşağı atladı.
Bende atladım aşağı ama binanın üçüncü katındayız. Kapılar kitli Pencereler demirli çıkma, kaçma kurtulma aşağı atlama imkanımız yok. 30 Ekim 1983'te sabahın erken saatlerinde meydana gelen ve merkez üssü Erzurum'un Horasan ilçesi olan 7. 1 şiddetindeki bu deprem de beşik gibi sallanıyoruz. Gayri ihtiyarı koğuşun ortasında ranzalarla sallanırken ben ranzaya yeniden çıktım ve Kur’an’ı elime aldım, okumaya başladım.
O ana kadar hiç sesi çıkmayan ve yerinden hiç oynamayan yarı mecnun Kadir Akçil emmi yavaş-yavaş bir şeyler söylüyor. Kulak verdim dinledim, beni anlatıyor: Bizim Hoca Pencereye koştu kapalı, kapıya koştu kilitli. Çaresiz eline Kur’an’ı aldı, Allah’a yalvarmaya başladı” diyor.
Elinden hiç düşürmediği sigaradan çekiyor ve “Oğlum ben istediğim zaman bu dünyayı böyle sallarım” diyor. Yanında yatan Kazim Emmi, “sus lan seni öldürürüm” diyerek boğazını sıkıyor ama yine durmayan kadir emmi “ ben istediğim zaman sallarım oğlum” diyor.
Saatler sonrasında hava saati yerinde diğer koğuşlarda ki arkadaşlarımızla buluşup korkudan, sevinçten sarılıp ağlaşıyoruz. O depremde Horasan da 1500 kişi ölüyor. Yüce Rabbim bu milleti bütün afetlerden korusun.