Trafik Terörü...
“Bayram tatilindeki trafik kazalarında 6 günde 57 kişi hayatını kaybetti, 6 bin 533 kişi yaralandı.” Bu cümle, devletin resmi yayın organı Anadolu Ajansı’na ait. Başlığımız da belki klişe; ama bu durumu daha iyi anlatan başka bir şey bulamadığımızı da ifade etmek durumundayız. İnsanları durduk yerde yaşamdan koparan, hayatta kalanları kim bilir hangi sağlık sorunları ile ömür boyu perişan eden, insanların sakatlanmasına neden olan “Trafik Terörü” yine hız kesmedi, yine ocakları söndürdü ve işin en acı tarafı gündemin birinci maddesi olması gerekirken, yine istatistiklere geçtiği ile kaldı; her zaman olduğu gibi yine ateş düştüğü yeri yaktı! Hep söylediğimiz ve söylemeye devam edeceğimiz husus şudur ki; trafik ülkenin bir numaralı sorunudur ve mevcut kanun ve yönetmeliklerin çare olmadığı gün gibi ortadadır.
Eski şehirlerarası otobüs şoförlerinin isimlerinin önünde mutlaka bir lakapları olurdu ve o lakapla anılırlardı. Onlardan biriydi rahmetli “Uyuşuk Turan” abimiz, ta on yıllar önce bir ütopyası vardı; “Günün birinde ‘Şoför Bakanlığı’ kurulacak ve ben Bakan olacağım!” derdi. Geldiğimiz noktada, bunun nasıl bir öngörü olduğunun hakkını verirken, rahmetliyi de yâd etmiş olalım. Bu canavarın mevcut kanun ve yönetmeliklerle, klasik “ceza yaz geç” mantığıyla çözülmeyeceği gün gibi aşikâr olup, acil önlemler alınmadığı takdirde bu acıların katlanarak artacağını görmek için müneccim olmaya gerek olmadığını belirtmeye gerek var mıdır?
Ateş düştüğü yeri yakar demişken, geçtiğimiz hafta içinde çok değerli bir öğretmenimizi, Şenel Yılmaz’ı canavara kurban verdik, tabii ki bu bahsi geçen Trafik Canavar’ına… Seçimlerin üzerinden geçen bir yıllık süreye istinaden yazdığımız “Belediye’den Ne Umduk Ne Bulduk” yazımızın daha “mürekkebi kurumamıştı” elim kaza yaşandığında. Bisiklet yollarının (en azından pilot bölgelerde) olması gerektiğini bir kez daha hatırlattığımız anda, 58 yaşındaki çok değerli öğretmemizi bisiklet kazasında kaybettik. Günlük kullandığı bir ulaşım şekliydi, bisikletiyle evi ve görev yaptığı okulu arasında gidip gelmek. Kim hatalıydı, sürücü çok mu hızlıydı, bisikletli öğretmenimiz gerekli önlemleri almış mıydı? Elbette ki bu sorular sorulacaktır; ancak üzerinde durulması gereken esas konu şudur; bu acılar devam edip gidecektir, hiç kimsenin bundan kuşkusu olmasın!
Bu arada, yapay zekâmız “ChatGPT’ye” kazaların nasıl önlenebileceğini, en kısa şekliyle anlatmasını istedik, bakın neleri önerdi:
1. Hız sınırına uymak
2. Alkollü araç kullanmamak
3. Emniyet kemeri takmak
4. Telefonla konuşmamak / dikkat dağınıklığından kaçınmak
5. Trafik kurallarına uymak
6. Araç bakımını düzenli yapmak
7. Yaya ve diğer sürücülere saygılı olmak
ATASÖZLERİMİZ: “Bahar çiçeğiyle güzeldir.” (İnsanların sevilmesini sağlayan, yaptığı iyilikleri ve güzel davranışlarıdır.) Türk Atasözleri Sözlüğü
GÜNÜN SÖZÜ: “Dün krallara itaat ettik ve imparatorların önünde boynumuzu eğdik. Ancak bugün sadece gerçeğin önünde diz çöküyoruz.” Halil Cibran (10 Nisan 94. vefat yıldönümü anısına saygıyla…)
ROMAN: Altın Ekin- Ümit Kaftancıoğlu. 11 Nisan 1980’de menfur bir cinayete kurban giden yazarımızdan başyapıt niteliğinde bir eser. Cilavuz Köy Enstitüsü ve sonrasında Necatibey Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümlerini bitiren yazarımız, eserinde “Erdeli” çocuk karakteri üzerinden Anadolu’nun makûs talihini ve yoksullukla cahillik sarmalını adeta film şeridi gibi göz önüne seriyor…
OYUN: “Oyunun zıddı ciddi olan değil, gerçek olandır.” Sigmund Freud/Metis
ARZUHAL: “Akıl yürütmek, olasılıkları arzunun terazisinde tartmaktır.” Ambrose Bierce/ Metis
NORMAL-ANORMAL: ”İnsan hayatı böyledir. Parmaklarını bir kere şıklattın mı kendini normalin dışında bulursun.” Juli Zeh/Metis
RÜYA: “Uyanıkken yaşadığımız şeylerin çoğu günışığında görülen düşlerden ibarettir.” George Eliot/Metis
İNSAN ÜZERİNE: “Korkulardan, zaaflardan, arzulardan, özlemlerden örülü bir hafıza ve kandan, etten, kemikten oluşan kırılgan bir vücut.” Reha Erdem-Nilüfer Güngörmüş/Korkuyorum Anne/Metis
ÜTOPYA: “Bahçesinde alıç, ütopyasında kılıç olandan korkulur.” Metis
YALAN: “Reklam, yalanın meşru kılınmasıdır.” Herbert George Wells/Metis
DELİ: “Delinin diline, akıllının eline düşme.” Metis
AİLE: “Marcel Granet Çin’deki aile içi performanslarla ilgili şunu ileri sürüyor: Anne babaların yanında ağırbaşlılık şarttır; dolayısıyla geğirmemeye, hapşırmamaya, öksürmemeye, esnememeye, sümkürmemeye ve tükürmemeye dikkat etmek gerekir. Her türlü balgam atma veya sümkürme anne babanın kutsallığını kirletme tehlikesi taşır. Babaya kendisini efendi olarak gördüğünüzü göstermek için, huzurundayken dümdüz öne bakan gözler ve dik bir gövdeyle, herhangi bir eşyaya yaslanmadan, eğilmeden veya ağırlığı tek bir ayağa vermeden devamlı ayakta kalmak durmak gerekir. Böylece, bir müride yakışan hafif ve alçakgönüllü bir sesle, kişi akşam ve sabah saygılarını sunmaya gelir. Ondan sonra ise emirler beklenir.” Erwing Goffman/ Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu/Metis
TEBESSÜM: “Bektaşi’nin biri boynunu bükerek bir zenginin yanına yaklaşır, sadaka ister. Zengin adam: ‘Utanmıyor musun dilenmeye? Baksana güçlü kuvvetli adamsın.’ der. Bektaşi: ‘Sormayın, bir derdim var ki çalışmama mani oluyor.’ ‘Neymiş o dert?’ diye sorar zengin adam. ‘Ne olacak, tembellik!’ der Bektaşi. Bu cevap zenginin hoşuna gider ve cebindeki birkaç kuruşu Bektaşi’ye uzatır: Al şu kuruşları bakalım, bu parayı sana acıdığımdan değil, doğru söylediğin için veriyorum!”... Orhan Güzel/ En Güzel Bektaşi Fıkraları