Dualaşmak güzeldir. Hadis-i şeriflerde deniyor ki; Bir müminin diğer kardeşi hakkında gıyabında yaptığı duayı, Allahü Teala kabul ediyor. Yüz yüze yapılan dualara riya karışabilir deniyor. (Müslim, Tirmizi, İbni Mace)

Biz engellilerin de dualarının makbul olduğu söylenir. Ankara’da kaldırımda yürürken, birçok kişi kolumuza girer, körleri on adım götürmenin büyük sevap olduğunu söyler, bizimle on adım gidenler olurdu. Bir arkadaşımızın koluna giren kişi, karşıdan karşıya geçerken onu on adım götürüp benden bu kadar sevabı aldım diyerek arkadaşımızı yarı yolda bırakmıştı. Tabii ki bu gibi gülümseten olaylarımız olsa da, yatalak engelli hastalarımıza, ona bakanlar, ziyaret edenler, duasını almalıdırlar. Bir anne evladına normal günlerde yaramazlık yapınca kızar, şefkati ağır bassa da, azarlamaktan geri durmayarak, birçok kez hayır cümlesini kullanır. Ama bir hastalandı mı, yüreğinde taşıdığı merhameti coşup, evladı ne isterse yerine getirmeye çalışır. Rabbimiz annelerimizden milyon kere daha şefkatlidir. Şefkatin milyonda biriyle donanmış olan anneler, evladına kıyamazsa, Allahımız da engelli kullarına hiç merhametsiz kalır mı? Yolda yürürken “dua et” diyerek maddi durumumuza bakmadan bize para vermeye çalışanlar, dilenci sananlar olduğu gibi farkındalık düşüncesiyle yaklaşan hoş gönüllü dostlarımız da oluyor. Geçen gün yolda yürürken bir amcamız, eline aldığı bir kutu sıvı sabunu bana uzatarak, “Al sana sabun vereyim, bana dua et.” dedi. Önce ne yapacağımı şaşırsam da, sonra elindekini alarak, “Allah razı olsun.” dedim. Bazı engelli arkadaşlarımız bu tür durumlarda ters cevaplar verebiliyor. Ben bir tek yolda para vermeye çalışanları güzel bir dille uyarıp, neden vermemeleri gerektiğini anlatıyorum. Aklıma Mehmet Sait Kotku Hazretlerinin kıssası gelince düşüncemin doğruluğuna inanıyor, huzur buluyorum. Mehmet Sait Kotku Hazretleri, hacda Kâbe’nin yanında dostlarıyla otururken, bir kadın Hazreti dilenci sanıp para veriyor. O da hiç itiraz etmeden alıyor. Etrafındakiler neden böyle yaptığını sorunca; “Ben ona olumsuz bir cevap verip tersleseydim, onun yardım duygularını köreltebilirdim, kadın bir kere daha yardım yapmak isterken tereddüt yaşardı.” diye ifade ediyor.

Başka işler yapabilirken, dilenen, zarf dağıtarak para toplayan görme engellilere bakarak, engelliler yardıma ihtiyaçlı gibi anlaşılarak, maddi tekliflerle rencide edilse de kızmadan, tatlı dille uyarmak, ona yanlışını anlatmak, içindeki yardım duygusunu zedelemez diye düşünüyorum. Ankara’da eşimle gezerken, bir vatandaş yanımıza yaklaştı; “Sizin kolunuza girmek istiyorum ama bana kızarsınız diye korkuyorum.” dedi. “Bir engelli geçenlerde bana kötü tepki verdi.” diye söyledi.

Türkistan’ın en büyük velilerinden, Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri gençliğinde her görüştüğü kimseden dua isterdi. Kim olursa olsun, bunu âdet etmişti. Kendisi bir gün buğday satın alır, bir köylüden parasını ödeyip ayrılır. Üç gün sonra bir düşünür ki eyvah! Ben o köylüden dua istemedim, belki de saadetim, onun duasındaydı der ve geri döner. Köye varır ve çalar köylünün kapısını. Köylü onu karşısında görünce telaşlanır birden. Sorar merakla,

  • Hayrola arkadaş! Niye geldin hayrola, çürük mü çıktı buğdaylar?

 Mübarek zat sakindir,

  • Hayır, hayır buğdayda mesele yok, ben bir şeyi unutmuşum da.
  • Hayrola neyi unuttun?
  • Dua istemeyi unuttum.
  • Dua mı ne duası?
  • Ben görüştüğüm herkesten dua isterim, Bu benim âdetim, senden talep etmeyi unutmuşum.
  • Bunun için mi geri döndün?
  • Evet üç günlük yolumdan bunun için döndüm.
  • Benim duamdan ne olur ki?” diyen köylü, açar ellerini, hulus-ı kalple
  • Ya Rabbi aç bunun kalp gözünü”. Yalvarır.

Duası anında kabul olur. Hace Ubeydullah’ın kalp gözü açılır.

Yazımıza diğer hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz.