Gamzedeyim Deva Bulmam… (Bir Büyük Aşk Hikâyesi)
“TatyosEfendi ve ‘Gamzedeyim Deva Bulmam’ hikâyesi nedir? Rahmetli Barış Manço’nun yeniden düzenlemesi ile zirve yapan, her dinlediğimizde bizi hüzne, gama, eleme gark eden yahut kederlendiğimizde gözlerimiz dolu dolu dinlediğimiz Kemani Tatyos Efendi tarafından bestelenen bu efsanevi eserin hikâyesi ne?
Osmanlı’nın son dönemlerindeki musikişinaslarından Kemani Tatyos Efendi, eserleri günümüze kadar orijinal haliyle gelen ender sanatçılardandır. Konuşmayı çok sevmeyen Tatyos, halini ve hikâyesini kemanı ve eserleri ile anlatmıştır. Gamzedeyim Deva Bulmam isimli eserinin hazin hikâyesi, maalesef Tatyos’un ölümünden sonra ortaya çıkmıştır ve adeta Tatyos’un hayatının özetidir.
Babası Monakyan, Ortaköy Ermeni Kilisesi’nin musikişinaslarındandı. Tatyos Efendi de çocuk yaşta dayısından kanun dersi almaya başladı, sonrasında kemanda kendisini geliştirdi. Pek konuşkan biri değildi. Onun ne düşündüğünü, neler hissettiğini yüzünden ve gözlerinden okuyabilen, anlayabilen birkaç dostundan başka kimsesi yoktu. Koltuğunun altında kemanı, tütünden sararmış bıyıkları, uykusuzluktan çökmüş gözaltları ile hayatın yükünü omuzlarında taşıyan, çocukluğundan beri dilini gönlüne hapseden, hissettiklerini dile vuramayan, kendisini ancak ve ancak kemanıyla anlatabilen biriydi o. Önceleri kıt kanaat düğünlerden temin etti geçimini. Daha sonra Galata'daki Pirinççi gazinosunda devam eden hayatı ve buradayken yaptığı besteler, semailer, peşrevlerle tanındı.
Tatyos Efendi en fazla, en yakın iki dostu yazar-gazeteci, besteci Ahmet Rasim Bey ve gazinodan arkadaşı kemençeci Vasili ile vakit geçirirdi. Bir akşam Beyoğlu'nda Ahmet Rasim, Vasili ve Tatyos Efendi, “Ehl-i aşkın neşvegah-ı kuşe-i meyhanedir” ile başlattıkları musiki meşkine, “Bilsen ne bela geçti şu biçare serimden” semaisiyle devam ettiler. Tatyos Efendi bu gece bir başka çalıyordu. Daha önce görülmemiş, duyulmamış bir keder halindeydi sanki. Keman onun yerine konuşuyor, adeta ağlıyordu. Gece nihayete ererken meyhanede birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç çocuktan başka kimse kalmamıştı. Vasili ve Ahmet Rasim Bey de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemana uzandı, sanki saatlerdir çalan o değilmiş gibi kemanı omzuna yerleştirip hafifçe başını eğerek, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış, “Gamzedeyim Deva Bulmam” isimli o uşşak şarkıya giriş yaptı.
Gamzedeyim deva bulmam/Garibim bir yuva kurmam
Kaderimdir hep çektiren/İnlerim hiç reha bulmam
Elem beni terk etmiyor/Hiç de fasıla vermiyor
Nihayetsiz bu takibe/Doğrusu takat yetmiyor
Ehl-i dilin yoktur kadri/Uğraşma gel Tatyos gayri
Eserin çok kıymetin yok/Git talihine küs bari
“Tatyos, kemanı omuzundan indirdiğinde hiç kimsenin tek bir kelime edecek hali yoktu. Vasili hıçkıra hıçkıra ağlıyor, Ahmet Rasim gözlerini boşluğa dikmiş, kendisinde ağlayacak takat arıyordu. Meyhanede kalanlar da gözyaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışıyorlardı. Birkaç hafta içinde İstanbul'da bu şarkıyı ezberlemeyen ne hanende ne sazende kaldı. Tatyos Efendi, koca bir ömrü birkaç dizelik bir şarkıya sığdırmıştı. Gamzedeyim Deva Bulmam hikâyesi o gün itibarıyla tüm İstanbul’da merak edilmeye başlandı. Tatyos Efendi, “Gamzedeyim Deva Bulmam” eserini ilk kez söylemesinden bir ay sonra ince hastalığa yakalandı. Daha doğrusu, evveliyatında da var olan veremi nüksetti. Yıllardır onu suskunluğa gark eden kara sevdası artık dayanılmaz hale gelmişti.
