Biliyorum bu bayramda geçecek.

Diğer bayrama kadar Müslüman geçinecek ama Müslümanlığına güzellik katamayacak, insanlık kalite ve kalibresini yükseltmek çabasında olmayacak nice kimseler olacak. Düşünce biçimiyle, kimlik ve kişiliğiyle yine sınıfta kalacak!..

Șu unutulmamalıdır ki; Mutlak doğruyu, hak ve hakikat gerçeğini bırakıp kendi heva ve heveslerinin, kendi keyfi ve indi yaklaşımlarının, kişisel kurgularının peşine gidenler, bunları mutlak doğru kabul edenler ve zanlarını ilah edinenler mutlaka kaybedecek ve ziyana uğrayacaklardır!

Ama;

1- Önce insan diyenler,

2- Aklını ruhunu ve benliğini vahiyle formatlayanlar,

3- Hak ve hakikate kayıtsız şartsız teslimiyet gösterenler,

4- İnsan ve İslam arasındaki tüm engelleri kaldırmak için takva(sorumluluk bilinci) kuşananlar,

5- Ahlak, adalet, merhamet, vicdan, fıtrat, erdem, iyilik, vahdet, barış ve kardeşlik eylem ve söylemleri ile yola koyulanlar,

6- Sürekli değer üretenler,

7- Dini bir geçim aracı değil hayat nizamı görenler,

insanlığın kurtuluşu için büyük bir seferberlik başlatmış olan kimselerdir!

 

Öyle hızlı bir çağda ilerliyoruz ki her an her şey gelişmeye gebe. Adeta tüm gelişmeler baș döndürüyor. Bu gelişmelere bigâne kalmak, duyarsız kalmak, göz yummak imkânsız. Maalesef etrafımızda bu baş döndürücü gelişmelere karşı duyarsızlık sergileyen o kadar çok kimse var ki...

Önyargılarını yenemeyen, benlik sevdasından kurtulamayan, insanları sürekli ötekileştiren, değer, bilim ve teknoloji üretemeyen, proje geliştiremeyen, mevcutla yetinen, mirasyedilik yapan, kendi kişisel çıkarlarını ulvi değerlerden önde tutan, adaletten ve merhametten yoksun hastalıklı kafalar bunlar.

 

Prof. Dr. Hasan ELÎK hocamız bir söyleşisinde der ki;

"Kuran’ı okuyan insanların 'Muhteşem Yaratıcının farkına varmak.' gibi çok çok önemli bir görevi vardır.

Kitabı okumadan, yaklaşmadan anlamaya çalışmak ancak bir kaçıştır, hem Kur'an’dan hem de Yaratıcıdan bir kaçıştır. Yaratıcının farkına varmak için kâinata bakmalı insan. Farkına vararak yaşamalı ve yaşatmalı insan. Her şeyin ekseninde kendisinin olduğu bilinciyle olaylara ve yaşananlara bakmalı ki derin anlamlar çıkarabilsin yaşadıklarından!"

Müslüman iki günü birbirine eşit olmayan ve farkında olan bir insandır. Müslüman bir kimse akleden ve dinin nasihat olduğunu bilen bir kimsedir. Ve yine Rabbimizin kendisine hitabına kulak verir. Tehlikeyi sezinler.

 

Peki nedir bu tehlike?

1- Duyarsızlık, değersizlik ve dünyevileşme tehlikesi,

2- Önce mücahit, sonra mütahit, sonrada her şeye müsait olma hali,

3- Bedevice, bodoslama ve bencilce bir yaşam tarzını benimseme ve dikte ettirme acziyeti,

4- Niteliğe değil niceliğe, öze değil kabuğa, ruha değil bedene, keyfiyete değil kemmiyete, cevhere değil cürufa yatırım yapma yarışı,

5- Hak ve hakikate değil güce tapma sevdası,

6- Mezhepçilik, terör ve ırkçılık konusunda duyarsızlık ve bunlara prim verme basiretsizliği.

     Kim ki bu tehlikeleri görmezden gelirse insanlığa ve Müslümanlığa, hatta yaşadığı çağa en büyük ihaneti sergilemiş olur!

 

Prof. Dr. Hasan ONAT

 Hocamızın șu tespiti çok yerindedir;

"Dünyaya esir olmaktan kurtulmanın yolu metafizik bilmekten geçer. Bilim de, teknoloji de, din de insan içindir. Bir ilahiyatçı olarak şu cümleyi çok net kuruyorum: Din insan içindir, insan din için değil!" Bu tespite katılmamak el değil.

 

Bir diğer bayrama kadar meşguliyetlerimizi, memuriyetlerimizi ve mesuliyetlerimizi sorgulamamız, yeniden gözden geçirmemiz gerekmez mi sizce de?

 

Öyle bir mirasın üzerine konuşlanmışız ki dostlar. İslam biz faniler için ne büyük imkan olduğunu ah bir bilebilsek!

Ve yine İslam’ın en son din, hak din, arı, duru, berrak, saf, tertemiz, pırıl pırıl ilahi esaslardan oluşan bir kaynaktan gürül gürül aktığını ah bir idrak edebilsek!

Aklımızı, ruhumuzu, kalbimizi ve benliğimizi o kaynaktan beslediğimizde bambaşka bir hayatın, güzelliklerle dolu bir hayatın, onurlu, izzetli ve şerefli bir hayat bizleri beklediğini ah bir anlayabilsek!

 

Yeter ki tüm duyularımızı o ilahi/vahyi kaynaklarla doyurup besleyelim.

Yeter ki tüm önyargılardan kendimizi soyutlayalım.

Yeter ki tüm alıcılarımızı o kaynağın rotasına çevirelim.

Yeter ki bizi hak ve hakikat yolundan alıkoyan ne varsa onlara "La!" diyebilelim.

Yeter ki İslam’ın ve insanlığın kurtuluşu için o ilahi/vahyi kaynakları temel referans alalım.

 

Özetle mazlumların güldüğü, zalimlerin yer ile yeksan olduğu, umutların yeşerdiği, kardeşliğin hayat bulduğu bir dünyanın oluşması için bugünden tezi yok elimizi taşın altına koyma vaktidir.

 

Bize de tüm insanlığa da  bir gün değil her gün bayram yaşatmak istiyorsak yüreğimizde İbrahim’i sadakati ve İsmail’i teslimiyeti ve Hacer'ce arayışı her daim diri tutmalıyız!

Vesselam!