Köy Enstitüleri...
Geçtiğimiz 17 Nisan, 85. kuruluş yıldönümüydü Köy Enstitülerinin. Hep söyleyegeldiğimiz üzere; en az Rönesans kadar, kaçırdığımız 1. ve 2. Sanayi Devrimi kadar değerli, mücevher niteliğinde “Cumhuriyet Mucizesi” muhteşem bir projeydi. Akıl almaz bir şekilde yok ettiler; yazık ettiler, ülkenin “Muasır Medeniyetini” çomakladılar…
17 Nisan 1940; ülke nüfusunun yüzde sekseninin yokluk ve yoksulluk içinde yaşadığı, okulsuz öğretmensiz “Anadolu Bozkır’ına” düşen aydınlığın tarihi. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve projenin Mimarı, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından TBMM’ye sunulan ve “3803” sayılı kanunla kabul edilen dünya çapında bir projenin adıydı “Köy Enstitüleri”. Böylece rahmetli Büyük Atatürk’ün tüm yaşamı boyunca dilinden düşürmediği “Uygulamalı Eğitim ve Köye Ulaşma” hayali gerçeğe dönüşmüş oluyordu. Burada yetişen öğrenciler, hem köye yarayan meslek erbabı olacaklar hem de kendilerinden sonra gelen nesilleri aydınlanmanın ışığı ile yetiştireceklerdi. Nitekim karma eğitimden vazgeçildiği 1950, tamamen kapatıldığı 1954 yılına kadar da öyle oldu. Altın bir kuşağın adıdır “Köy Enstitüleri.”
Fakir Baykurt’un “Unutulmaz Köy Enstitüleri” kitabının önsözüne şöyle bir göz gezdirdiğimiz zaman, o kısacık cümlelerde bile Köy Enstitüleri’nin nasıl muhteşem bir proje olduğunu anlamak mümkün. Özetle birkaç paragrafını paylaşırsak:
“1927’de yapılan Cumhuriyetin ilk sayımına göre, toplam nüfus 13 milyon 600 bin. Bunun ancak ortalama yüzde 8’i okuma yazma biliyor. ‘Arap abecesiyle’ daha fazlasını öğrenmek olanaklı olmamıştır. Cumhuriyet 1928’de ‘Latin abecesine’ dayalı yeni bir abece kabul etti, akşam okulları açtı; ama sorun yalnızca okuma yazma bilme sorunu değildi. Eğitim ışığı köye nasıl götürülsün ki; onu götürecek öğretmen yok, okul yok. Ta 1848’de kurulan şehir öğretmen okulları, daha çok şehirler için çalışmış, buraları bitirenlere köyde görev verilse de çoğunluğu uyum sağlayamayıp geri dönmüştür. Karın altından kardelen çiçekleri gibi Türkiye toprağını delip çıkan Köy Enstitüleri, kendileri yaşamda olmadığı halde, son yıllarda, özellikle genç kuşaklar için çok daha merak konusu oluyor…”
Bilindiği üzere, kitapların arka kapaklarında kısa notlar vardır, o notlar aslında kitabın şifreleridir! Fakir Baykurt’un “Unutulmaz Köy Enstitüleri” kitabının arka kapak notlarına baktığımız zaman, yüzlerce sahifeye zor sığdırılabilecek devasa sonuçlarını birkaç paragrafta görebiliyoruz:
“Fakir Baykurt’un Cumhuriyet tarihimizde çok önemli bir yer tutan, kendisinin de yetiştiği Köy Enstitüleri üzerine yazdıkları: tarihçesi, önemi, işleyiş biçimi, özellikleri, katkıları, yurtta-dünyada yankıları, kapatılmasının nedenleri… Yaşamın amacı, ileri millet olarak yaşamaktır. Ortaçağ hayatından farksız, geri bir hayata razı olan insan kalabalığıyla çağımız uygarlığına katılamayız, diri millet haline gelemeyiz.” İsmail Hakkı Tonguç
“Tonguç, iri vücudu içinde çok duygulu, titreyen bir yürek taşırdı. Bir gün Köy Enstitülerinin birinde bir bayan öğretmenin yeni gelmiş köylü bir kız çocuğunu dizine yatırmış, başından bitini ayıklarken görmüştük. Biraz sonra birbirimize baktığımız zaman gözlerimizde akan yaşları bulmuştuk.” Hasan Âli Yücel
