Saygıdeğer okurlarım bu hafta ki köşe yazımda...

 Şehit olan bir tanıdığımın Annesinin,Babasının,Kardeşinin,Nişanlısı ve Silah Arkadaşlarının Şehidimiz hakkında hatıralarını bu hafta yazımda paylaşmak istedim. Toprak ana can diye dünyaya getirmişti seni. Yağız yer, mavi gök dile gelip duyurmuştu ahvalini. Ne şanlıydı bu vatan, ne eli öpülesiydi seni doğuran, ne yüceydi seni Yaradan. Kutlu yolun yolcusu olup mukaddes hicretin girdabına arşa çıkan ayak seslerinle koyulmuştun. En delikanlı çağlarında yurt ocağına büyük gururla sokulmuştun. Hani bir dönüp baksan arkanda bıraktıklarına; gözlerde buğu, sözlerde yerinde duramayıp uçacak kelimelerle muzaffer dönüşünü bekleyenler doluydu. Mehmet'im, anasının kuzusu, evladım, etimden bir parçam. Nasıl ayırdım seni yanımdan nasıl ayrıldın sımsıkı sarılmışken bağrımdan. Annem, benim yemeklerimden başka ne geçer kursağından, ninnisiz nasıl uyursun usulca dizimden. Ya ben naparım, kimi beklerim akşamları yolu gözlü, sabahları kimi öperek uyandırırım. Her günüm dualarla, niyazlarla geçer son beşiğim. Seni korusun, sana bir şey olmasın diye kendi meleklerimi gönderdim yanına. Sonra fecr halinde doğmadayken yuvamızdan gece karası haber geldi ufuktan. Hep böyle bulutlar içinde artık başım, ağlayan onlar değil annem yeryüzüne gözyaşlarıyla akmışım... Babasının oğlu, kolum kanadım, yavrum. Hatırlar mısın, küçüktün hem de çok küçük. Gök gürlese, şimşek çaksa korkudan tir tir titrerdin. Baba baba diye koşuverirdin yanıma. Sarıp sarmalardım seni, tüm cihan üstümüze çökse gövdemi siper ederdim vücuduna, bilmezdim evladım siper olacağını vatan uğruna. Ben edemedim, yaşım geçti beni alın onu saklayın, o kalsın diyemedim. Hilali kucakladın her oğul gibi oğlum. Artık ne isterim ki son nefesimi alıp bitse seher nesimi, ölmez vatanım kucaklasın yanında yer cismimi... Kardeşim, ağabeyim. Çocukken atışmalarımız, sataşmalarımız, boğuşmalarımız ne güzeldi değil mi. Birbirimizden cesaret alıp sayısı fark etmez kavgalara girerdik, iyisinden dayağımızı da yerdik. Üstüne annemiz de bizi haşlardı ama yine de kıyamaz öpüp moraran yerimizi ağartırdı. Bizim sırtımız sağlamdı, pekti. İnsanın gözü kapalı sığınacağı bir liman, arkasını dayayacağı kocaman ağaçtık. Ağabey, sen giderken çok sessizdim, içim buruk, nutkum tutuktu. Asker abilere dedim; beni de alın, yaşım küçük deyip elemeyin, aklım büyüktür. Anlatamadım. Ne olur yanında olmama müsaade edin. Dinletemedim. Hani anca beraber kanca beraberdik, bensiz nasıl gidersin, sana kim kol kanat gerecek, yarana kim merhem sürecek abim. Korktuğum başıma geldi, feryadım kainatta yankılandı. Ahir hayatın nur ırmağında yıkanıp bembeyaz örtü ile kaplandın canım abim. Gayri vasiyetimdir: Ben ölünce aynı tabut içinde beni kardeşime götürün... Yiğidim, aslanım, biricik sevgilim, ilk göz ağrım. Daha ilk görüşte aşka çağıran huşu bir bakışla yakmıştın bedenimi. Sevdanın en güzel tonlarına boyanmıştım. Şükrediyordum seni bana verene, gönlüme getirene. Hayırlısıyla isteğimiz iki bedende tek ruh olup evlenmekti. Öncesi ise vatan vazifesini yerine getirmekti. Lakin içim el vermiyor, gitmeni garipsiyordu. Bir günün yokluğunu bile bin gün gibi gören naçiz benliğim katlanamazdı bu duruma. Gözlerimin içine yüreğimi yakan ilk gün ki bakışın, alnıma veda buseni koyuşun...Hazan yeli esti, yapraklarım savruldu ve daha fazla tutamadım, aktı ne varsa yaşlı pınarlarımdan. Avuçlarını açıp bir damlasını bile ziyan etmeden tuttun hepsini. Ay yüzlüm, gözyaşlarını inci tanesi gibi saklayacağım ve şelale saçlım bir tutam telini yanı başımdan ayırmayacağım. Hepsi bana seni hatırlatacak dedin. Peki bende sana saklı ne olacak sevdalım...Dağlar, taşlar, yollar duyun beni, gözetin sevdiğimi. Nolur Allah'ım koru gözbebeğimi... Gece yarısı ansızın bir telefon sesi, kulağım sağır olsa duymasaydım hiçbirini. En acı sözler geldi kalbimin baş köşesine, oturdu ve hiç kalkmadı. Yüreğim alev yeri ve bilirim ki bu ateş bir ömür hiç sönmez. Bütün çiçekler mahzun, kırgın tabiat ana, dargın çağlayan sular. Demek son öpüşün, son sarılışındı bana sevdiğim. Sensizlik dünyasına isyanım, günah olmasın tuttuğum bu matem. Gözyaşımı ise hiç damıtmayacağım, avuçların toprağın altındayken nasıl kıyarım onlara. Saklıyorum cennete ve sen aşk dolu bak gözlerime, tut yaşlarımı avucunun içinde yine... Şehidim...Koruyamadım, seni sana, yarine, ailene bağışlayamadım. Gözü yaşlı, yüreği dağlı milletimize esenlik veremedim. Toprağı kazdım, sana dar geleceğini bile bile...Affet şehidim. Unutma ki sen toprağa değil, kalplere gömüldün. Puslu, kirli, günahkar kalbimizin en temiz yerini sen aldın. Soluduğumuz hayat boyunca unutulmayacaksın. Vatanımızı canları pahasına koruyan ve bizlere emanet eden tüm aziz Şehitlerimizin mübarek ruhları şad,mekanları cennet olsun...