Son günlerde Çin'in Doğu Türkistan Bölgesindeki Uygur Türklerine karşı yıllardır devam eden asimilasyon ve işkence uygulamaları dünya kamuoyunun gündemine oturmaya başladı.
Biz de günlerdir bu konuda yazıyoruz.
Tarihçi İlber Ortaylı da son günlerde gündeme oturan bu konuya parmak basan ve köşesine tanıyanlardan birisi oldu. İlber Ortaylı, Doğu Türkistan'daki Çin zulmüne dikkat çektiği yazısında, "Bu bölgelerdeki nüfus bilgileri doğru değil. Çok yakın gelecekte imha hareketleri vukua gelirse haritanın nasıl değişeceği belirsiz" ifadelerini kullandı.
"Çin'le barış ve kültür yılına giriyoruz. Bu gibi politikaların uygulandığı ve etnik bir grubun açıkça tahrip edilmesinin hedeflendiği bir ülkeyle hangi kültürel ilişki ve barış yılını birlikte kutlayacağız doğrusu çok merak edilir" diyen Ortaylı, bölgedeki zengin maden kaynakları için Uygur Türklerine büyük baskı yapıldığına dikkat çekti.
Şu noktaya da dikkat:
İlber Ortaylı Türkiye-Çin ilişkilerini değerlendiriyor ve bu ilişkilerde Uygur Türklerine uygulanan asimilasyonun görmezden gelinemeyeceğini vurguluyor. "Kültürel bağların yoğunlaştırıldığı yıllar ise ancak bunun layık olduğu ülkelerle yapılır " diyerek noktayı koyuyor.
Ortaylı Hoca, araştırmaları ve isabetli görüşleri ile gündem yaratıyor. Tarihi bilgisini ve öngörülerini şimdi de Doğu Türkistan üzerinde yoğunlaştırmış. Bu bölgeye dikkat çekerek önemli gelişmelerin olabileceği görüşlerini yansıtıyor.
İlber Ortaylı'nın "Kamplar... İşkence korkunç" başlıklı yazısının ilgili bölümüne kısaca göz atalım:
"Birleşmiş Milletler (BM) dünya nüfus hareketliliği haritasını elinde tutuyor. Bu sayede mevcut ülkelerin içindeki köyden şehre göçler gibi hareketlere müdahale etmenin dışında etnik göçleri veya göç zorlamalarını önlemeyi amaçlıyor. Tabii çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da BM mikrofonunun sesleri hakiki gücün çok üstünde. Teşkilat Afrika gibi karşılıklı katliamların (mukatelenin) görüldüğü, kiralık askerler vasıtasıyla Batı devletlerinin cirit attığı, kültürel ve etnik haritası değişiklikler gösteren Mali, Gine, daha önceleri Ruanda'da müdahaleyi doğrusu çok yapamadı, işler olacağına vardı.
Söz galiba daha çok birkaç ülkeye geçiyor ve ora hedefleniyor. Çin gibi büyük ve istediğini yapan, hele şimdi yeni bulunan gaz ve maden kaynaklarının dolu olduğu, adeta Mendeleyev cetvelinin bütün elemanlarının bulunduğu Sincan (Doğu Türkistan) gibi eyaletlerde bu baskıyı görmek mümkün. Bölgeye herkes giremiyor. Ancak BBC gibi çok kuvvetli yayın organlarının getirdiği bilgiler ve belgeseller korkunç. Geniş kitleler kamplara toplanıyor, işkence ve beyin yıkama metotları uygulanıyor.
Çin'in açıklamaları çok sathi ve soranla alay edercesine üstü örtülü geçiliyor. Bu bölgelerdeki nüfus bilgileri doğru değil. Çok yakın gelecekte imha hareketleri vukua gelirse haritanın nasıl değişeceği belirsiz. Belirli olsa da BM gibi örgütlerin sözünü geçireceği şüpheli.
Bazı nüfus gruplarının akıbeti meçhul. Bunların izlenmesinin ne faşist politikalara ne de emperyalist eğilimlere delil olmayacağı açık. Bu takip 21. yüzyılda insanlığın ve uluslararası demokratik normların işleyebilmesi için gereklidir.
Çin'le barış ve kültür yılına giriyoruz. Bu gibi politikaların uygulandığı ve etnik bir grubun açıkça tahrip edilmesinin hedeflendiği bir ülkeyle hangi kültürel ilişki ve barış yılını birlikte kutlayacağız doğrusu çok merak edilir. Dünyada barış yılının kutlanması savaş yapanlar arasında görülür. Kültürel bağların yoğunlaştırıldığı yıllar ise ancak bunun layık olduğu ülkelerle yapılır. "
Özetleyelim:
Biz, Türkiye ile Çin arasında her türlü işbirliğini destekliyoruz. Ancak, Doğu Türkistan' da kanayan yaranın da tedavi edilmesini gerektiği görüşündeyiz. Bu konuda bizi yönetenlerin atması gereken önemli adımlar var. Ortadaki sorunların iletişim ve diplomatik yollardan çözümü var. Önemli olan cesur adımların atılması ve Doğu Türkistan bölgesinde yaşayan soydaşlarımızın haklarının korunmasıdır.
Dikkat edilecek olursa daha önce Çin ile ilgili köşemizde çok olumlu yazılar yazdık. Ticaret ve turizm alanlarında atılan adımların olumluluğuna dikkat çektik. Çin gibi süper bir ülke ile olan ilişkilerimizi daha da geliştirme yönünde adımlar atılmasını istedik.
Hiç kuşkusuz bunları yaparken, soydaşlarımızın geleceğini güven içine almak ve haklarının korunmasında da etkili olmamız gerektiğini bugün bir kez daha yinelemek istiyoruz.