ŞEYTANLA İŞ TUTANLAR KAYBETMEYE MAHKUMDUR!
Rabbimiz ne büyük. Ve bizi ne büyük nimetlerle buluşturmuş. Bizleri var etmiş. Bizi insan kılmış. Bizlere akıl vermiş. Bizi irademizle başbaşa kılmış. O yetmemiş Kur’an göndermiş. O yetmemiş peygamber göndermiş. O yetmemiş bize eğriyi doğruyu, güzeli çirkini, hakkı batılı tanıtmış. Oda yetmemiş dostumuz kim düşmanımız kim göstermiş.
Hatta Rabbimiz bizlere Şeytanı açık adres düşman olarak göstermiş.
Dolayısıyla biz kullarına düşende o düşmanı düşman bilmektir. Şeytanı düşman bilmektir. Şeytandan dost olmayacağını bilmektir. Şeytanın türlü türlü hilelerinin olacağını bilmektir. Şeytanın kandırıkçı olduğunu bilmektir. Şeytanın görevinin kul ile Allah(cc) arasını açmak olduğunu bilmektir. Şeytanın tek derdinin kutsallarla savaş olduğunu bilmektir. Şeytanın fıtratı bozacağını bilmektir. Gücü eline geçirenleri şeytanın sarhoş edebileceğini bilmektir. Kişi birikimleri ahlak ile taçlandırması gerekirken şeytanın görevinin kişiyi ahlaktan yoksun bırakmak olduğunu bilmektir.
Bütün bu ilahi ikazlar karşısında biz kullarına düşen şeytana prim vermemektir. Şeytanın eli ayağı, gözü kulağı, aklı fikri, sözcüsü olmamak, şeytanın projesinin içinde yer almamaktır.
Şeytan tabiki işini yapacak. Kendi yüklendiği misyon çerçevesinde hareket edecek.
Ya şaytanla ortaklık kurmuş, şeytanı dost bilmiş, tabiri caiz ise şeytanlaşmış kimseler var onları ne yapacağız?
O kimseleri kendi haline de bırakmak gerekmiyor. Şeytanla nasıl mücadele gerekiyorsa şeytanlaşmış kimselerle de mücadele etmek gerekiyor.
Şeytan/laşmış kimseler ve kesimlerin kutsallarla savaşı hiç bitmiyor. Aileyi sürekli bombardımana tabi tutuyorlar. Değerlerimiz ile oynuyorlar. Kendi tarihimizi bize düşman ediyorlar. Kendi hikayelerimizi bize yalan yanlış yazdırıyorlar.
Peki bize düşen nedir?
İmkanlar, fırsatlar elimize geçtiğinde, güç ve otorite bizden tarafa olduğunda şeytani değil rahmani tavır takınmaktır.
Bunun en güzel örnekliğini yakın zamanda Gazze’li müslümanlar esir aldıkları Siyonist askerleri serbest bıraktıklarında tüm dünyaya gösterdiler.
Bosna savaşı sırasında Merhum Aliya İzzetbegoviç'e gelen askerler, Sırpların çocukları öldürdüklerini, kadınlara tecavüz ettiklerini, işkence yaptıklarını; buna misliyle karşılık vermek istediklerini söylerler. Begoviç, “Sırplar bizim öğretmenimiz değiller!" diye cevap verir.
Ve hatta Aliya’nın şu sözü bu konuda deklarasyon niteliğindedir;
“Savaş, ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir!”
Şunu biliyoruz ki düşmanına benzediğin zaman, savaşmanın anlamı kalmaz. Düşmana benzemek kaybedilen savaşların en büyüğüdür!
Eski Roma İmparatoru ve aynı zamanda bir filozof olan Marcus Aurelius şöyle der;
“Düşmanından intikam almanın en iyi yolu, düşmanına benzememektir!”
Son sözü Rabbimiz söylesin;
“Ey insanlar! Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın! Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah'ın bağışlayıcılığını ve merhametini ileri sürerek de sizi aldatmasın!”
Selam ve dua ile!