“Ben üç şeyle övünmesini isterim Türkiye’nin: Atatürk’ün gerçekleştirdiği kendine dönüş ve bağımsızlık politikası, Hakkı Tonguç’un gerçekleştirdiği demokratik eğitim ve Nâzım Hikmet’in getirdiği insancıl, ulusal şiir.” Yaşar Kemal
Yok yere yok edilen Köy Enstitülerini bir kez daha iç çekerek andık. Son cümlelerimizde, yakın zamanda kaybettiğimiz, kendisi de Pamukpınar Köy Enstitüsü mezunu olan, rahmetli Ömer Cahit Yıldız abimizin “Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940” adlı kitabından alıntılayalım ve bu vesileyle kendisini rahmetle, özlemle anmış olalım:
“Köy Enstitüleri üzerine yazılmış yüzlerce kitap ve olumlu-olumsuz söylenmiş yüzlerce söz vardır. Özellikle olumlu söylemlerin aydınlığını içine sindirmiş Köy Enstitüsü çıkışlı bir öğretmen olarak açık ve net şunu söyleyebilirim: Köy Enstitüleri hakkında olumsuz olarak söylenen sözler, en büyük yalanın ürünleridir. Bu sözler gerçekler karşısında birer birer geri tepmiştir. Çünkü karaladıkları çocuklar Köy Enstitüsü’nde okuyup öğretmen olarak köy ve şehirlerde başarılarını göstermişlerdir.
Köy Enstitüleri’nde okuyan ve öğretmen olarak yetişen tüm değerli öğrenciler; okuyan, anlayan, anlatan, soran, soruşturan, çalışan, üreten ve yerine göre eleştiren kişiler olmakla beraber, demokratik ve laik Cumhuriyet’in Atatürk ilke ve devrimlerinin savunucuları olduklarını da kanıtlamışlardır. Köylere, köylülere ve öğretmen olarak gittikleri her yere ve herkese bildiklerini, düşüncelerini anlatmışlardır. Öğretmenlerimizin tümü birer eğitim erleridir.” Ömer Cahit Yıldız- Emekli Öğretmen
23 Nisan…
Dünyanın en haklı, en meşakkatli, en onurlu istiklal mücadelesidir “Kurtuluş Savaşı’mız.” Yine Dünya’da bir istiklal mücadelesini yöneten ilk ve tek meclis vardır ki, o da 23 Nisan 1920’de toplanan “Gazi Meclis’imizdir.” Yarın “Gazi Meclis’imizin” açılışının 105. yıldönümü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün çocuklara armağan ettiği ve dünya durdukça ilelebet payidar kalacak ülkemizin bayramı kutlu olsun. O günlerin “haleti ruhiyesine” şöyle bir bakalım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk büyük eseri Nutuk’ta nasıl bahsetmiş hatırlayalım istedik:
“22 Nisan 1920 günü şu bildiriyi yaydım; Tel. Dakika geciktirilmeyecektir. Bütün İllere, Bağımsız Sancaklara, Kolordulara. Bursa’da Yirminci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Hazretleri’ne. Bursa’ da Elli Altıncı Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Beyefendi’ ye, Balıkesir’ de Altmış Birinci Tümen Komutanı Albay Kazım Beyefendi’ ye. Allah’ın yardımıyla Nisan’ın 23. günü Türkiye Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, o günden sonra bütün sivil ve askeri orunların ve bütün ulusun alacağı en yüce kat, adı geçen Meclis olacaktır. Bilgilerinize sunulur.” Temsilciler Kurulu adına -Mustafa Kemal
Çektiği bu Telgrafla Gazi Meclis’in açılışını müjdeleyen ve aynı zamanda ilk Başkanı olması hasebiyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm Gazi Meclis üyelerine bir kez daha minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz. Ruhları şâd olsun…
ATASÖZLERİMİZ: “Bal belasız olmaz.” (Yararlı iş yapmayı isteyenler, bunun kolay olmayacağını, zorluklarının da olacağını bilmelidir.) Türk Atasözleri Sözlüğü
GÜNÜN SÖZÜ: “Bazı yıkılışlar, daha parlak kalkışların teşvikçisidir.” William Shakespeare
ROMAN: Büyük Mal - Kemal Tahir. İlk Yayımlanma Tarihi: 1970.