Ahmet Rasim, Tatyos Efendi’nin halinden ne olduğunu hissediyordu; fakat TatyosEfendi sorularını cevapsız bırakmakta ısrar ediyor, derdini anlatmıyordu. Ahmet Rasim her ne kadar Tatyos’un son şarkısının sözleri sayesinde olan biten hakkında çıkarımlar yapabiliyor olsa da bilmeceyi bir türlü çözemedi. Kısa bir süre sonra da, 16 Mart 1913 tarihinde, göçünü toplayıp bu diyardan gitti Tatyos. Ölümünden sonra adı kilise defterine şöyle işlendi: Tatyos, 1913, Çalgıcı. Tatyos Efendi’nin naaşı Kadıköy'de bir kilisenin ayin salonuna getirildi, iki elin parmaklarını geçmeyen kalabalığa ibretle bakan Ahmet Rasim, daha dün Galata'da, Beyoğlu'nda onu dinlemek için yüzlerce kişinin akın ettiği salonları düşününce insanların vefasızlığına hayıflandı. En yakın dostu böyle mi uğurlanacaktı? Cenazesinde üç bacısı, dul eşi, Ahmet Rasim, Vasili, kendisiyle yıllardır çalıştığı iki sazende ve kilisenin uzak köşesinde ağlayan bir kadından ibaret küçük bir topluluk uğurladı son yolculuğuna Tatyos'u...
Gamzedeyim Deva Bulmam şarkısını ilk kez söylemesinin ardından Tatyos'ta büyük bir değişiklik olduğunu Vasili de Ahmet Rasim de sezmişti fakat ikisi de meseleyi çözememiş, Tatyos’un ağzından tek kelime alamamışlardı. Tatyos’un cenazesinde çözülen düğümü Vasili ve Ahmet Rasim’in anlattıklarından şu şekilde biliyoruz: Tatyos’un, Ortaköy'de bir çocukluk aşkı varmış. Kendi cemaatinden olan kızın ailesi aniden Erivan'a göçünce kavuşamamışlar. Tatyos da sonradan şimdiki eşiyle evlendirilmiş. O şarkıyı söylediği ilk gece kızın İstanbul'a döndüğünü ve otuz yıldır evlenmeyip kendisini beklediğini öğrenmiş Tatyos. Gamzedeyim Deva Bulmam hikâyesi, maalesef yarım kalmış bir aşk hikâyesidir. Ahmet Rasim Bey, Tatyos'un kilisede yapılan cenaze töreninin sonunda oturduğu yerden kalkarken kilise sırasına bırakılmış bir zarfı fark etti. Zarfın üzerinde, “Tatyos ile defnedilecektir.” yazıyordu. Zarfı, otuz yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın, Ahmet Rasim Bey'e fark ettirmeden onun yanındaki sıraya koymuştu. Ahmet Rasim, fark edince zarfı alıp usulca ceketinin cebine koydu. Zarfın kendi yanına konulmasının bir tesadüf olamayacağını düşünüp, zarfın içindekileri okumanın belki de Tatyos'a karşı ifa edilecek son görev olacağına kanaat getirdi. Yalnızca Ahmet Rasim Bey tarafından görülen ve yarım saat sonra Tatyos'un naaşı ile birlikte toprağa verilen zarfın içindeki kâğıda, Gamzedeyim Deva Bulmam sözleri karşılığında şu dizeler yazılmıştı:
Gamzedesin devan benim/Garip kuşsun yuvan benim
Çektiğimiz yeter gayri/Kaderimsin inan benim
Takat yetişmez eleme/Bülbül imrenir çileme
Bizim şu kara sevdamız/Kalsın öteki âleme
Elbet kadrini bilirim/İste canımı veririm
Küsme talihine Tatyos/Çok durmam ben de gelirim
Kilise defterine yapılan “Tatyos, 1913 Çalgıcı” kaydı bir tarafa, asıl kayıt, ciğer dağlayan ve yürek sızlatan eserleriyle Anadolu insanının hafızasına yapıldı ve başta “Gamzedeyim Deva Bulmam” olmak üzere eserleri hiç eskimeden ve eksilmeden o günden bugüne ulaştı. Tatyos Efendi hikâyesi ile kendisinden yüz yıl sonrasını bile büyüledi.”