21 Nisan 1973’te, İstanbul’da bir kalp krizi sonucu kaybettiğimiz edebiyatımızın büyük yazarından, başyapıt niteliğinde bir eser. “-Dur hele aman beyim! BÜYÜK MAL kitap adı hiç olmaz. -Neden bakalım Mustafa Yıldız ağa?! -Şundan ki… Bizim buralarda SIĞIR anlamına gelir BÜYÜK MAL, bildiğin ÖKÜZ…- Hay çok yaşa Mustafa Yıldız, daha iyi dedin ya…”
OYUN: “Böyle korunur düzen: Bazıları başka türlü yaşayamayacakları için oyuna katılmak zorunda kalır, başka türlü yaşayabilecek olanlar da oyuna katılmak istemedikleri için dışarda bırakılır.” Theodor W. Adorno/Metis
ARZUHAL: “Eğer arzu bastırılıyorsa, bu ne denli küçük olursa olsun her arzu durumunun toplumun yerleşik düzenini sorgulama yetisine sahip olması yüzündendir. Arzu, özünde devrimcidir. Arzu devrim istemez, bizatihi kendisi devrimcidir.” Deleuze ve Guattari/Düşünme Etiği İçinde/ Metis
NORMAL-ANORMAL: ”Bilinçdışı bir itaat halinde yaşarken kendimizi itaatkâr olarak değil de gerçekçi, normal ya da mantıklı olarak düşünürüz. Hayatın gerçekte nasıl olduğunu biliyormuş gibi yaşarız. En kötü itaat farkında olmadığımız itaattir.” Adam Phillips/Yasak Olmayan Hazlar/Metis
RÜYA: “Düş görme yetisini kaybedenler kaybolur.” Aborjin Atasözü/Metis
İNSAN ÜZERİNE: “İnsanlar üzerine psikolojik romanlar yazmak istiyorsan, yapabileceğin en iyi şey evinde iki kedi beslemek.” Aldous Huxsley/Metis
ÜTOPYA: “Zaman makinasını icat ederek bilim insanlarının ezeli ıstırabına son veren TBE (Terradilcium Bilim Enstitüsü) yetkilileri, tarih onarımına başlandığını bildirdi.” Metis
YALAN: “Durmaksızın yalan söyleyen ve vergi kaçıran birine oy veren zengin ve fakir tüm insanlar, bir kez daha insan arzularının bireysel çıkar mantığından bağımsız hareket ettiğini, hatta bireysel çıkarları zedeleyebileceğini kanıtladı. Gerçekten de kendimizi, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında, saldırgan bir hoşnutsuzluğa kapılmış kitlelerin, asap bozucu derecede uzatılmış bir rasyonel siyaset ve ekonomi deneyi sonrası radikal alternatiflere yöneldiği, ürkütücü ölçüde aşina olan bir konjonktürde bulduk.” Pankaj Mishra/Hınç Çağında Siyaset/Meti*
DELİ: “Eserlerime yüreğimi ve ruhumu harcıyorum, bunu yaptığım için de aklımı kaybettim.” Wincent Van Gogh/ Metis
AİLE: “Anan soğan, atan sarımsak, sen bir kelle şeker.”/Metis
TEBESSÜM: Temel araç kullanırken kırmızı ışıkta geçmiş, bunu gören polis Temel’i durdurmuş; ehliyet-ruhsat beyefendi demiş polis. Temel; ”Verdinuz da mı isteysunuz!..”