Herkes duysun ekibinden Rüstem Pehlivanlar ve Gülsüm Yıldırım’ın araştırması ile ortaya çıkanbu büyük aşk hikâyesinin kahramanı Kemani Tatyos Efendi’yi 112. yıldönümü olan 16 Mart’ta anıyoruz. Saygıyla, özlemle. Ruhu şâd olsun…
NOT:Talat Paşa, tam adı itibarı ile Mehmet Talat, kendisinin ifadesiyle (Telgraf memuriyetinden dolayı) “Makineci Talat”. Bazı (inanılır) kaynaklara göre, o menfur suikasta uğramamış olsa, rahmetli Atatürk’ün Cumhuriyet’in kurucu kadrolarında yer vermeyi düşündüğü bir vatansever. Soğomon Teyleryan adındaki hain katil, 15 Mart 1921 tarihinde, Berlin’de sırtından vurarak katletti Talat Paşayı, gözlerinin içine bakamayacağını bildiği için arkadan, sırtından vurdu cesaret timsali Paşa’yı. Şehadet yıldönümünde anıyoruz Talat Paşayı. Özlemle, hasretle, saygıyla. Ruhu şad olsun…
ROMAN: Gösta Berling Efsanesi– Selma Lagerlof. İlk yayımlanma tarihi: 1891. Nobel Ödülü alan (1909) hem kadın, hem İsveçli ilk yazarın ilk romanı. 16 Mart 85. vefat yıldönümünde anısına saygıyla
ATASÖZLERİMİZ: “Atılan ok geri dönmez.” (Geri dönüşü olmayacak kararları vermeden önce iyi düşünmek, bütün sonuçlarını değerlendirmek gerekir.) Türk Atasözleri Sözlüğü
OYUN: “Oyun insan özgürlüğünün en saf biçimidir; kendinden başka hiçbir şeyi hedeflemeyen bir özgürlüktür.” David Graeber
AİLE: “Birlikte yaşadığın insanın özgürlüğüne saygılı olacaksınız, hepsi bu! Giz dediğim bu kadar yalın bir şey işte! Karına nişanlına baktığın gibi bak, onun sana her an, ‘senden hoşnut değilim, uzak dur benden,’ diyebileceğini düşün; karına bu gözle bakarsan evlendikten on yıl sonra bile onun, nişanlıyken yüreğine saldığı duyguları yine duyabilirsin, hayır düzeltiyorum; bu kez duyguların daha çok şiir dolu, çok daha yüce olacaktır. Sana dostluk duyup duymamakla dostlarına nasıl apaçık bir özgürlük tanıyorsan, ona da öyle, üstü örtülü olmayan, dolaylı olmayan, açık, apaçık özgürlük tanımalısın; işte o zaman evlendikten on, yirmi yıl sonra bile karına nişanlıyken göründüğün kadar sevimli görünürsün, onun için değerli olursun.” Nikolay Çernişevski/ Nasıl Yapmalı
TEBESSÜM: “Bektaşi’nin kayıkla karşıya geçmesi gerekiyormuş, ama cebinde metelik bile yok! Kayıkçıya demiş ki: ‘Evlat, beni karşıya geçirirsen sana para veremem, ama paradan daha değerli bir öğüt verebilirim!’ Kayıkçının iyiliği üstündeymiş, biraz da baba erenler ne diyecek diye merak etmiş, peki demiş! Karşıya geçme işlemi tamam olunca, merakla bakan kayıkçıya demiş ki baba: ‘Azizim, bana bu yaptığını sakın herkese yapma. Sonra aç kalırsın’…” Orhan Güzel/En Güzel Bektaşi Fıkraları